Her zaman bu satırlardan dile getirmeye çalıştım. Hükümet bir tercih yaptı, yıllarca yüksek faiz düşük kur politikası ile 450 milyar dolar borçlandık, yıllarca bu ekonomik politika ile har vurup harman savurduk. En sonunda duvara tosladık çark dönmemeye başladı. Dinozorları doyuramadık daha fazlasını istiyorlar… Şimdi de enflasyonu düşürerek kurun düşmesini beklemekten başka çaremiz yok. Şimdilik kurun ipini koyuverdik nerede durursa…
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan nerde bir konuşma yapsa hangi kürsüde halka hitap etse kur bir lira artıyor. Şimdi sormak lazım; “bu bir manipülasyon değil de nedir?”
Doların 8.40 dan önce 13.50’nin üzerine çıkması sebebi sanıyorum ekonomik verilerle izahı mümkün değil. Kaldı ki bizim ekonomimiz dışa bağımlı göçmenlerle birlikte doksan milyon insanı beslemek zorunda…
Burdur Ticaret Odası Başkanı Sayın Ömer Faruk Gündüzalp ile yaptığımız söyleşide “Vakit üretme vaktidir” diyerek üretmenin öneminden bahsetmişti. Orman ve Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli’ye sormak lazım; Türkiye tarımda yüzde 5.5 küçülürken bu nasıl olacak? Bizler tarımda bölgesel, hatta ilçeler bazında üretene teşvik vermezsek, önüne gelene teşvikten yararlandırırsak bunun ekonomiye ne faydası var? Pandemi sürecinden çıkmaya çalıştığımız şu günlerde üretmenin önemi bir daha anlaşılmış oldu. Sizler sütün fiyatını 10 TL yapsanız da alım gücü olmadıktan sonra neye yarar! Sizler etin kilogramını yüz lira yapsanız alım gücü olmadıktan sonra neye yarar! Sizler buğdayın kg’ını 10 liraya alsanız neye yarar girdi maliyetleri düşmedikten sonra…
Sonuç olarak dünyada Arjantin’den sonra en yüksek faizi veren bir milletiz. Arjantin yüzde 38, Türkiye ise yüzde 16. Bizlere en yakın ülkelerin verdiği faiz ise 6,5. İsmi cismi haritada zor bulunan ülkelerin bile en fazla verdiği faizin yüzde 6,5’u geçmemekte. Bugün bu kurun bu kadar yükselmesinin sebebi ise Türkiye’yi faizle terbiye etmeye çalışan AB ve ABD’nin işi. İngiliz Financial Times gazetesinin yazdığı doğru ise, Sayın Cumhurbaşkanının iktidardan düşmesi için yapılan bir oyun ancak 2002’den beri yüksek faiz düşük kur politikasını izleyen bu hükümet şimdide tam tersini yapmakta. Geç kalınmış bir seçenek… O yüzden enflasyonun düşeceğine inanmak istiyorum. Bankalardaki mevduatın yüzde 60’ı dövizde olduğu düşünülürse ben enflasyonun düşeceğine inanmak istiyorum. Yüzde 30’un üzerinde memur emekli işçisine artış yapılırken ben enflasyonun düşeceğine inanmak istiyorum. Tarımda girdi maliyetlerin bu kadar tavan yaptığı bir dönemde ben enflasyonun düşeceğine inanmak istiyorum. Daha doğrusu “fakirin ekmek kapısı umutmuş” bende bundan yola çakarak umut etmek istiyorum o yüzden enflasyonun düşeceğine inanmak istiyorum.
Bir sonraki yazıda buluşmak dileğiyle…