Gelişmiş ülkelere bakıldığında, Türkiye’deki kadar müteahhit ve yapsatçı yoktur. Ancak ne yazıktır ki ülkemizde önüne gelen müteahhit unvanını kendisine yapıştırmaktadır. Bu müteahhitlerin ihmalleri insanların binalar altında yok olup gitmesine neden olmaktadırlar. Üniversitelerimizden mezun olan inşaat mühendislerinin diplomalarını kiraya vermesi korkunç bir denetimsizliktir.
Türkiye asrın felaketi olarak bilinen Kahramanmaraş depreminde yitirdiği canlara ağlarken, deprem bölgesinden gelen fotoğraflar dehşete düşürmektedir. Depremde ciddi hasar alan 10 ilden biri olan Adana'da yaşanan olay bu dehşetin sadece bir örneğidir. Adana’da yapım esnasında olan ve depremde hasar gören bir binanın, işçiler tarafından sıva yapılarak kapatılmaya çalışılması korkunç bir tablodur. Pazarcık ilçesinde meydana gelen peş peşe büyük çaplı depremler, Türkiye’nin güneyinden, kuzeyine kadar kilometrelerce alanı etkiledi. Göçen binalar incelendiğinde eski yapılar kadar yeni yapıların da yıkıldığı görülmektedir.
İzmir depreminde gündeme gelen binaların, zemin katlarında bulunan zincir marketlerin alan genişletmek için kolonları kestiği ve bunun sonucunda binaların yıkıldığı gerçeği Kahramanmaraş depreminde de yaşanmıştır. Türkiye olarak binaların yapımı ve denetlenmesi aşamasında acil keskin kararlar ve kanunlar çıkarmalıyız. Örneğin, İnşaat mühendislerinin yaptığı binalardan ölünceye kadar sorumlu tutulması, Mühendislik fakültelerinden mezun olanların diploma cahili değil işin ehli olarak yetiştirilmesi, yapsatçıların ya da sırf parası olduğu için kendisini müteahhit diye tanımlayanların mutlaka kadrolarında inşaat mühendisi çalıştırma zorunluğunun getirilmesi ve bu yapsatçılar ile sözde müteahhit olarak geçinenlerin yaptıkları binalardan kanun önünde sorumlu tutulması milletimizin gelecekte yaşayacağı deprem felaketlerine önlem niteliğinde olacaktır.
Deprem ve bina yapıları ile ilgili kanunlarımız olsa da ne yazık ki uygulamada sıkıntılar yaşandığı bilinmektedir. Artık kimsenin gözünün yaşına bakmadan bilimin ve fizik kurallarının çerçevesinde hesaplar yapılarak bu binaların yapılmasına izin verilmeli, kurallara uymayanlar ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Şu anda binlerce insanımızın hayatını yitirmesinde payı olan sözde müteahhitlerden hesap sorulması, bu halkın ilk isteği ve beklentileri arasındadır.
Öte yandan yüzyılın felaketini dahi politika malzemesi yapılması ve siyasi çıkar peşinde koşulması vicdanları yaralamaktadır. Herkes bilmelidir ki; “Şu anda vakit kenetlenme vakti, vakit hep birlikte kardeş kardeşe yaralarımızı sarma vaktidir. Gün birlik olma günüdür.”
Felaketten çıkar sağlamak için hırsızların, çetelerin ve yağmacı haysiyetsizlerin iş başında olması şaşılacak bir şey değildir. Namussuz namussuzluğunu yapacaktır bizlere düşen haysiyetsizlere ve namussuzlara geçit vermemektir. Tüm bu felaket sürecinde devletimizin güvenlik güçlerine çok sorumluluk düşmektedir. Bu bağlamda devletimizin 10 ilde OHAL ilan etmesi tam yerinde bir karardır. Bizler yeniden Yüce Türk Milleti olarak ayağa kalkacak ve tüm yaralarımızı hep birlikte saracağız. Allah Celle Celaluhu milletimizi ve devletimizi korusun inşallah. Allah’ın rahmeti ülkemizin üzerinde olsun ve inşallah bir daha böyle felaketleri bu millet yaşamasın.
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…