Bir önceki yazımızda ‘Tayyip Bey Çek şunların kulağını’ başlıklı yazımızda en çok ses Burdur’dan geldi. Gerçekten neden bu kadar ses geldiğini anlayamamıştım. Çünkü yerel deyince sanırım sadece Burdur anlaşıldı ancak; olayın gerçek yüzü ise bu değildi. Habere konu olan Isparta’dan birçok kişiden bilgilerin toplamı idi. Bölgesel bir haber sitesi olunca da Türkiye geneli şikayetlerin aynı olması, dolayısıyla bu şekilde bir yazı kaleme almıştım. Ancak her zaman açıkça yazdığım gibi Cumhur İttifakını destekleyen milliyetçi düşünceye sahibim. Bir siyasi düşünceye sahip olmak ayrı, hataları kaleme almak ayrı. O yüzden de her defasında tekrar etmek zorunda olduğum bir söz var. Taraf olmak ayrı, yağdanlık olmak ayrı. Sanırım bu yağdanlık cümlesinden yağdanlıklar alınmış. Gelelim benim hatama; 15 Temmuz hainlerin kalkışmasına kadar AK Parti’ye karşı mücadele eden birisi olarak 15 temmuzdan sonrası ise benim siyasi görüşüme göre sahip çıkılması, cumhur ittifakının başarılı olması gerekir. Düşünceme göre başkanlık sistemi güçlensin, her on yılda bir darbeler olmasın, inancımıza karışılmasın, devlet olarak güçlü olalım. Bunun emarelerini şimdi fazlasıyla görüyoruz. Her ne kadar yerelde menfaat uğruna partiyi yıpratanlar olsa da bu olayın arkasında da Salda Gölünün işletmesini alabilmek için Kemal Sunal’ın Zübük Zade filminde olduğu gibi “Kim çok bağırırsa sanırım ihaleyi alırız” gözü ile bakılması. Geçmiş yıllarda üniversitelerde kantin ve yemek ihalelerini alanların öğrencilerimizin üzerinden neler kazandığı meydanda. Ta ki devlet yiyecekten tutun da her şeyi kontrol altına alıncaya kadar. Nasıl olsa Salda Gölünün işletmesi alınırsa devlet farkına varıncaya kadar köşeyi döneriz hesabı. Aslında bu merinos kafalılar şunu bilmesi lazım; eğer yıpratılmak istenseydi verilen ziyafetlerin parasını ödememek için görevden kimi aldırdığınızı yazardık, ihalesiz peşkeş çekilen yerleri yazardık, ‘rakip belediyeye neden bu aracı verdiniz’ diye telefon ettiğinizi yazardık, hırsızlığı sabit olan vakaların sahiplerini nasıl göreve getirdiğinizi yazardık, dilimde kalemimde varmasa da aile dışı olayları nasıl işe yerleştirdiğinizi yazardık, bir valiye iftira attırıp daha sonrada bakana nasıl şikayet ettiğinizi yazardık, “bir buçuk ton ceviz ezmesi aldı” diyerek nasıl iftira atıldığını yazardık, il yönetiminizden istifa edip bu parti üç-beş ayyaşın eline mi kaldı söyleminde bulunanların istifasını kabul etmediğinizi yazardık, ahde vefayı unutup toplumu dışladığınızı yazardık vb. çoğaltabiliriz. Bunlar ayrı ayrı ele alınabilecek konulardır. Yazmayınca iyiyiz, parti içi rakiplerinizin aleyhine yazılınca iyiyiz ancak bugün de beni eleştirmeleri abes.
Sonuç olarak; siyaset çıkar uğruna değil, inandığı dava uğruna yapılır. Maalesef ülkemizde dava uğruna bu vatan uğruna siyaset yapanlar kalmadı. Nasıl ki basın kendi düşüncesini - fikrini mesleğinin önüne geçirerek küçük düşürdü ise bizim siyasilerimizde çıkar uğruna siyaset yapmakta. O yüzden her zaman kaleme almaya çalıştığım gibi Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Devlet Bahçeli yalnız kalıyor. Tepede ki birliktelik tabanda zıt düşüyor. Bu zıtlık ülkeye inşallah zarar vermez…
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…