Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

Tarım Politikamız

Günümüzde hemen her ülkede kendi çapında bir tarım sektörü vardır. Aslında geçmişte neredeyse tek sektör olan tarım, sanayii ve hizmet sektörünün gelişmesiyle gayri safi hasıla bakımından geriye düşmüştür. Parasal değerdeki bu azalma hükümetler nezdindeki ihmallerle birleşince sektördeki çalışan sayısı da iyice azalmıştır. Gelişmiş ülkeler bu sorunu kendilerine has yöntemlerle çözmüşken, tarım Türkiye’de uzun yıllar adeta kendi haline bırakılmıştır. Avrupa Birliğinin ortak tarım ve balıkçılık politikası vardır mesela... Bu politikalar vasıtasıyla tarıma çeşitli standartlar ve teşvikler getirilmiştir. Çok yakın zamana kadar tarım için AB nezdinde yapılan mali yardımlar bütçedeki en büyük kalemi oluşturuyordu. ABD’de tarım arazisinin bölünmesine getirilen kısıtlamalar ve oluşturulan büyük çaplı çiftlikler bu ülkede tarıma ilgiyi artırmıştır. ABD dünyadaki en büyük tarım ihracatçısı ülkedir. Hollanda, nisbeten küçük olan topraklarını tarıma dayalı ticaretle birleştirerek birçok sektörde dünya sıralamasındadır. Tarımsal ürün ihracı bakımından ise Amerika’dan sonra dünyada ikinci sıradadır. Tarım ekonomideki üç temel sektörden bir tanesidir ve fevkalade stratejiktir. Özellikle olağanüstü zamanlarda silah olarak bile kullanılabilmektedir. Son örnek Rusya-Ukrayna savaşıdır. Sonradan aşılabilen tahıl ambargosu geçtiğimiz yıllarda insanlığı açlık tehlikesi ile yüz yüze bıraktı. Potansiyelin varlığı tek başına yeterli olmayıp, bu potansiyeli harekete geçirecek politikaların da doğru seçilmesi ve uygulanması gerekmektedir. En önemlisi de çiftçiliğe ilişkin ‘itibar’dır. Türkiye’de tarım, muhatapları bakımından adeta makus talihtir. O kadar itibarsızlaştırılmıştır ki; istisnalar dışında kimse tarımla iştigal etmek istememektedir. Çobanlığı düşünsenize... Kim kendi isteğiyle çoban olmak ister bu ülkede... Sektör sadece itibarsız değil, zor bir kazanç türüdür. Riski yüksek getirisi de gayet düşüktür. Siyaset kurumu ise birçok zaman durumu tahlil ve çözüm önerisi yerine kamusal imkanlar vasıtasıyla sektörü politik tercihlere alet etmektedir maalesef... Günümüzde elbette tarım teknolojisi gelişmiştir. Ancak tarım politikasında ‘reform’ diyebileceğimiz değişiklikler olduğu söylenemez. Tarım ya da hayvancılıkla uğraşanların sayısı gitgide azalmaktadır. Teknolojik altyapı ve ıslah projeleri üretim artışına yardımcı olsa da; tarımsal ürünlerdeki fiyat, üreticinin risk alma sınırını sürekli yükseltmektedir. Bu yüzden de bir an önce emekliliğin hesabını yapan çiftçi, emekli olduktan sonra işleri rolentaya almaktadır. Bir başka deyişle tarım ve hayvancılığı geçimini temin için değil, adeta ‘hobi’ olsun diye yapmaktadır. Geriden gelen nesil bakımından durum çok daha vahim olup, gönüllü bir şekilde tarım ve hayvancılıkla iştigal edenlerin sayısı sürekli azalmaktadır. Çiftçinin ‘milletin efendisi’ olduğunu söylemek belki ruhlarını okşama ya da oy devşirme bakımından faydalıdır ama mesleğe itibar kazandırmamaktadır. Bir yandan mesleğin itibara ihtiyacı vardır, bir yandan da emeğin zayi olmaması gerekir. Ürün hala tarlada kalmaya devam etmektedir. Bunun anlamının ne olduğunu anlayabilmek için bir yanıyla emekle ilgili olmanız gerekir. Zira bir sezon gözünüz gibi baktığınız ürünleriniz gözünüzün önünde çürüyüp gitmektedir. Kârınız sadece bol ve bedava yediklerinizdir. Oysa emek fevkalade önemlidir. Emekle elde edilen kazançta öyle... Kazanılmasını da kaybedilmesini de bütün hücrelerinizde hissedersiniz. Sözgelimi emek emek hazırladığınız doktora tezinin haklı olmayan gerekçelerle reddedildiğini düşünün; hangi hisler belirir ruhunuzun derinliklerinde... İşte karşılığını alamadığınız emeğin kişi nezdindeki anlamı böyle bir şeydir ve sürekli tekrarlamaktadır. Eğer kazancınızı emekle elde ediyorsanız, empati de kurabilirsiniz. Ülkemiz bakımından 2000’li yıllardan itibaren çeşitli teşviklerin getirildiği doğrudur. Ancak bunlar tarım kesiminden kaçışın önüne geçebilmiş değildir. Zira tarım hala önemli ölçüde ‘amatör’dür ve hayatta olanların varlığı ile sınırlıdır. Kanaatimce kısa vadeli çözüm tarımsal ürün portföyünün emeği karşılayacak düzeye taşınması ve sektörün profesyonelleşmesidir. Uzun vadede ise tarım sektörünün stratejikliği esas alınmak suretiyle sektöre ‘itibar’ kazandırılmasıdır. Vesselam.
Ekleme Tarihi: 13 Ağustos 2024 - Salı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

