Kudüs, bütün Müslümanlar için hatta diğer semavi dinler için önemli bir yerdir. Bugün Kudüs’ü koruyamazsak yarın İstanbul konusunda bir emri vaki yapıldığında taraftar bulmakta zorlanırız. Avrupa, Kudüs konusunda ABD ve İsrail’e pirim vermedi ama İstanbul konusunda bir emrivakiye balıklama atlar. İşte bu açıdan Türkiye’nin dik durması gerekiyordu. İktidar ve muhalefet dik durdu… Özlediğimiz bir tablo…
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın aldığı kararlar çok önemlidir. Söz konusu kararlar, İstanbul’u koruma ve İstanbul’a sahip çıkma kararlarıdır. Suriye, Irak ve Kudüs konusundaki emri vakiden sonra hedefte Türkiye’nin olduğunu bilmeliyiz. Türkiye’nin; Suriye, Irak ve Filistin olmadığını anlatmalıyız… İşte bu yüzden İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı’nın, Türkiye’nin önderliğinde toplanması önemlidir.
Birleşmiş Milletler Kararını yok sayan ABD başkanı Trump’ın, İşgalci İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıyan tek taraflı kararını İslam İşbirliği Teşkilatı çok net bir şekilde reddetti ve kınandı. Söz konusu karar, hukuken hükümsüz ilan edildi. Çünkü ABD’nin aldığı karar, aşağıda ifade edilen 9 (dokuz) madde ile ters düşmektedir. ABD’nin aldığı kararın ters düştüğü 9 (dokuz) madde:
- 1- Kudüs resmen Ürdün toprağıdır, 1967 yılında İsrail tarafından işgal edilmiştir. BM 242 sayılı kararı ile işgal edilen topraklardan çekilme çağrısı yapmıştır.
- 2- 1980'de İsrail parlamentosu Knesset tarafından çıkarılan Kudüs Yasasıyla "Kudüs'ün, tam ve birleşik bir halde İsrail'in başkenti olduğu" bildirildi. Bu bildirge BM Güvenlik Konseyi'nin 478 sayılı kararıyla geçersiz sayıldı.
- 3- Dolayısıyla Kudüs’ün işgali de başkent ilan edilişi de hukuksuzdur ve geçersizdir.
- 4- ABD senatosunun 23 Ekim 1995 tarihli bu bildirgeyi onaylayan kararı da hukuksuzdur ve geçersizdir.
- 5- BM Sözleşmesi ve uluslararası hukuk başkasının toprağını işgal etmeyi yasaklar.
- 6- ABD kararı, 29 Kasım 1947 yılında iki devlet kurulmasını ve Kudüs’ün BM gözetiminde özel bir statüye tabi tutulmasını içeren karara aykırıdır.
- 7- BM’nin 1967 yılında aldığı Kudüs’ün statüsünü değiştirmeye yönelik işlemlerin iptal edilmesini içeren 2253 sayılı karara da aykırıdır.
- 8- Yine 25 Eylül 1971 tarihinde BM’nin, “Kudüs’ün konumunu ve özelliklerini değiştirmeye yönelik bütün kanuni ve anayasal işlemler, istimlak ve sakinlerini göçe zorlamak, işgal edilen kısmın ilhakını içeren tüm icraatlar batıldır, geçersizdir.” diye aldığı karara da aykırıdır.
- 9- BM’nin 4 Aralık 1995 tarihinde aldığı 22/50 (a.b.) sayılı kararı ile diplomatik yabancı misyonların Kudüs’e taşınmasını kınayan, Lahey ve Cenevre sözleşmesini hatırlatan BM kararına aykırıdır.
Yukarıda 1967 yılından bugüne kadar BM Sözleşmesi ve uluslararası hukuk anlayışının getirdiği temel ilkeler ışığında aynı zamanda Ortadoğu’ya barış getirecek İslam İşbirliği Teşkilatının aldığı kararlar:
1. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın beyanı, Filistin halkının tarihi, hukuki, doğal ve milli haklarına bir saldırı, bütün barış girişimlerine yönelik kasti bir baltalama, aşırılık ve terörizme ivme verecek bir tahrik unsuru ve uluslararası barış ve güvenliği hedef alan bir tehdit olarak görüldüğü belirtilirdi.
