24 Temmuz 1908 tarihini, ülkemizde her yıl ‘Gazeteciler ve Basın Bayramı´ olarak kutluyoruz. Sansürün kaldırılması dolayısı ile kutlanan basın bayramında sansür gerçekten kalktı mı?
Ülkemizde sansürün kaldırılması dolayısı ile kutlanan sözde basın bayramı 1940’lardan sonra her gelen siyasi iktidarlar aracılığı ile basın bir cenderenin içine çekilmiş ‘ya batacaksın ya yaşayacaksın’… Çıkan her kanun basının çalışma alanını daraltırken iktidar partilerin bir nevi sözcüsü olmuş durumda. Basının ‘yanlışa yanlış’ deme gücü elinden alınırken, gücü elinde bulunduran da taraf olup mesleğinin önüne düşüncelerini geçirdiği gözükmekte. Yani hata tek taraflı görünmemekte. Basın dördüncü güç olmaktan çıkıp güçlünün sözcüsü halini almış…
24 Temmuz Basın Bayramı dolayısı ile siyasiler, oda başkanları ve bürokrasi tarafından her sene olduğu gibi basın büroları ziyaret edilip methiyeler düzülmekte. Basın senede bir günde olsa hatırlanır, her birim basın bayramı dolayısı ile mesajlar yayınlar. İşlerine geldiğinde “güzide basın”, işlerine gelmeyince “satılmış basın” cümlesini hiç eksik etmeyenler gülücükler dağıtır. Hiç kimse basının sorunları ile ilgilenmez. Mahkemeye düşen basın çalışanları hakimin insafına kalmıştır. Bir başlığı, bir cümleyi isterse hakaret kabul eder cezayı basar, isterse ağır eleştiriye sokup beraat verir. Sonra da çıkıp bu kanun yapıcıları ‘bizler basının özgür olmasını istiyoruz’ diye utanmadan mesaj yayınlar.
Dünyanın ve ülkemizin geçirdiği pandemi sürecinde en çok etkilenen yapıda basın camiasıdır. Nedeni ise; ekonomiye bağlıdır, ekonomik daralma yaşandığında reklam pastası kesilir, çarkın tıkanmasına sebep olur. Bu pandemi sürecinde en ağırını geçiren yapı ise yerel medyadır. Ekonominin daralması ile ilan pastaları küçülüp dönen çark durmuş durumda. Bir de resmi ilan almayan gazete ve dergilerin durumunun daha vahim olduğu da bir gerçek!
Yerelde kendini kraldan fazla kralcı ilan eden idareciler ise; bu tıkanmanın çözülmesi için çözüm üretme yerine, batıralım veya sıkıştırıp kendi cenahımıza çekelim derdine düşmüş durumda. Her gün abuk sabuk gönderdikleri haberleri yayınlanmayınca gönül koyup kıyameti koparanlar, pandemi sürecinde ‘gazete ve dergilerden gücümüz yettiği kadar birimlere alalım, yardımcı olalım’ demek akıllarına bile gelmez. Sorulduğunda da “bizim ödenek kalemimiz yok” veya “kanunumuzda yok” cümlesi ile sıyrılmaya çalışırlar. Ancak programlarında ağız tatlarına göre zıkkımlanırken binlerce lira masraf yapıp boy gösterirler. Bir de bu programın haberinin girilmesini isterler.
Sonuç olarak TBMM’de görüşülmeyi bekleyen basın yasasında basının sorunlarını, sosyal medyanın kullanılması, internet haber sitelerinin bir çerçevesi olması gerek. En azından internet haber sitelerinin yerel yazılı basında olduğu gibi belirli bir sayıda personel çalıştırma zorunluluğu getirilirse, kirlenme belirli bir seviyeye düşmüş olur.
24 Temmuz Basın Bayramı “gücün sözcüsü değil mazlumun sözcüsü” olması dileği ile zorluklarla bu mesleğe gönül veren gazeteci arkadaşlarımızın bayramını kutlar sağlık ve esenlikler dilerim.
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…