Bugünkü yazımızda üç konuyu ele alacağız;   1) Tarım ve ormancılık bakanlığının yeni aldığı buzağı destekleme kararı ile üreticinin üzerinden buldozer gibi geçildi desek yeridir. Bakanlık açısından bakınca alınan kararlar büyükbaş sığırları kayıt altına alma olarak bakılsa da alt yatırımın tamamlanmamasıyla üreticinin canının yandığı da bir gerçek.   Bakanlık ne diyor? 450 Gün içinde doğum yapmayan bir anacın doğurduğuna buzağı desteklemeleri verilmeyecek. Aşıları tam yapılmayan anaç sığırların doğurduğuna buzağı desteklemelerinden yararlanmayacak. Süte verilen destekler yüzde elli azaldığı halde bir de buzağı desteklerinin kesilerek zora sokulması üreticinin içten içe feryat etmesine de bir sebep oldu. Süte dayalı ve ari ırk olarak Türkiye’ye örnek olan Burdur’da üreticinin feryadı daha çok çıkmakta. Verilen buzağı desteklemelerini üretici eski sistemi arar durumda bunun verileri de 2019 ikinci yarısında verilen buzağı desteklemelerinin 2021 verileri ile karşılaştırıldığı zaman yarı yarıya düştüğünü görmek zor olmasa gerek. Üreticinin söylemi ise; ‘çok üretirsin sözde buzağı desteklemelerini alamazsın’ Neden diye sorulduğunda belirli bir anaç sığırın sayıyı geçmemesi gerek, aşıların tam yapılması, küpelendirmenin zamanında yapılması… Bu nasıl olacak? Türkiye genelinde buzağı ölümleri oranı belli; yani üretici yeme düşmeyen bir buzağıyı küpeleme yapamıyor. Aşılamayı devletin yapması gerek. İşlerine geldiğinde aşılama yapılmakta. Suni tohumlama hayvanların durumuna bağlı, istediğin zaman yapamazsın. Şimdi tutmuşlar bakanlık sözde bir karar almış, kriterler koymuş, bu kriterlere bizlerin uyması için hem üreticinin hem de bakanlığın her iki tarafının da görevleri tam yapması lazım. Üretici  pandemi sürecinde girdi maliyetleri artması ile zaten zarar ediyor. Devlet ya eski teşvikleri ikiye katlayarak bu üreticilerin ayakta kalmasını sağlayacak ya da bu kriterleri güncelleyecek üreticinin zarar görmesini engellecek. Buzağılarımızın mamasını kesmesinler buzağılarımız olmazsa hayvan sirkülasyonu olmaz. Gelecekte ne sağacak ineğimiz olur ne de etimiz olur. Bakanlığın aldığı karar incelendiğinde ise büyük işletmeleri kayıt altına almak Türkiye genelinde yıllara göre hayvan sirkülasyonunu belirlemek olarak bakılabilir. Köylü üretici açısından bakıldığında ise boşalan köyleri bu kararlarla dönüşü olmayan bir yola sokar. Bir üreticimizin dediği gibi; “Devlet her şeyi teşvik veriyor, bizler her şeye değil üretimi artıracak, köylüyü köyünde durduracak teşvikler istiyoruz. Çocuklarımızın köyden kaçmasını istemiyoruz. Teşvik verilecekse üretene verilsin.” Demesi de ayrı bir sorun.   2. konu ise Burdur Belediyeler Birliği seçimi… Geçen dönem MHP desteği ile belediyeler birliği başkanı olan Burdur Belediye Başkanı Sayın Ali Orkun Ercengiz bu dönem MHP’nin Cumhur İttifakı çerçevesinde AK Parti adayı Sayın Emrullah Ünal’ı desteklemesi. MHP’nin aldığı bu karar karşısında Sayın Ercengiz de “aday değilim” dedi veya bir ay öncesinde Sayın Ercengiz’le sohbetimizde ‘belediyeler birliğinin başkanlığına aday olmayacağını, hizmet etmekten öteye siyasetin ön plana çıkmasını kabullenemediğini’ söylemesi de aday olmayacağının bir işareti idi. Bucak Belediye Başkanı Emrullah Ünal tek aday olarak başkan seçildi. Cumhur İttifakı olarak Burdur’da ilk kez yan yana gelip AK Parti ve MHP, CHP ve İYİ Partiye karşı bir yarışta galip geldi. Burdur için kenetlenelim söylemini sık sık dile getiren AK Parti il yönetimi şimdi bu birlikteliği sağlayacak mı zaman gösterecek.     3. konu ise; 15 Temmuz vatan hainlerin kalkışması ülke genelinde olduğu gibi Burdur’da da hatırlandı. 15 Temmuz’dan sonra Burdur meydanında en önde bayrak sallayan toplumun FETÖ’cü olarak andığı kişilerin artık en önde bayrak sallamayı bırakın meydana bile gelmeyişi, gelenlerin kıyıda köşede durmaları dikkatlerden kaçmadı. Bu anma törenlerinin diğerlerinden farkı ise bütün siyasi partilerin konuşma yaparak birlik ve beraberlik mesajlarını vermeleri hafızalara yer etti. Her ne kadar siyaset yapmak şov yapmak isteyen il başkanı çıksa da halk tarafından teveccüh gösterilmedi. Bu da Burdur Valisi Sayın Ali Arslantaş’ın bir başarısı olsa gerek. TRT1’de ilk bölümü yayınlanan mahrem dizide FETÖ’cülerin nasıl yetiştirildiği ile ilgili sahnede hayatı FETÖ’cülerle mücadele ile geçmiş rahmetli Hüseyin Hilmi Işık’ın kitaplarını FETÖ’cülerin kitabı gibi gösterilmesi tepkiler üzerine yapımcının açıklama yaparak özür dilemesi affedilecek bir konu olmasa gerek. Hala devletin kripto yapıları çözemediği ve devlet içinde güçlü olduğunun da bir göstergesi. FETÖ’cü olduğu tespit edilen  ve ihraç edilen eğitimcilerin diğer cemaatlerde, yurtlarda görev yapmasını içine sindirenlerin kripto yapıları deşifre etmesini de beklemek hayal olsa gerek. Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…