Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

Savunma Sınırdan Başlamaz

Güvenlik insanların en temel ihtiyaçlarından birisidir. Bu yüzden devletlerin belki de birinci sıradaki görevi insanların bu ihtiyacına cevap vermektir. Güvenlik kavramı adeta devletle eş anlamlıdır. Zira insanların güvenliğini sağlayamamış bir devlet bir yönüyle eksiktir. Güvenliğin tehdit altında olması o devletin egemenlik alanında başka güçlerin söz sahibi olduğu anlamına gelir ki; egemenlik bir devletin varlık nedeni, olmazsa olmazıdır. Devletler bu eksiklikle karşı karşıya kalmamak için iç ve dış güvenliği sağlayacak tedbirleri her şeyin önüne alırlar. Nitekim iç ve dış güvenliğin olmadığı bir ortamda ticaret hayatı da, sosyo-kültürel hayat da varlığını devam ettiremez. Tedirgin bir toplumda zenginlik ve medeniyet üretilemeyeceği gibi mevcut somut ve soyut medeniyet mirasları da zaman içerisinde yok olmaya mahkumdur. Güvenliğin garanti altına alınması caydırıcı güce sahip olmayı gerektirir. Her ne kadar ‘savunma’ olarak isimlendirilse de devletler saldırı silahlarını da envanterlerinde bulundurmayı önemserler. Zira hiçbir devletin savunması sınırlarından başlamaz. Bu yüzden devletler güçleri ile orantılı bir şekilde ülkelerinin çıkarları olduğunu düşündükleri bölgelerde kısa, orta ve uzun vadeli önlemleri alırlar. Günümüzde en başta Amerika olmak üzere Çin ve Rusya’nın küresel güç olduğu kabul edilmektedir. Bu yüzden sınırlarının çok ötesindeki bir gelişme onları ilgilendirir. Daha dar kapsamlı olsa da İngiltere ve Fransa gibi ülkeleri de küresel güç olarak kabul etmek gerekir. Nitekim İngiltere 1982 yılında ana kıtadan neredeyse 13.000 km ötedeki Falkland Adalarında Arjantin’e karşı savaş yürütmüş ve kendi toprakları olduğunu iddia ettiği adaları işgalden kurtarmıştır. Fransa da Afrika içlerinde operasyon yapma kabiliyetine sahiptir. Ayrıca her iki devlet de nükleer silah ve uçak gemisi, nükleer denizaltı gibi caydırıcı güce sahiptir. Bunun anlamı bir ihtiyaç olduğunda bu devletlerin dünyanın herhangi bir yerine ulaşabilecekleridir. Çünkü nükleer enerjiyle çalışan bir gemi ya da denizaltı otuz yıl hiç yakıt ikmali yapmadan görevini sürdürebilmektedir. Bir filo olan uçak gemileri bileşenleriyle birlikte adeta yüzen ordudur. Nükleer gemi ve denizaltıların menzili de sınırsızdır. Almanya, Japonya, İtalya gibi ülkeler İkinci Dünya Savaşının mağlupları arasında yer aldıklarından bu kabiliyetlerden önemli ölçüde yoksundur. Bir de bölgesel güçler var elbette… Türkiye, İran, Hindistan, Pakistan, Brezilya, İspanya gibi kimi devletlerin güçleri kendi sınırlarını aşmaktadır. Bir devletin operasyon kabiliyeti nüfuz alanını da gösterir. Küresel güç olmak bakımından nükleer güç ve güçlü bir donanma olmazsa olmazdır. Zira dünyanın ¾’ü denizlerle çevrilidir ve bu denizlere kuvvetlerinizi taşımak için deniz gücüne ihtiyaç vardır. Bu anlamda uçak gemilerinin özel bir yeri vardır. Doğal olarak uçak gemileri bu gemilerden iniş-kalkış yapacak uçakları ya da bu gemi ve uçaklarla taşınacak insan gücünü de gerektirmektedir. Zira kimi çok özel üretim ve nükleer silah donanımlı olanlar hariç olmak üzere savaş uçaklarının menzili sınırlıdır. Bu yüzden uçak gemisi filosu ordu gücünü ihtiyaç duyulan menzil alanına taşıyacak ve düşman mevzileri tehdit altına alınabilecektir. Hava indirme ve komando harekâtı için de deniz ve hava gücüne ihtiyaç vardır. Bölgesel güç olmak bütün bunları daha sınırlı bir alanda yapabilme kabiliyeti verir. Sözgelimi Türkiye’nin Akdeniz’de ya da Libya gibi yakın çevre ülkede operasyonel kabiliyeti vardır. Türkiye bunu ikinci Libya iç savaşında da etkili bir şekilde göstermiştir. Ama küresel güç olmadığınızda bu durum size Amerika’nın Suriye, Irak ya da Afganistan’da yaptığı gibi on bin km’yi aşan bir coğrafyada operasyon yapma kabiliyeti vermez. Bu güç elbette askeri güçle ilgilidir ama, ekonomik, siyasi ya da diplomatik kabiliyetlerle de ilgilidir. Nitekim 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı gerek hava indirme gerekse de çıkarma gemileri vasıtasıyla başarılmıştır. Bu başarının altında sadece askeri güç değil siyasi, diplomatik ve uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan (garantörlük) haklılığın da payı vardır. Ancak askeri kabiliyetleriniz sınırlı ise bunların hiçbir anlamı olmaz. Tecrübeli bir devlet adamının (Kamuran İnan) deyimiyle ‘eğer gücünüz yoksa diplomasi gevezeliktir.’ (devam edecek)  
Ekleme Tarihi: 02 Ocak 2023 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

Savunma Sınırdan Başlamaz

Güvenlik insanların en temel ihtiyaçlarından birisidir. Bu yüzden devletlerin belki de birinci sıradaki görevi insanların bu ihtiyacına cevap vermektir. Güvenlik kavramı adeta devletle eş anlamlıdır. Zira insanların güvenliğini sağlayamamış bir devlet bir yönüyle eksiktir. Güvenliğin tehdit altında olması o devletin egemenlik alanında başka güçlerin söz sahibi olduğu anlamına gelir ki; egemenlik bir devletin varlık nedeni, olmazsa olmazıdır.

