Öncelikle bildirmek isterim ki; bu kasvetli ortamda Şii de olsa İslam toplumunun bir parçası olan
İran’a ilişkin bir düşmanlık beslemek doğru olmaz. Kritik soru şu; İran'la Amerika ya da İsrail arasında
bir savaş çıksa Amerika'dan mı yoksa İran’dan mı yana olursunuz. Ben Amerika ya da İsrail'den yana
olmam... Şimdilerde söz gelimi Suriye rejimi ile sorunluyuz. Ama bu durum İsrail’in bu ülke
topraklarına saldırması halinde İsrail’in yanında olmayı gerektirmez. Zira içerisinde Büyük İsrail’in de
yer aldığı bu coğrafyaya ilişkin plana destek anlamına gelir ki, bunun hesabı verilemez.
İslam toplumuna ilişkin yanlış bilinen şu; ‘bu ülkeler İslam devleti ve karar vericiler de bu ülkelerin
yetkilileri!...’ Evet bu ülkeler gerçekten İslam ülkesi... Ama İslam devleti değil... Ülke Müslüman
toprağı, halk da müslüman... Bu yüzden bizim kendisinden yana olmamız gereken ne Esed ne Sisi ne
de İran’daki karar vericiler... Bizim yanında olmamız gerekenler kendi topraklarında-ülkesinde söz
sahibi olmayan müslüman halk... Ayrıca da bu ülkeler yani üzerinde yaşanılan topraklar İslam
milletinin... Yazı serimizin (kaç yazı çıkacağını şimdiden bilemiyorum) ana konusu İran... Bu ülkenin
durduğu yer kendisine has nedenlerle diğerlerinden farklı... İsterseniz bir yandan da başlayalım.
Malum İran en kadim medeniyetlerden birisi... Söz konusu medeniyet geçmiş asırlarda güçlü
imparatorluklar kurdu. Söz gelimi Allah Rasulünün kendisine İslam’a davet için elçi gönderdiği
Hüsrev Perviz döneminde İran (Sasani İmparatorluğu) diğer büyük güç olan Bizans’ı sürekli yenilgiye
uğratıyordu. Hatta Mekke müşrikleri putperest İran’ın Ehli Kitap Bizanslıları yendiğini Müslümanlara
hatırlatarak, kendilerinin de onları, yani mü’minleri yeneceğini söylüyorlardı. Öyle olmadı elbet...
Hüsrev Perviz de Mekke müşrikleri de Rum ve Fetih Surelerindeki müjdelerle yerle yeksan oldular.
Kadim medeniyetlerin ayırt edici özelliği, medeniyetlerinde süreklilik olmasıdır. Çeşitli konjonktürel
nedenler tarihin derinliklerinde zaman zaman geri çekilmeyi gerektirse de; nesilden nesile aktarılan
medeniyet kodları yeniden ayağa kalkmak için motivasyon olmaktadır. İran İslamlaştıktan sonra da
güçlü devletler kurmayı başarmıştır. Hatta kimi zaman Osmanlı devletini dengelemiş, ona üstün
geldiği zamanlar bile olmuştur. Ayrıca da İran hala güçlü bir devlettir.
İran hakkında yanlış bilinen pek çok şey vardır. İran’ın İslam dışı güçlerle savaşmadığı ya da
savaşıyormuş gibi gözüktüğü halde bunun bir ‘Acem Oyunu’ olmanın ötesine geçemediği ezberi
bunlardan birisidir. İran fethedildikten sonra Şah İsmail dönemine kadar güçlü ve ayrı bir devlet
kurmamış ya da kuramamıştır. Bu ülkenin iç savaş ya da müslüman toplumlarla yaptığı savaşların
fazlalığı daha çok coğrafi nedenlere dayalıdır. Zira İran ana coğrafyası büyük oranda müslüman
toplumun içerisindedir. İlişkisi olduğu sürece İngiltere ya da Rusya ile de savaşları olmuştur zaten...
Bugün için ise İran ile İsrail ya da Amerika arasında gerçekte bir problem olmadığı özellikle İran ile
İsrail’in birbirinin desteğine ihtiyaç duyduğu, bu yüzden sıkıştıklarında anlaşmalı olarak birbirlerine
saldırdıkları iddiaları zeminden yoksundur. İran ile Amerika’nın, İran ile İsrail’in çatışması gerçektir.
