Dünyadaki geçmiş siyasi otoriterlere bakıldığında ya üniversitelerde konferans vermekte ya da kitap yazmakta. Yani koltuk savaşlarını bırakmış, ülkesi için mücadele eden bir ferde dönmüşlerdir. Bizlerde bu insanlara kefere deriz. Neden? Müslüman olmadığı için. İnancımıza göre söylem doğru mu doğru. Örnek verecek olursak ABD başkanlarından George W. Bush, Barack Obama’nın, Bill Clinton’nun Fransa’dan François Mitterrand Rusya’dan Mihail Gorbaçov Almanya’dan Helmut Kohl örnekleri çoğaltabiliriz…
Şimdi gelelim bizim siyasilerimize… Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu bugüne kadar kitap yazan konferans veren olmadı. Daha doğrusu siyaseti hep ölünce bıraktılar. Ya da kendi kabuğuna çekilmeyi tercih ettiler. Sadece rahmetli Özal’ın Fransızca yazdığı bir kitap vardı. O da Fransa’da basıldı. Ancak ne yazık ki Türkiye’de okuyan bile olmadı. Sadece bu veriler dikkate alındığında dahi Türkiye neden gelişemiyor sorusuna bir cevap niteliğinde olacaktır.
Yıllarca eğitimi, insan yetiştirmeyi yap boz tahtasına çeviren bir anlayış, hatta eğitimden anlamayan eğitimci olmayan yıllarca bakanlar görev yaptı. Cumhuriyet kurulduğundan beri ilk kez bir eğitimci bir Milli Eğitim Bakanımız oldu. Onu da ekibini kurmaktan yoksun ediyoruz. Neden eğitime siyaset bulaştırmak için çaba sarf ederiz bilinmez! Sonra da kaliteli eğitim veremiyoruz, insan yetiştiremiyoruz diye dert yanıyoruz. Biride çıkıp “çekin şu pis ellerinizi eğitimin üzerinden” diyemiyoruz.
Gelelim yaşadığım şehre Burdura. Kitap yazan ya da konferans verecek ne bir siyasetçimiz olmuş ne de bir belediye başkanımız. Olanı da harcamış bir köşeye atmışız. Yani kültürel açıdan kullanamamışız. Kabul etsek de etmesek de Burdur’a akademik yapısı olan bir Milli Eğitim müdürümüz oldu. Sayın Emre Çay genç yaşta kendini yetiştirmek için uğraş vererek çırpınıp durmuştur. Hatasız kul olmaz misali Sayın Çay’ında hataları olacak. Bu da doğanın yapısında vardır. Ancak bir il müdürün kendi ekibini kurma hakkı vardır. Başarı ve başarısızlık o il müdürüne aittir. Nasıl ki başarısızlıkta önce kellesi biçilen müdürse o zaman tüm bedeni taşın altında olan müdüre zaman ve imkân vererek, kendi ekibini kurmasına müsaade edilmesi gerekmektedir. Sayın Çay Milli eğitimde birkaç değişiklik yaptı. Vay sen misin bu değişikliği yapan misali hükümete yakın sendika tarafından ipe çekiliverdi. Kendilerince “bu sendikanın onayı alınmamış, yok alınanlar FETÖ ile mücadele etmiş, yok istişare edilmemiş. Buradan sormak istiyorum FETÖ bu topluma Diyanet ve Milli eğitimden girdi. Sizler FETÖ yapılanırken nerede idiniz? Darbe olmadan önce ihraç edilen öğretmenlerden kaç tanesi sizde kayıtlıydı? FETÖ’nün sendikasından istifa ederek 2014 ten sonra sizlere kaç kişi kayıt yaptırmak için geldi? Sizlerin kontrolünde atadığınız okul müdürleri ve yer değiştirdiğiniz eğitimciler sayesinde değil mi ki Türkiye’de ilk beşin içinde olan eğitim başarımız gerilere düşmedi mi?” Sorusu bu toplumun hafızasında sorgulanmakta.
Sonuç olarak Türkiye genelinde olduğu gibi yerelde de sorunumuz aynı. Okuyan, araştıran, beyin gücünü geri getirmek için önce kendi mantalitemizin değişmesi gerekmez mi? Sadece Sayın Selçuk Bayraktar’ın yaptığı iş dünya gündeminde. Binlerce Selçuk Bayraktar’ı kaçırmamak için önce bizim bakış açımız ve dünya görüşümüzün değişmesi gerekmiyor mu?
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…