Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

REFERANDUMDA SAADET PARTİSİ

Malumunuz; bugün Saadet Partisi ile temsil edilen düşünce, geçmişte "milli görüş" anlayışı etrafında kurulan bir dizi siyasi partinin son halkası... Vesayetçiler tarafından epeyce haksızlığa uğratılan bu hareket aynı zamanda Türkiye'ye önemli hizmetler sunmuştur. Şahsen düşünce dünyamın gelişmesi ve şekillenmesine de katkıları oldu. Resmi ideoloji çizgisinin dışında olması nedeniyle bu hareketten gelen partilere sürekli şüpheyle bakıldı ve ilk fırsatta kapatıldı.   Gerçekten de ilk çıkışında söylemleri ezber bozuyordu. Zira Cumhuriyetin kuruluşundan sonra oluşturulan tevhidi tedrisata dayalı eğitim sistemi, toplumu tornadan çıkmış gibi tek tip yapmayı amaçlamıştı. İşin esasında bu bir tür faşizmdi ama faşizmin hışmına uğramamak için bunu kimsecikler dillendiremiyordu. İlk kuruluş yıllarında değişik formda karşı durma cesareti gösterenler ise bu ideolojiden hareketle ya idama mahkûm edildi ya da zindanlarda çürütüldü. İskilipli Atıf Hoca ve Said Nursi bu anlamda sembol isimlerdir. Oluşturulan prototipe uygun düşmeyen figürler sürekli "hatalı imalat" muamelesi gördü. Doğal olarak Milli Görüş düşüncesi de bu kategoride idi.   Milli Görüş çizgisindeki insanlarımızın, dini kişisel hayatlarına yansıtma konusunda nisbi olarak yüksek hassasiyet sahibi oldukları gerçeğini teslim etmek gerek... Ayrıca "Milli" kelimesinin İslam'ın temel kaynaklarında "ümmet" anlamında kullanılması, aslında söylenmek istenenin "İslami Görüş" olduğunu bütün taraflar bilmektedir. Ne var ki; dindar olmakla dini doğru anlamak aynı anlama gelmiyor. Son devir Müslümanlarının en önemli sorunlarından birisi bu… Bu konuya burada girmeyeceğim. Zira konu başlı başına analizi gerektirecek kadar detaylı…   Merhum Erbakan, doğrusu çok işler başardı. İnançlı kesimi organize etmesi, bir düzeyde de olsa bir arada tutması, Anadolu insanının kendine güveninin gelmesine katkıda bulunmuş olması… başlı başına önemli zaten... Siyasette yetiştirdiği talebeleri ise, tam olarak kendisi gibi düşünmeseler de, bugün Türkiye'de yaşanan değişimin mimarları… Bütün bunlara karşın merhumun çok büyük bir de kusuru (!) vardı: Zira hatalı imalattı ve bu yüzden sürekli önü kesildi.   Merhum Erbakan, çok parlak öğrencileri olmasına rağmen sağlığında maalesef onlara geçit vermedi. “Kurucu irade” ya da politbüro nisbi olarak farklı bir ses olan Numan Kurtulmuş’a bile tahammül edemedi. Hareketin süreç içerisinde yaşanan değişimi algılayamadığı kanaatindeyim. Aynen Osmanlının 1700-1800'lü yıllarda Batıda olan değişimi algılayamadığı gibi... Türkiye ve dünyadaki değişime ayak uydurama ve halkın nabzını tutamadı bu hareket... Adil ekonomik düzen bir ara popüler olsa da, hareketin siyaset anlayışı dönemin ihtiyaçlarına cevap veremedi ve maalesef marjinalleşti.   Esasında, marjinalleşmekle de kalmadı sadece... Kritik konularda yeminli işbirlikçilerle görüntü vermekten çekinmedi mesela... Eski genel başkan Mustafa Kamalak ise "ulusal kanallara" çıkmaya, dolaylı da olsa Suriye rejimini desteklemeye kadar götürdü işi... En azılı zamanında şimdiki adıyla FETÖ’ye sıcak mesajlar göndermekte bir sakınca görmedi. Ne de olsa düşmanın düşmanı dosttur değil mi… Bu referandumda da yeni yönetim CHP ile işbirliğine gitmekte bir sakınca görmüyor. Nitekim evet diyecekleri denize dökmekle tehdit eden milletvekili ile kadın kolları “hayırda işbirliği yapma” konusunda yine herhangi bir sakınca görmedi. Tahmin ediyorum bir kısım taban bu fotoğraftan rahatsız olmuştur. Merhum Erbakan evet mi derdi hayır mı derdi bilemiyorum ama, rahmetlinin vefatının sene-i devriyesinde CHP’li üst düzey yetkililer başta olmak üzere ve üstelik resmi kanalından canlı yayında vermek suretiyle, neredeyse bütün “hayırcı cephe” tam kadro oradaydı, ama ailesi ve çocuklarından hiç birisi davet bile edilmemişti. Şartlar o zamanlar farklıydı ama, Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığına Mecliste destek verdiğini de hatırlatmak isterim.   Elbette hayır demeye hakları vardır. Zira bağımsız bir siyasi partiden bahsediyoruz. Bu ‘rey’lerini geçmişte kendilerinin yaptığı gibi itikatla ya da bugün bir kısım ‘evet’çilerin yaptığı gibi terörle ilişkilendirmeye de gerek yok. Saadet Partisinin elbette siyasi bir parti olarak devam etme hakkı vardır. Ama korkarım ki değişimi (genel başkan değişikliği gibi) makyajın ötesine taşıyamaz ve vizyoner bir lidere sahip olamazsa marjinal bir kadro partisi olarak kalacaktır. Bir başka deyişle, partinin "Diğerleri" kategorisinden çıkabilmesi, sadece eski söylemleri tekrarlamasıyla değil, ancak AK Parti tabanı için gerçek ve inandırıcı öneriler getirmesiyle mümkün olabilecektir. 
Ekleme Tarihi: 10 Nisan 2017 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

