24 Haziran seçimleri ile birlikte ülkede cumhurbaşkanlığı sisteminin yerleşmesini hala anlamayan siyasileri bulmak mümkün. Partiler tepede sisteme göre pazarlık ve şartları değerlendirirken, yerelde bunu anlamayan yerel siyasetçilerin olması sistemi zora sokmuş durumda.
Yarı başkanlık olarak bakılan cumhurbaşkanlığı sisteminin ana gayesi hızlı karar verme kabiliyetine ulaşmak, yılların köhnemiş bürokratları yerini hızlı çözüm üretecek idarecilerin gelmesi. Dış siyasette de günün ve dünya şartlarına göre siyaset üretmek olarak bakılabilir bunun en bariz örneği de yeni gelişen dış siyasette görülebilir.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin ne işe yaradığını anlamayan zihniyet hala parlamenter sistem olsaydı bugün güneyimizde oluşturulmaya çalışılan PKK koridoru ve ABD güdümlü yapılanmalara karşı operasyonlar yapılabilir miydi? Sadece çevremizde uygulanmak istenen yapılanma bile bir Cumhurbaşkanlığı sisteminin ne kadar gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
Dünyada Cumhurbaşkanlığı ve başkanlık sisteminde partilerin iki ana şemsiye altında toplandığı görülmektedir. Şu anda ise ülkede bir muhafazakâr kesim var, bir de sosyal demokrat kesim var. Muhafazakâr kesimi AK Parti, MHP, BBP oluştururken; sosyal demokratlar içinde ise CHP, DSP, HDP bulunmaktadır. Milliyetçi çizgi üzerine siyaset sahnesine çıkan daha sonra ise sosyal demokrat çizgiye gelen İYİ Parti ve Saadet Partisi var. Bu partiler doğuşları itibari ile muhafazakar, milliyetçi çizgiden sosyal demokrat çizgiye kaymaları ise sonlarının geldiği, bir tabela partisine dönüşebileceği de bir gerçektir. Türkiye’deki siyasi konjonktürde hiçbir Saadet Partililerin sosyal demokrat partilere oy vermeyeceği gibi; milliyetçi bir siyasetten doğan İYİ Partililerin sosyal demokratların çizgisine dönüştürülemeyeceği bir gerçektir. Bu iki parti üzerinde uygulanan projelerin tutmayacağı da seçmen tarafından dillendirilmekte, aynı projede ise önceleri İşçi Partisi olan ancak daha sonra Vatan Partisine dönüşen Doğu Perinçek’in sosyalist bir çizgiden muhafazakâr bir çizgiye gelmesi gibi düşünülebilir.
Yerelde ise siyasetçilerin genel başkanlarının söyleminin tam tersi hareket etmesi kazanamayacak olduklarını bile bile aday çıkarmaları gözle görünür bir hata olduğu gibi, nefsani hareket ettikleri görünmektedir. İster muhafazakâr kesim olsun ister sosyal demokratlar olsun yerelde iş birliği yapamaması genel başkanların işini zorlaştırmış durumda.
Sonuç olarak martta yapılacak yerel seçimlerde adayın önemi olduğu gibi beraber çalışacak meclis üyelerinin de önemi bir kat daha artmış gözükmektedir. Seçime girecek partilerin bir çatı altında toplanmayan, anlaşma yapmayan siyasetçilerin de dışlanacağı, toplum gözünde dışlanmış bir siyasetçi olarak geçmesi de mümkündür. Yerelde olacak ittifaklarda kim karşı partiden ne kopartabilirimden öteye hangi siyasetçi bu ülke, bu il, bu ilçe, bu belde için fedakarlıkta bulunmuş değerlendirmesinin bir seçimi olacaktır.
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…