Basın camiası olarak yılda iki kere hatırlanırız. Methiyeler düzülür, nasıl zor bir iş yaptığımız söylenir, dördüncü bir güç olduğumuz söylenerek nefsimiz kabartılır.
Aslında basını yılda iki kere değil, üç kere hatırlıyoruz veya hatırlanmak mecburiyetinde kalırlar. Birisi 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü, ikincisi 24 Temmuz Basın Bayramı, bir diğeri de hak vaki olunca mezarlığa giderken yani ölünce cenaze namazı kılınırken basını hatırlarız. Çok iyi adamdı, yazılarını takip ederdim, fikirlerime uymasa da iyi bir gazeteci idi vb.
İstesek te istemesek te basının kaderi bu. İşlerine geldiğinde biz doğruları yapıyoruz, “tabi ki basın bunları haber yapacak!” işlerine gelmediğinde de ya satılmış basın veya yandaş basın oluyoruz. Neden taraf olmamız zorlanıyor? Taraf olmadığımızda da başımıza gelmeyen kalmıyor!
Gazetecilik bir sevda işidir; sevgi işidir, gönül verme, cefa işidir. Basınımızın içine zaman zaman ego tatmin etmek için, para kazanmak için girenler olsa da sağlıklı bir vücudun mikropları atması gibi bunlar da zamanla dışlanır ve yok olur. Bunun örnekleri ülkemizde çoktur, hal öyle oldu ki bir gazeteye uğrayan veya internette iki cümle yazmayı becerebilen beş - on kuruş verip sözde haber sitesi kuran revaçta olmaya başladı!
Cezaevlerinde sözde 150 yakın gazeteci var, kimin hangi suçla alındığını bilmemekle beraber ülkemizde kanun koyucular basının sorunlarını çözmüş(!) Fikir ve yazılarından dolayı cezaevlerine atılmayan basın da vatan hainlerinin tuzağına düşmeyen, bu hainlerin sözcülüğünü yapmayan bir basınımızın olmasını umut ederek 2017’nin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günümüzün sorunların çözüldüğü bir yıl olması dileğiyle saygı ve sevgilerle.
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…