REFERANDUMDA SAADET PARTİSİ

Malumunuz; bugün Saadet Partisi ile temsil edilen düşünce, geçmişte "milli görüş" anlayışı etrafında kurulan bir dizi siyasi partinin son halkası... Vesayetçiler tarafından epeyce haksızlığa uğratılan bu hareket aynı zamanda Türkiye'ye önemli hizmetler sunmuştur. Şahsen düşünce dünyamın gelişmesi ve şekillenmesine de katkıları oldu. Resmi ideoloji çizgisinin dışında olması nedeniyle bu hareketten gelen partilere sürekli şüpheyle bakıldı ve ilk fırsatta kapatıldı.

 

Gerçekten de ilk çıkışında söylemleri ezber bozuyordu. Zira Cumhuriyetin kuruluşundan sonra oluşturulan tevhidi tedrisata dayalı eğitim sistemi, toplumu tornadan çıkmış gibi tek tip yapmayı amaçlamıştı. İşin esasında bu bir tür faşizmdi ama faşizmin hışmına uğramamak için bunu kimsecikler dillendiremiyordu. İlk kuruluş yıllarında değişik formda karşı durma cesareti gösterenler ise bu ideolojiden hareketle ya idama mahkûm edildi ya da zindanlarda çürütüldü. İskilipli Atıf Hoca ve Said Nursi bu anlamda sembol isimlerdir. Oluşturulan prototipe uygun düşmeyen figürler sürekli "hatalı imalat" muamelesi gördü. Doğal olarak Milli Görüş düşüncesi de bu kategoride idi.