Tarım Politikamız

Günümüzde hemen her ülkede kendi çapında bir tarım sektörü vardır. Aslında geçmişte neredeyse
tek sektör olan tarım, sanayii ve hizmet sektörünün gelişmesiyle gayri safi hasıla bakımından
geriye düşmüştür. Parasal değerdeki bu azalma hükümetler nezdindeki ihmallerle birleşince
sektördeki çalışan sayısı da iyice azalmıştır. Gelişmiş ülkeler bu sorunu kendilerine has
yöntemlerle çözmüşken, tarım Türkiye’de uzun yıllar adeta kendi haline bırakılmıştır.
Avrupa Birliğinin ortak tarım ve balıkçılık politikası vardır mesela... Bu politikalar vasıtasıyla
tarıma çeşitli standartlar ve teşvikler getirilmiştir. Çok yakın zamana kadar tarım için AB nezdinde
yapılan mali yardımlar bütçedeki en büyük kalemi oluşturuyordu. ABD’de tarım arazisinin
bölünmesine getirilen kısıtlamalar ve oluşturulan büyük çaplı çiftlikler bu ülkede tarıma ilgiyi
artırmıştır. ABD dünyadaki en büyük tarım ihracatçısı ülkedir. Hollanda, nisbeten küçük olan
topraklarını tarıma dayalı ticaretle birleştirerek birçok sektörde dünya sıralamasındadır. Tarımsal
ürün ihracı bakımından ise Amerika’dan sonra dünyada ikinci sıradadır.
Tarım ekonomideki üç temel sektörden bir tanesidir ve fevkalade stratejiktir. Özellikle olağanüstü
zamanlarda silah olarak bile kullanılabilmektedir. Son örnek Rusya-Ukrayna savaşıdır. Sonradan
aşılabilen tahıl ambargosu geçtiğimiz yıllarda insanlığı açlık tehlikesi ile yüz yüze bıraktı.
Potansiyelin varlığı tek başına yeterli olmayıp, bu potansiyeli harekete geçirecek politikaların da
doğru seçilmesi ve uygulanması gerekmektedir. En önemlisi de çiftçiliğe ilişkin ‘itibar’dır.
Türkiye’de tarım, muhatapları bakımından adeta makus talihtir. O kadar itibarsızlaştırılmıştır ki;
istisnalar dışında kimse tarımla iştigal etmek istememektedir. Çobanlığı düşünsenize... Kim kendi
isteğiyle çoban olmak ister bu ülkede... Sektör sadece itibarsız değil, zor bir kazanç türüdür. Riski
yüksek getirisi de gayet düşüktür. Siyaset kurumu ise birçok zaman durumu tahlil ve çözüm
önerisi yerine kamusal imkanlar vasıtasıyla sektörü politik tercihlere alet etmektedir maalesef...
Günümüzde elbette tarım teknolojisi gelişmiştir. Ancak tarım politikasında ‘reform’
diyebileceğimiz değişiklikler olduğu söylenemez. Tarım ya da hayvancılıkla uğraşanların sayısı
gitgide azalmaktadır. Teknolojik altyapı ve ıslah projeleri üretim artışına yardımcı olsa da; tarımsal
ürünlerdeki fiyat, üreticinin risk alma sınırını sürekli yükseltmektedir. Bu yüzden de bir an önce
emekliliğin hesabını yapan çiftçi, emekli olduktan sonra işleri rolentaya almaktadır. Bir başka
deyişle tarım ve hayvancılığı geçimini temin için değil, adeta ‘hobi’ olsun diye yapmaktadır.
Geriden gelen nesil bakımından durum çok daha vahim olup, gönüllü bir şekilde tarım ve
hayvancılıkla iştigal edenlerin sayısı sürekli azalmaktadır.
Çiftçinin ‘milletin efendisi’ olduğunu söylemek belki ruhlarını okşama ya da oy devşirme
bakımından faydalıdır ama mesleğe itibar kazandırmamaktadır. Bir yandan mesleğin itibara
ihtiyacı vardır, bir yandan da emeğin zayi olmaması gerekir. Ürün hala tarlada kalmaya devam
etmektedir. Bunun anlamının ne olduğunu anlayabilmek için bir yanıyla emekle ilgili olmanız
gerekir. Zira bir sezon gözünüz gibi baktığınız ürünleriniz gözünüzün önünde çürüyüp gitmektedir.
Kârınız sadece bol ve bedava yediklerinizdir.
Oysa emek fevkalade önemlidir. Emekle elde edilen kazançta öyle... Kazanılmasını da
kaybedilmesini de bütün hücrelerinizde hissedersiniz. Sözgelimi emek emek hazırladığınız
doktora tezinin haklı olmayan gerekçelerle reddedildiğini düşünün; hangi hisler belirir ruhunuzun
derinliklerinde... İşte karşılığını alamadığınız emeğin kişi nezdindeki anlamı böyle bir şeydir ve
sürekli tekrarlamaktadır. Eğer kazancınızı emekle elde ediyorsanız, empati de kurabilirsiniz.
Ülkemiz bakımından 2000’li yıllardan itibaren çeşitli teşviklerin getirildiği doğrudur. Ancak
bunlar tarım kesiminden kaçışın önüne geçebilmiş değildir. Zira tarım hala önemli ölçüde
‘amatör’dür ve hayatta olanların varlığı ile sınırlıdır. Kanaatimce kısa vadeli çözüm tarımsal ürün
portföyünün emeği karşılayacak düzeye taşınması ve sektörün profesyonelleşmesidir. Uzun

vadede ise tarım sektörünün stratejikliği esas alınmak suretiyle sektöre ‘itibar’ kazandırılmasıdır.
Vesselam.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.