Uzun süredir ha gitti ha gidecek bekleyişlerinin sonucu olarak Sayın İl Başkanının istifası ile yeni bir süreç başlamış gözükmekte. Her ne kadar duygusal bir açıklamayla il başkanlığını kendisine göre “bıraktığı” topluma göre de “alındığı” algılanmış olsa da bir iktidar partisinin il başkanlığını yapan şahsiyetin bu kadar yıpranmaması, zamanında ayrılmasında veya parti içi sorunları çözmesi gerekmekteydi. Bu köşelerden çok defalar uyardığımız halde uyarıları dikkate alacağı yerde, yazılanları bir hakaret, küçük düşürme olarak algılaması ve Savcılığa giderek suç duyurusunda bulunması her ne kadar kanun önünde hakkı olsa da iktidar partisi il başkanlığına yakışmadı. Basın özgürlüğünü ve demokrasiyi içine sindiremeyenlerin görev alması da ne kadar doğru olur düşündürücü. Basın açısından da görevden alınan birinin hakkında yazı yazmakta eleştirmekte basın etiğine uymaz. Kaldı ki davalık olduğumuz birinin hakkında yazı yazmam basın etik kuralları içerisinde yanlıştır.
Bundan sonra Ak Parti’de sancılar nasıl diner onu zaman gösterir, ancak eğer bir yerde adalet sağlanması gerekiyorsa, Burdur’a hizmet yapılması isteniyorsa il başkanı kim olursa olsun birleştirici özelliği olması gerekiyor. Sen - ben kavgasından sıyrılıp biz demesinden başka çaresi de yok. Eğer seçilen başkan biz derse Burdur kazanır. Ak Parti genel merkezinin de şunu kavraması lazım; “Bizim atadığımız değil, toplumun istediği şahsiyetleri İl Başkanı yapacağız” anlayışında olmasından başka düşüncesinin olmaması gerekmekte. Her ne kadar hala “bizim atadığımıza tabi olacak” denilirse gelen kişi de “bana tabi olmaktan başka çareniz yok” derse daha çok karışır iktidar partisi il başkanlığı. Çözüm olarak temayül yoklamasıyla partililerin önüne sandığın konmasından başka da çare gözükmüyor.
Bekleyelim bakalım, Mevla’m ne eylerse güzel eyler.
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…