 

Milli Görüş çizgisindeki insanlarımızın, dini kişisel hayatlarına yansıtma konusunda nisbi olarak yüksek hassasiyet sahibi oldukları gerçeğini teslim etmek gerek... Ayrıca "Milli" kelimesinin İslam'ın temel kaynaklarında "ümmet" anlamında kullanılması, aslında söylenmek istenenin "İslami Görüş" olduğunu bütün taraflar bilmektedir. Ne var ki; dindar olmakla dini doğru anlamak aynı anlama gelmiyor. Son devir Müslümanlarının en önemli sorunlarından birisi bu… Bu konuya burada girmeyeceğim. Zira konu başlı başına analizi gerektirecek kadar detaylı…

 

Merhum Erbakan, doğrusu çok işler başardı. İnançlı kesimi organize etmesi, bir düzeyde de olsa bir arada tutması, Anadolu insanının kendine güveninin gelmesine katkıda bulunmuş olması… başlı başına önemli zaten... Siyasette yetiştirdiği talebeleri ise, tam olarak kendisi gibi düşünmeseler de, bugün Türkiye'de yaşanan değişimin mimarları… Bütün bunlara karşın merhumun çok büyük bir de kusuru (!) vardı: Zira hatalı imalattı ve bu yüzden sürekli önü kesildi.

 

Merhum Erbakan, çok parlak öğrencileri olmasına rağmen sağlığında maalesef onlara geçit vermedi. “Kurucu irade” ya da politbüro nisbi olarak farklı bir ses olan Numan Kurtulmuş’a bile tahammül edemedi. Hareketin süreç içerisinde yaşanan değişimi algılayamadığı kanaatindeyim. Aynen Osmanlının 1700-1800'lü yıllarda Batıda olan değişimi algılayamadığı gibi... Türkiye ve dünyadaki değişime ayak uydurama ve halkın nabzını tutamadı bu hareket... Adil ekonomik düzen bir ara popüler olsa da, hareketin siyaset anlayışı dönemin ihtiyaçlarına cevap veremedi ve maalesef marjinalleşti.

 

Esasında, marjinalleşmekle de kalmadı sadece... Kritik konularda yeminli işbirlikçilerle görüntü vermekten çekinmedi mesela... Eski genel başkan Mustafa Kamalak ise "ulusal kanallara" çıkmaya, dolaylı da olsa Suriye rejimini desteklemeye kadar götürdü işi... En azılı zamanında şimdiki adıyla FETÖ’ye sıcak mesajlar göndermekte bir sakınca görmedi. Ne de olsa düşmanın düşmanı dosttur değil mi… Bu referandumda da yeni yönetim CHP ile işbirliğine gitmekte bir sakınca görmüyor. Nitekim evet diyecekleri denize dökmekle tehdit eden milletvekili ile kadın kolları “hayırda işbirliği yapma” konusunda yine herhangi bir sakınca görmedi. Tahmin ediyorum bir kısım taban bu fotoğraftan rahatsız olmuştur. Merhum Erbakan evet mi derdi hayır mı derdi bilemiyorum ama, rahmetlinin vefatının sene-i devriyesinde CHP’li üst düzey yetkililer başta olmak üzere ve üstelik resmi kanalından canlı yayında vermek suretiyle, neredeyse bütün “hayırcı cephe” tam kadro oradaydı, ama ailesi ve çocuklarından hiç birisi davet bile edilmemişti. Şartlar o zamanlar farklıydı ama, Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığına Mecliste destek verdiğini de hatırlatmak isterim.

 

Elbette hayır demeye hakları vardır. Zira bağımsız bir siyasi partiden bahsediyoruz. Bu ‘rey’lerini geçmişte kendilerinin yaptığı gibi itikatla ya da bugün bir kısım ‘evet’çilerin yaptığı gibi terörle ilişkilendirmeye de gerek yok. Saadet Partisinin elbette siyasi bir parti olarak devam etme hakkı vardır. Ama korkarım ki değişimi (genel başkan değişikliği gibi) makyajın ötesine taşıyamaz ve vizyoner bir lidere sahip olamazsa marjinal bir kadro partisi olarak kalacaktır. Bir başka deyişle, partinin "Diğerleri" kategorisinden çıkabilmesi, sadece eski söylemleri tekrarlamasıyla değil, ancak AK Parti tabanı için gerçek ve inandırıcı öneriler getirmesiyle mümkün olabilecektir. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.