Devletler bu eksiklikle karşı karşıya kalmamak için iç ve dış güvenliği sağlayacak tedbirleri her şeyin önüne alırlar. Nitekim iç ve dış güvenliğin olmadığı bir ortamda ticaret hayatı da, sosyo-kültürel hayat da varlığını devam ettiremez. Tedirgin bir toplumda zenginlik ve medeniyet üretilemeyeceği gibi mevcut somut ve soyut medeniyet mirasları da zaman içerisinde yok olmaya mahkumdur.

Güvenliğin garanti altına alınması caydırıcı güce sahip olmayı gerektirir. Her ne kadar ‘savunma’ olarak isimlendirilse de devletler saldırı silahlarını da envanterlerinde bulundurmayı önemserler. Zira hiçbir devletin savunması sınırlarından başlamaz. Bu yüzden devletler güçleri ile orantılı bir şekilde ülkelerinin çıkarları olduğunu düşündükleri bölgelerde kısa, orta ve uzun vadeli önlemleri alırlar. Günümüzde en başta Amerika olmak üzere Çin ve Rusya’nın küresel güç olduğu kabul edilmektedir. Bu yüzden sınırlarının çok ötesindeki bir gelişme onları ilgilendirir.

Daha dar kapsamlı olsa da İngiltere ve Fransa gibi ülkeleri de küresel güç olarak kabul etmek gerekir. Nitekim İngiltere 1982 yılında ana kıtadan neredeyse 13.000 km ötedeki Falkland Adalarında Arjantin’e karşı savaş yürütmüş ve kendi toprakları olduğunu iddia ettiği adaları işgalden kurtarmıştır. Fransa da Afrika içlerinde operasyon yapma kabiliyetine sahiptir. Ayrıca her iki devlet de nükleer silah ve uçak gemisi, nükleer denizaltı gibi caydırıcı güce sahiptir. Bunun anlamı bir ihtiyaç olduğunda bu devletlerin dünyanın herhangi bir yerine ulaşabilecekleridir. Çünkü nükleer enerjiyle çalışan bir gemi ya da denizaltı otuz yıl hiç yakıt ikmali yapmadan görevini sürdürebilmektedir. Bir filo olan uçak gemileri bileşenleriyle birlikte adeta yüzen ordudur. Nükleer gemi ve denizaltıların menzili de sınırsızdır.

Almanya, Japonya, İtalya gibi ülkeler İkinci Dünya Savaşının mağlupları arasında yer aldıklarından bu kabiliyetlerden önemli ölçüde yoksundur. Bir de bölgesel güçler var elbette… Türkiye, İran, Hindistan, Pakistan, Brezilya, İspanya gibi kimi devletlerin güçleri kendi sınırlarını aşmaktadır.

Bir devletin operasyon kabiliyeti nüfuz alanını da gösterir. Küresel güç olmak bakımından nükleer güç ve güçlü bir donanma olmazsa olmazdır. Zira dünyanın ¾’ü denizlerle çevrilidir ve bu denizlere kuvvetlerinizi taşımak için deniz gücüne ihtiyaç vardır. Bu anlamda uçak gemilerinin özel bir yeri vardır. Doğal olarak uçak gemileri bu gemilerden iniş-kalkış yapacak uçakları ya da bu gemi ve uçaklarla taşınacak insan gücünü de gerektirmektedir. Zira kimi çok özel üretim ve nükleer silah donanımlı olanlar hariç olmak üzere savaş uçaklarının menzili sınırlıdır. Bu yüzden uçak gemisi filosu ordu gücünü ihtiyaç duyulan menzil alanına taşıyacak ve düşman mevzileri tehdit altına alınabilecektir. Hava indirme ve komando harekâtı için de deniz ve hava gücüne ihtiyaç vardır.

Bölgesel güç olmak bütün bunları daha sınırlı bir alanda yapabilme kabiliyeti verir. Sözgelimi Türkiye’nin Akdeniz’de ya da Libya gibi yakın çevre ülkede operasyonel kabiliyeti vardır. Türkiye bunu ikinci Libya iç savaşında da etkili bir şekilde göstermiştir. Ama küresel güç olmadığınızda bu durum size Amerika’nın Suriye, Irak ya da Afganistan’da yaptığı gibi on bin km’yi aşan bir coğrafyada operasyon yapma kabiliyeti vermez.

Bu güç elbette askeri güçle ilgilidir ama, ekonomik, siyasi ya da diplomatik kabiliyetlerle de ilgilidir. Nitekim 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı gerek hava indirme gerekse de çıkarma gemileri vasıtasıyla başarılmıştır. Bu başarının altında sadece askeri güç değil siyasi, diplomatik ve uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan (garantörlük) haklılığın da payı vardır. Ancak askeri kabiliyetleriniz sınırlı ise bunların hiçbir anlamı olmaz. Tecrübeli bir devlet adamının (Kamuran İnan) deyimiyle ‘eğer gücünüz yoksa diplomasi gevezeliktir.’ (devam edecek)

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.