Dünya üzerinde yaşayan hiçbir vatandaşın taciz olaylarına müsaade etmeyeceği gibi toplum olarak taciz olaylarının ülkemizde yaygınlaşması da normal karşılanamaz. Toplumlardaki bu tip dejenerasyonlar; Fransa, İngiltere gibi ülkelerde 19. Yüzyılda yaşanmışken Türkiye olarak ülkemizde 21. Yüzyılda yaşanıyor.
Avrupa ülkelerinde kültürel yozlaşmalar; başlangıcında kadın hakları, kadınların hür yaşama arzusu, aile mefhumunun yok sayılması, kadın erkek eşitliği gibi söylemlerle başlaması ile taciz, tecavüz, ölüm olaylarının baş gösterdiği görülmekte. Hükümetlerin de tedbir amaçlı taciz, tecavüz, öldürme gibi olaylara ağır cezalar getirmesi, bu olayların çoğalması ülkelerin karşısına çıkan bir sorun. Çare olarak da olayların iyi araştırılması, olaya maruz kalınan veya iddia edilen olayların verilerde yüzde 80 civarında iftira ve çıkar amaçlı yapıldığı anlaşılınca Avrupa devletlerinin, yargı kanunlarında değişiklik yaparak iftira ve çıkar amaçlı kullanılan bu söylemleri taciz, tecavüz ve öldürmeye verdiği cezalarla eş değer tutup olayların önüne geçtiği görülmekte.
Türkiye’de ise 2006 yılından itibaren baş gösteren olaylara karşı devlet olarak çıkardığımız kanunlar dünya ülkelerinde olduğu gibi ağır cezalar verilmekte ancak bu kadar ağır cezalar verildiği halde olaylar azalacağı yerde neden çoğalır? Bunun sebep ve sonuçları araştırıldığında karşımıza çoklu veri çıkmakta;
1) Taciz ve tecavüz olaylarının yüzde 60’a yakını iftira ve çıkar amaçlı
2) Suçlu olarak ilan edilen kişiye yargının önyargılı olarak bakması suçun işlenip işlenmediğine değil sadece taciz ve tecavüzden sanık olarak bakılması ceza verilmesine yeterli gözükmesi
3) Velev ki sanığın suçsuz olduğu anlaşıldığında iftira ve çıkar amaçlı yapanların yanına kar kalması hâkim sanığa ceza vermese bile en azında toplum tarafından rencide edilip dışlanmasının sağlandığı görülmekte
4) Eğitim alanında ise ara eleman yetiştirmek için üniversitelere bağlı olan 2 yıllık meslek yüksek okullarına gelen öğrencilerin büyük bir bölümünün baba ocağından kaçmak olarak bakması, buradan mezun olanların geleceğinin olmayışı olarak algılanması kültürel yozlaşmanın da ana sebepleri olarak karşımıza çıkmakta
5) Yüksek öğretimde ders veren hocalarımızın öğrenciye bir şeyler öğretmekten vazgeçip ‘Başıma bela olmadan notu vereyim de mezun olsun gitsin.’ algısı buna karşılıkta az da olsa sebep olan öğrencilerinde bana not vermezsen seni rezil ederim tehdidinin artık yaygın olması
6) Aile mefhumunun yok olması, taciz ve tecavüz ile itham etmek belirli bir kesimin eline bir silah olarak verilmesi
Sonuç olarak; bu verilere ülke gündemindeki konuları da eklersek örnekler çoğaltılabilir. Burdur’un göz bebeği olarak bakılan Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nin adının bu gibi taciz olaylarına karışması her ne kadar üzücü olsa da olayın iç yüzünü araştırmadan haber yapan linç girişiminde bulunan hem basın hem de toplum olarak nerelere geldiğimizin de bir göstergesi. Acaba bu haberleri yapan basın mensuplarının Burdur’un göz bebeği olan Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nin yıllardır Türkiye’nin en hızlı büyüyen bilim üreten bir üniversitenin bu kadar ahlaksız bir konuda yıpranmasını sağlamak ne kadar doğru? Rektörlüğün açıklamasında olduğu gibi bu olay 6 ay önce oluyor. Üniversite hiç taviz vermeden soruşturma açtığı gibi ismi geçen öğretim üyesini açığa alıyor ve savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Hangi güçtür ki aradan 6 ay geçtiği halde üniversiteyi yıpratmak için yeniden kullanıyor? Konuda bahsi geçen öğrencilerin okuduğu ilçeye gidip de acaba bu haberleri yapan gazeteciler var mı? Olayın gerçeğini biliyorlar mı? Konuya bahsi geçen öğrencilerden birinin hamile olduğu, okuldan ayrıldığı, çocuğun babasının kim olduğunun dahi bilinmediği, bazı sistemler üzerinden bu bayanların çalıştığı söylentileri doğru mu? Doğruluğu araştırılmadan bu olayların içinde çoklu şahıslar olduğu halde Mehmet Akif Ersoy Üniversiteli diyerek vur abalıya demek ne kadar doğru? Hiçbir Türk evladı bu hocanın yaptığını doğru olarak savunmaz, bizler sadece bir hoca üzerinden üniversitemizin yıpranmasına karşıyız.
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…