Ne sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın paralel yapı ile ölüm kalım mücadelesi, ne de sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bu mücadele devam edeceğinin kararlığını göstermesi.
Herkes yolunu bulmuş ne şiş yanıyor, ne kebap. Devletin ve toplumun bütün sinir uçlarına hakim olan aynı yapı.
AK Parti’de iller bazında yönetimler eski cemaatçi, yeni AK Partililerin elinde. Kim ne derse desin AK Parti bu yapıdan kurtulamazsa kendi dağılacaktır. Çünkü yapı kendine oy vermeyecek şekilde dizayn edilmiş.
Cemaatle mücadelede başta emniyet ve yargıdaki temizliğin sadece bu iki birimde kalması AK Parti’nin kendi parti teşkilatında ki temizliği yapmaması düşündürücü.
Cemaatin hem devletteki hem de toplumun sinir uçlarına hakim olması, hem devletin hem de AK Parti’nin bu yapıdan kurtulma çabalarının boşa çıktığının bir göstergesi.
Cemaat yapılanmasında sadece kendi şemsiyesi altında değil, vakıf, dernek, sivil toplum örgütlerinde söz sahibi olacak şekilde yapılanması, güçlü olması dengelerin ne derece zorlu olduğunun, mücadelenin ne derece çetin geçtiğinin bir göstergesi.
Hükümet var gücüyle paralel yapı ile mücadele ededursun, kendi il başkanlarının il yönetimlerinin cemaatin elinde olduğunun farkında olmaması da bir handikap.
Sözde cemaat, devlet dilinde paralel yapının AK Parti’nin içinde yapılanırken gündüzleri AK Partili olup, geceleri paralel yapıya hizmet etmeleri partinin sinir uçlarına hakim olmaları, görevden alınan da göreve gelen inde paralel yapıdan olması su götürmez bir gerçektir.
Yayın yaptığımız (Afyonkarahisar, Isparta, Burdur, Antalya) da yeni seçilen AK Parti il yönetimlerinin diğer vakıf ve derneklerden gelmesi, geçmişte bu derneklerde bulunurken nerde ise cemaatin elamanı gibi çalışması, cemaat öğrencilerine burs verip daha çok öğrenciye burs alabilmek için kapı kapı dolaşanların, şimdi gündüzleri AK Partili olup, devletin sinir uçlarına hakim olarak paralel yapıya hizmet etmeleri, buna da AK Parti Genel Merkezinin çanak tutmaları akla “acaba AK Parti genel merkezi de paralel yapının elinde mi?” sorusunu getiriyor.
Aslında tek soru bu olayların cevabını veriyor. 17 -25 Aralık’tan sonra görevden alınan da göreve verilen de aynı yapının taşeronları. Gelenlerin bulundukları yerlere bakıldığında; dernek ve vakıflarda paralel yapıya hizmet için kullanılan elemanlar olduğu gözükmekte. Ak Partide göreve gelenlerin de partiyi dağıtabilmek için ikilik çıkarıp, birlik ve beraberliği bozma çabalarındalar. Neredeyse bunu da başarmış durumdalar. Büyük illerde fazla gün yüzüne çıkmasa da küçük ilerde bunlar su götürmez bir gerçek olarak gözükmekte.
Sonuç olarak AK Parti teşkilatı yapısı icabı göreve getireceklerini vakıf, sivil toplum örgütleri ve derneklerinden seçerek kadroyu oluşturmaya çalışıyor. Getirdikleri de yıllarca paralel yapının hizmetinde bulunmuş kişiler. "AK Parti" ya Türkiye’yi 2023’e hazırlayan parti olacak, vakıf ve derneklerden gelen baskılara göğüs gerecek, ya da AK Parti eriyecek. Zaten bu kişiler de Sayın Cumhurbaşkanı gibi “Yanılmışız” diyerek siyasetteki yerlerini ve konumlarını koruma telaşındalar. İktidar değişinceye kadar kadrolarını yıpratmadan devletin ve toplumun sinir uçlarını kendi ellerinde tutmak ve yeni kadroları oluşturmak.
Şimdi sormak lazım devlet bu yapıdan kurtulmak için var gücü ile uğraşırken bu dört ilde parti yönetimdeki kişilerin üçte birinin diğer vakıf ve derneklerden gelerek, geçmişinde paralel yapıya hizmet etmelerine ne demeli? Yapı nasıl oluyor da partiyi ele alabilecek güce erişiyor ?