Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bundan tam 23 yıl önce Ak
Parti’yi bir ekip ile kurarak yola çıkmıştı. Kendisi dahi bu ülkenin başında bu
kadar başarılı olacağını, seçmenin teveccühünde nail olacağını sanırım tahmin
etmemişti. Geriye bakıldığında son Başbakan Binali Yıldırım tarafından, 65.
Hükümet kurulmuştu. Yani ortalama hükümette Cumhurbaşkanı 8,2 yıl,
hükümet kurulması 1,4 yıl, başbakan ise 2,9 yılda başbakan değişikliğine
gidilmiş. Dışardan müdahaleyi de engellemek ve aynı zamanda etkenlerden
ülkeyi kurtarmak için, 2017 referandumuyla kabul edilen ve 9 Temmuz 2018
tarihinden itibaren Türk tipi bir başkanlık sistemimiz oldu.
ABD’nin sözde kimyasal silahlara sahip diye Irak’a girmeleri ve Saddam
Hüseyin’i asmaları, sonra Arap Baharı adı altında Libya lideri Kaddafi’yi
öldürmeleri, Suriye’yi bölmeleri, ABD ve AB teşvikleri ile patlak veren Rusya
Ukrayna savaşı, kuşatılmış bir Türkiye’yi, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ‘’one
minute’’ restinin çekilmesi ile gerilim tavan yaptı .AK parti kapatma davası , 367
garabeti baskı ile sözde çözüm süreci ve çadır mahkemelerinin kurulması,
PKK’nın yapamadığını yıllarca uyuttukları ve günü gelince uyandırdıkları FETÖ
terör örgütünün kalkışması, soykırımcı İsrail’in Filistin katliamı, şimdi de
anayasa mahkemesinin verdiği kararla soroscu Osman Kavala ve Can Atalay
davaları ve bunlara çanak açan bir muhalefet.
2024 yerel seçimlerinde ilk kez Ak Parti’nin muhalefetin gerisinde kalması,
kimisine göre ‘’değişim tutmadı’’ kimisine göre de ‘’değişim başarılı’’ oldu
söylemi.
Muhalefet, geçmiş siyasi tarihine nazaran ilk kez tencere üzerinde siyaset
yapması, emekli maaşları, askeri ücret ve ekonomik gelişmeler üzerinde siyaset
yapması, 2 yıl süren dünyayı kasıp kavuran Pandemi süreci ve 11 ilin geçirdiği
yüzyılın deprem felaketini dile getirmeyip, iktidarın ne kadar zorlandığını
unutturup, ekonomik sıkıntılardan beslenen bir siyaset üretip başarılı olmuş gibi
gözükmekteler.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın dünyada gelişen olaylarla da ilgilenmesi ve bu
olayların ağırlığını bu ülkede sağ seçmenin bilmemesi abesle iştigaldir. Ancak iç
siyasete de biraz ağırlık verip seçmeni dinlemesi, liyakatli idarecilerin görevde
olması, her evin önünde iki veya üç traktörü olan ve hazıra alıştırdığımız
çiftçinin sorunlarına eğilmesi, bu ülkenin geleceği olan üniversitelerimiz de daha
çok eğitime ağırlık verilmesi, bu ülkede yaşayan emeklilerin %98’inin evi varken
emekliler üzerinde siyaset yapanların çoğalması, intibak yasasını çıkararak
eşitsizliğin giderilmesi, tüketen bir ülkeden üreten bir ülke konumuna
getirildiğinde, tasarrufun toplumun algılamasına göre tepeden başlayıp tabana
inmesi sanırım bu ülkenin ihtiyacı ve sorunu olsa gerek.
Bir sonraki yazımızda buluşmak dileği ile...