2. Kudüs-ü Şerif’in yasal statüsünü değiştirmeyi amaçlayan söz konusu tehlikeli beyanın hükümsüz ve meşruiyetten uzak olduğu vurgulandı.
3. ABD başkanı Trump’ın beyanı, Uluslararası hukukun ve özellikle de Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin ve uluslararası meşruiyeti bulunan tüm ilgili kararların, bilhassa da BM Güvenlik Konseyi’nin 478 (1980) ve 2334 (2016) sayılı kararlarının, barış sürecinin Kudüs’ü Şerif’i nihai statü konusu olarak tespit eden temellerinin ciddi bir ihlalini teşkil ettiği, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu bağlamda imzalamış olduğu Anlaşmalar ve verdiği taahhütlerin bu beyanın hemen geri çekilmesini gerektirdiği ifade edildi.
4. ABD Yönetimi’nin bu yasadışı beyanın geri çekilmemesinden doğacak tüm sonuçlardan bütünüyle sorumlu tutulduğu kaydedildi.
5. Söz konusu beyanın ABD Yönetimi’nin barış destekçisi rolünden çekilmesi olarak değerlendirildiği ve bunun tüm paydaşlar tarafından da anlaşıldığı belirtildi. Ayrıca, bu beyanın ilanı ve işgalci güç İsrail’in 1967’de işgal ettiği, merkezinde Kudüs-ü Şerif bulunan Filistin topraklarında sürdürdüğü sömürgecilik, yerleştirme, apartheid (Afrika dilinde "ayrılık" anlamına gelmektedir), ve etnik temizlik siyasetinin teşvik edilmesi olarak görüldüğü kaydedildi.
6. Tüm üye devletlere Filistin sorununa, özellikle dünyanın diğer taraflarından karşıtlarıyla günlük temaslarında ve dış siyasi gündemlerinde yüksek öncelik vermeleri çağrısında bulunuldu.
7. İki devletli çözüm temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti’ne dayanan, uluslararası tanınmış referans hükümlerle ve 2005’te Mekke-i Mükerreme’de yapılan Olağanüstü İslam Zirvesi Konferansı’nda stratejik bir tercih olarak kabul edilen 2002 Arap Barış Girişimi’yle uyumlu adil ve kapsamlı bir barışa bağlılık teyit edildi
8. Uluslararası topluma bu sorunu çözüme ulaştırmak maksadıyla etkin ve ciddi bir şekilde harekete geçmesi çağrısında bulunuldu.
9. Doğu Kudüs, Filistin Devleti’nin başkenti olarak ilan edildi ve bütün devletler Filistin Devleti’ni ve Doğu Kudüs’ün onun işgal altındaki başkenti olduğunu tanımaya davet olundu.
Bütün Devletlere BMGK’nın 1980 tarihli ve 478 sayılı kararını tam olarak uygulama çağrısında bulunuldu. Bu doğrultuda, bütün Devletler;
10. ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in sözde başkenti olarak tanıyan kararını desteklemekten imtina etmeye,
11. Diplomatik Misyonlarını (elçilik ve konsoloslar) Kudüs-ü Şerif’e taşımamaya davet edildi.
12. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne çağrıda bulunularak, derhal sorumluluklarını üstlenmesi, Kudüs-ü Şerif şehrinin yasal statüsünü teyit etmesi, Filistin Devleti topraklarındaki İsrail işgaline son vermesi, Filistin halkının uluslararası korunma altına alınmasını sağlaması, Filistin Davası’na ilişkin aldığı tüm kararları uygulaması ve bu kararlara uyması istendi.
13. BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçememesi halinde, İİT üyesi ülkelerin bu ağır ihlali BM Genel Kurulu’nun 377A sayılı “Barış için Birleşme kararı” çerçevesinde BM Genel Kurulu’na götürmeye hazır olduğu teyit edildi.
14. İslam Kalkınma Bankası’ndan Filistin projelerine öncelik vererek ve bu doğrultuda özel ve esnek mekanizmalar ve usuller geliştirerek “Kalkınma için İslami Dayanışma Fonu” aracılığıyla Kudüs’ü Şerif ve diğer işgal altındaki topraklarda ekonomik ve sosyal kalkınma çabalarına destek olması talep edildi.
Selam ve Saygılar…