Kimilerine göre postmodern darbe kimilerine göre de dizayn etme girişimi… Ancak bir gerçek olduğu gözükmekte, o da yüz yıl sürecek argümanı ile yapılan bu sürecin 20 yılda bir daha çıkmamak üzere tarihin tozlu sayfalarına atılması.
28 Şubat postmodern darbesine zamanın Başbakanı Merhum Necmettin Erbakan’ı alaşağı etmelerinin tek sebebi bugünkü devletin başına bela olan FETÖ terör örgütüne alan açmaktan öteye gitmediği gözükmekte. Sincan’dan geçirilecek tanklara zemin hazırlamak için Fadime Şahin, aczmendiler olarak bilinen bir sürü dalkavuğun meydanlarda gözükmesi… Devletin birinci öncülüğünün dinci gruplarla mücadele kararı alınması “PKK’dan daha tehlikeli” diyerek kırmızı kitaba girmesi.
Bu kadar oyunun altında tek sebep ise Ilımlı İslam modelini Türkiye Cumhuriyetine benimsetmek, içi boşaltılmış bir din, muhafazakâr yapıdaki şirketleri batırıp yerine FETÖ’cü şirketlerin yer almasını sağlamak…
15 Temmuz vatana hıyanet edenlerin duvara toslaması ile oluşan ülke genelinde yapılan operasyonların mahkeme aşamasına gelmesi tabi akıllara şu sorunun gelmemesi abesle iştigal olur:
17/25 Aralık’tan sonra bazı illerde FETÖ denen vatan hainlerine operasyonlar yapılarak bu örgütü çökertmeye çalışılıyor da, neden devletin bütün kademeleri bu operasyona topyekûn destek vermedi; neden örgütün güçlü olduğu illerde bu operasyonlar yapılamadı?
28 Şubat mağdurları olarak piyasada dolaşan siyasi figüranlar neden bu örgütle ilişki içerisinde olabildiler veya bu örgütün savunuculuğunu yapabildiler?
Ülke genelinde toplumun algısı ise: “Büyükbaşlara dokunamıyorlar, siyasi ayaklar hala meydandalar, Çankaya ve külliyede boy gösteriyorlar, davet ediliyorlar. Hukuk ve kanun sadece garibana mı?”
Ülke genelinde başsavcılıklarının iddianameleri okunduğunda durum vahim gözüküyor; yargı, askeri yapı ve emniyet teşkilatlarının iddianamelerde bu yapının daha yüzde 40’ının temizlenebildiği iddia edilmekte.
Halk dilinde bir söylem vardır: “Hüküm güçlünün” diye acaba gücü yetenler dışarda yetmeyenler içerde mi?
Bu varsayım ve örnekleri çoğaltabiliriz; ne elimizde bir delil ne de bir kayıt var sadece toplumun bakış açısını yansıtmaya çalıştık ancak bir örnekle kapatalım:
Eski bakanlardan bir şahsın yakın korumalığını yapan bir emniyet mensubu ile sohbet ederken şu anekdotu aktarmıştı: “Sayın Bakana günlük gazeteleri götürürken eğer en üste Zaman gazetesini koymazsak veya Zaman gazetesini unutursak anamızdan doğduğumuza pişman olurduk, yemediğimiz fırça kalmazdı. Bizlere “bu gazetede hoca efendinin duası var” derdi.”… Şimdilerde bakıyorum da bu zatı muhterem eski bakan Türkiye’de FETÖ’cülerle en çok mücadele eden kişi olarak lanse ediliyor.
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…