Fırat’ın doğusuna girmek, geç kalınan ancak yapılmak mecburiyetinde olunan bir operasyon. Geçmişe bakıldığında Türkiye ne zaman kendine doğru çevrilen bir silaha müdahale etmeye kalksa, ülke içinde bulunan dinamikler başlıyor; “İnsan hakları! savaşa hayır! Demokrasi!” söylemlerine. Yani bebek katilleri; kadın, çocuk demeden vuracak, silah zoru ile dağa kaldıracak… sonrasında Türkiye müdahale etmeye kalkınca da insan hakları ve demokrasiye dem vurulacak. Yıllarca ABD’nin maşası olan PKK ülkeyi kan gölüne çevirirken, PKK’nın yaptığı kanlı eylemlere ses çıkarmayan iç siyaset ve batılı devletlerin, bugün döktürdükleri kanda boğulurken seslerinin çıkmaya başlaması düşündürücü…
İster kabul edelim ister etmeyelim bugün, ABD başkanı Trump’ın açık seçik önceki Başkan Obama’yı suçlaması, PKK - YPG ile anlaşma yaptığını Türkiye’ye karşı terör örgütünün yanında yer aldığını açıklaması, rahip Brunson davasında olduğu gibi ekonomik olarak “Türkiye’yi bitiririz!” söylemi, İsrail’in PKK - YPG için “destekliyoruz” mesajını açık seçik dillendirmesi, doğumuzda Yahudi güdümlü bir Kürt devletinin ikinci ayağının oluşturulmaya çalışıldığını da göstermekte. Bütün bunlara karşın iç siyasette, ‘Türkiye’nin bu müdahalesini eleştirmek ne kadar doğru?’ sorusunu aklımıza getirmekte. Yahudi güdümlü Kürt devletinin üç sac ayağının birincisi Kuzey Irak’ta bir Kürt özerk bölgesi oluşturmaktı ve başardılar. İkincisi Suriye’de Akdeniz’e açılan koridor şeklindeki bir Kürt özerk bölge oluşturmak. Üçüncüsü ise Türkiye’nin doğusunda bir ayaklanma çıkararak toprak parçasını koparıp Yahudi güdümlü Kürt devletinin oluşmasını tamamlamak olarak bakılabilir.
İşte, 1990’lı yıllarında Kuzey Irak’ta 36. Paralel şemsiyesi altında oluşturulan Kürt özerk bölgesine müdahale edemez hale getirilen iç siyaset, bugün değişik bir söylemlerle karşımıza çıkmakta. İç siyasette, bir milyon Suriyeli vatandaşın katili olan Esad ile görüşülmesini, Türk askerinin ne zaman çıkacağı? ne kadar kalacağı? Suriye’nin toprak bütünlüğü gibi konularda siyasi söylemlerde bulunarak yine ABD ve İsrail borazanlığı yapılmakta. Ancak 17/25 Aralık ve 15 Temmuz vatan hainlerinin kalkışması ile gerçeği gören Türk halkı ve Sayın Başkan Recep Tayyip Erdoğan yanına, “Konu vatansa gerisi teferruattır.” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi de alarak artık diz çökme zamanının bittiği, diz çöktürme zamanının geldiğini, Türkiye’nin kendi milli silahları ile mücadele etmesi, Orta Doğu’nun en büyük ve en güçlü ülkesinin Türkiye olduğunu Dünya devletleri Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve şimdi de Barış Pınarı operasyonları ile öğrenmiş oldu. O yüzdendir ki Sayın Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Dünya lideridir. Türkiye; ABD, İsrail ve Avrupa’ya karşı bu operasyonları yaparak hem yeni üretilen silahları dünya pazarına sunmuş oldu hem de artık Türkiye üzerinde oyun kurucuların bir daha düşünmesine sebep oldu.
Bundan sonra ülke olarak yapılacak şey, ülkemizde bulunan 4 milyona yakın Suriyeli vatandaşın Avrupa’ya geçmek isteyenlerini serbest bırakarak Avrupa’nın mülteci sorununun ne olduğunu anlamasını sağlamak ve iç siyasette de bu terör örgütlerine destek veren siyasilerin ve destekçilerinin ABD ve İsrail silahıyla vatandaşlarımızı vuran PKK - YPG’lilerin hesabını ABD’den sormak olmalı. Sonra ABD ve Avrupa’nın Türkiye’ye karşı yapacakları ekonomik savaşta topyekûn kenetlenmemiz gerek. Allah-ü Teala askerimizin bu başarısını kem gözlerden saklasın. Bütün askerlerimizin sağ salim evlerine dönmesini nasip etsin. (AMİN)
BİR SONRAKİ YAZIMIZDA BULUŞMAK DİLEĞİ İLE…