Tarihimize bakıldığında 1700’lü yıllarda ilk kez çiçek aşısı ile Osmanlı dünya gündemine gelmiş. Dünyanın üçüncüsü Doğu’nun birincisi kuduz aşı laboratuvarı ve aşı merkezinin oluşması ise 2. Abdülhamid’e dayanmaktadır.
Kuduz aşısı üzerinde çalışma yapan Louis Pasteur dünya liderlerine mektup yazarak aşının üretilmesi ve üzerinde çalışma yapılması için maddi yardım ister. 2. Abdülhamid bunu kabul eder ve Louis Pasteur’u İstanbul’a davet eder. Bu daveti kabul etmeyen Pasteur’a 2. Abdülhamid’e bir teklif daha sunar der ki; üç yardımcımı ben göndereceğim ve yüklü miktarda para teklif eder bu kez teklifi kabul eder Pasteur ile beraber çalışan ekip geri döndüğünde 1887 de ilk mikrobiyolojik birimi oluşturur ve Mekteb-i Tıbbiye-i ve askeriye-i şahane 1892 yani beş senelik bir çalışma ile dünyanın üçüncüsü ve doğunun birincisi ilk kuduz aşısı üretim merkezini oluşturulmuştur. Cumhuriyet döneminde ise aşı üzerine biraz daha ilgi ve alaka gösterilerek Atatürk tarafından Refik Saydam hıfzıssıhha kurulunun açılışını yaparak bilimin ne denli önemli olduğunun anlatmaya çalıştı. Ancak dünyadaki sağlık sistemi devletlere ait araştırma merkezleri yıllar içinde kendini yenilemeyerek hantal bir yapıya büründü. Bu yapıda özel sektörün bu alanda boy göstermesine yol açtı. Devletler satın alınmanın üretimden kat, kat ucuza mal olduğunu görünce bu alanlardan çekildi Türkiye’de olduğu gibi.
TV kanallarında boy boy kendini gösteren sözde bilim insanlarımız hükümete sağlık bakanına yok aşı alamadınız yok geç geldi yok salgın aldı başını gidiyor diye eleştirecekleri sıralarken bir moderatör de hocam sizin işiniz bilim sizler bu aşıyı dünyadaki bilim insanlarından daha önce neden üretmediniz diye soran yok. Türkiye’de 200’e yakın üniversitelerimiz var binlerce profesörlerimiz var sözde bunlar dalında uzman devlet olarak üniversitelere bu milletin vergisi aktarılıyor şimdi sormak lazım bir COVİD aşısını bulamayan hala üretemeyen devletin milyon dolarlarını yurt dışını akmasını engelleyemeyen bizim profesörlerimiz ne işe yarıyor? TV kanallarında siyaset yapacaklarına bilimle uğraşsalar bu ülkeye daha faydalı olmazlar mı?
Sonuç olarak bu ülkenin kalkınması ve bilimde ileri gitmesi için nasıl silah sanayisinde olduğu gibi kırılmayan kabukları kırıp, dünyada bahsedilen bir ülke olup küresel güçlerin uşaklarını diskalifiye edildiği gibi üniversitelerin başarısı da artık bilimle olacak diyerek etiketini kullanıp akşama kadar kendi devletine nefret kusan sözde bilim insanlarını diskalifiye edip, bilimde de dünyada lider olmak zorundayız. Yoksa bu sözde profesörlerin daha kin kokan söylemleri ve devleti aşağılayıcı konuşmalarını daha çok dinleriz.
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile…