2015 Milletvekilliği seçimleri belki de yüzyılda bir, tek kişiye tepki olarak yapılmış gözükmekte. Merhum İsmet İnönü 1946 yılına kadar halkın en yoğun devlete katkı verdiği bir dönem olarak gözükmekte. Ancak güç bende hegemonyasına kapılan İnönü, 1946 sonrası ‘Türkçe ezan’ gibi milletin dini konularına ve ekonomik olarak da baskıcı bir rejim uygulayarak, iktidardan hezimetle gitmek mecburiyetinde kalmıştır. Merhum Adnan Menderes’te 1956 yılına kadar Türkiye’nin kaderini değiştiren bir yönetim sergilerken, 1956 yılından sonra TBMM’de Tahkikat Komisyonu kuracak kadar ileri gitmiş. Bu da askeri bir darbe ile uzaklaştırılmış, kara bir leke olarak kalmıştır. Aynı şekilde merhum Özal da 1990 yılına kadar Türkiye’nin serbest ekonomiye geçmesini sağlayan bir siyasi ekol olarak gözükmekte. Ancak 1990’dan sonra ‘güç bende’ hegemonyasına girerek halktan uzaklaşmıştır.
Bu kadar tecrübeye nazaran ‘güç bende’ hegemonyasına Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan da girmiştir. Bu ülkede yaşayan halkın yüzde sekseninin ortak görüşü 2002’den 2006 sonuna kadar mükemmel bir idarecilik, daha sonra baskıcı güç ve sonuç; bu seçimlerin tek kaybedeni sayın Cumhurbaşkanıdır. 40’ın üzerinde miting yaparak Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek Cumhurbaşkanlığını siyasete bulaştırmıştır. Vatandaşın algısı bu şekilde olmuştur, kabul etsek de etmesek de seçim sonuçları bunu göstermektedir. Yani burada kaybeden AK Parti değil, sayın Cumhurbaşkanıdır. Seçimlerde kim ne derse desin yüzde 41 oy başarıdır.
Hatırlayacak olursak, 2011 yılındaki Genel Seçimlerde o zamanki ismi Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) olan ve bu seçimlerde HDP ismi ile anılan Halkın Demokrasi Partisi Antalya’da 4 yıl önce hiçbir milletvekili çıkaramamış olmasına rağmen, bu yıl 1 milletvekili çıkararak, Parlamentoya göndermiştir. Söz HDP’den açılmışken son seçimlere kadar TBMM’de 36 milletvekili bulunan bu partinin 80 vekil çıkarması dikkat çekmiştir. Bu 44 vekil artışı yazımın başında söylediğim üzere Sayın Cumhurbaşkanına tepki ve özgürlük isteğinin göstergesi olarak dikkat çekerken, CHP’nin içindeki tepki oyları ve AK Parti’nin Güney Doğu’dan aldığı oyların da HDP’ye kaydığı gözükmekte. CHP ise Koalisyon Hükümeti ile iktidar olmanın hesaplarını inceden inceden düşünmeye başladı, gelelim bölgelerimize.
Afyonkarahisar’da Sayın Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ektiğini biçmişe benzemiyor. AK Parti’nin %8’e yakın bir kaybı var. Afyonkarahisar’da oyunu artıran tek parti MHP’dir. CHP ise aynı oy oranını korumuştur. Isparta’da iktidar partisi her ne kadar vekil sayısı değişmese de %9’a yakın bir oy kaybı vardır. Burada da MHP %8’e yakın oy artışı yaparak vekil sayısını artırmasa bile oy yüzdesi artmıştır. CHP ise 1 puanlık artışla aynı yerinde saydığı gözükmekte. Antalya’dan ise HDP bir vekil göndermesi Akdeniz Bölgesi’nde Doğu ve Güney Doğu’lu vatandaşların AK Parti’ye değil, HDP’ye kaydığının bir göstergesi. AK Parti’nin az da olsa %4’e yakın oy kaybının olması CHP’nin yerinde sayması, MHP’nin %3’e yakın oy artışı olması dikkat çekti.
Burdur ise AK Parti’nin % 6 oy kaybı, CHP’nin %2’ye varan artışı, MHP’nin ise %5’e varan bir artışı gözükmekte. Bu da MHP’ye bir vekil vererek , bu seçimden Burdur’da en kazançlı partisinin MHP olduğu gözükmekte. Bu da doğru tercih halkın sesinin, bölgenin yapısının ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. AK Parti’de ise Genel Merkez olarak bizler kimi atarsak vekil çıkar mantığının ters teptiği, tabanın isteğine uyulmadığı bir il olarak gözükmekte. Tabi bu da vekil sıralamasında sürükleyici kişilerin olmayışından kaynaklanmaktadır. Seçimlere girerken aday belirlenmesinde Burdur ilinde en güçlü partinin AK Parti’nin gözüktüğü, belki de bu 13 senelik siyasi yapının içinde Burdur’da ilk kez 3’te 3 yapma şansını yakalayan AK Parti, Genel Merkezin tutumu, tabanın sesini dinlememesinin bir sonucu olsa gerek. Bu seçimlerin ülkemize hayırlı olması dileği ile…