Doğrudan savaşı hiç birisi göze alamamaktadır. Bu yüzden savaşlar şimdiye kadar dolaylı ya da
vekalet üzerinden yürütülmektedir. Hizbullah böyledir mesela... İran destekli olduğunu bilmeyen
yoktur. Şimdi Hizbullah İsrail’le savaşmadı ya da savaşmıyor denebilir mi hiç...
İran devrimi ABD’ye rağmen yapılmıştır ve ABD bu ülkedeki nüfuzunu kaybettiğinden Saddam’ı
üzerine sürmüştür. Yani İran-Irak savaşı aslında ABD ile İran’ın savaşıdır. Ağır ambargo altındaki İran
onlara rağmen güçlenmiştir. ABD yönetimi İsrail’in de telkinleriyle özellikle Oğul Bush zamanında
İran’a müdahale için pek çok plan yapmıştır, ancak sonuçlarını kestiremediği için cesaret edememiştir.
Bu işe en fazla bozulan da yine İsrail olmuştur.
Diğer yanlış bir bilgi, günümüzde İran’ın % 90 Şii olduğudur. İran günümüzde de % 90 Şii olmadığı
gibi Şiilik bu ülkede baştan beri de var değildir. İran bugünkü kimlik ve misyonunu Şah İsmail
döneminde elde etmiştir. Bir başka deyişle İran’da Şii kültürünün baskın olduğu dönem 1500’lü
yılların başından itibarendir. Çeşitli tahminler olmakla birlikte bu ülkedeki Şii olmayan nüfus % 40’a
kadar çıkarılmaktadır. 1 Ancak yönetim bakımından durum farklıdır elbette...
Bu ülkedeki Türk nüfus sadece Azerilerden ibaret olmayıp, azımsanamayacak Türkmen nüfus da
vardır. Kaşkay Türkleri de bu ülkede yaşar. İran halkı Türkiye’ye fevkalade sempatiyle bakar ve bu
ülkede Türkçe yaygınlıkla konuşulur. Türkçe resmi dil değildir ama eğitim dili olarak devletin
okullarında okutulmaktadır. Farsça ile Türkçe adeta bütünleşmiş, Büyük Selçuklu’dan kalma bir
gelenek olarak Osmanlı’da uzun yıllar resmi yazışmalarda kullanılmıştır. Farsça günlük konuşmalara
da etki etmiş olup, aynı zamanda şiir ve edebiyat dilidir. Mesnevi Farsçadır bildiğiniz gibi... Firdevsi
Mevlâna kadar güçlü bir şair ve edebiyatçıdır. İran geçmişte de günümüzde de müzik, sanat, sinema,
mimari gibi alanlarda iddialı hatta öncüdür. İran’da kadınlar öyle mahrumiyet içerisinde falan
yaşamamaktadır. Söz konusu algı bizi birçok şekilde yanıltan Batı propagandasından başka bir şey
değildir.
İran özelikle İslam’la tanıştıktan sonra birçok zaman Türk beyleri ya da kabileleri tarafından
yönetilmiştir. Büyük Selçuklu gibi Türk-İran devletleri de söz konusudur. Nasıl Büyük Selçuklu daha
çok Türklerin hâkim olduğu Türk-Fars devleti ise, İran’ın tarihinde Fars kültürünün hâkim olduğu ama
Türk unsurunun birçok zaman yönetimde etkili olduğu dönemler vardır. Kaçar Hanedanının yönetimi
bunlardan en önemlisidir ki 1920’li yıllara kadar da devam etmiştir.
İran bakımından bir başka bilgi ise bu ülkenin hiçbir zaman doğrudan sömürgeleştirilemediğidir.
Nitekim 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde doğrudan sömürge toprağı olmayan üç devletten birisi İran idi
(Diğer ikisi Türkiye ve Afganistan’dır).
İran'a ilişkin Türkiye’deki algı kısmen kötü niyetli, kısmen de cehalettendir. Geçmişte Türkiye’deki
özellikle 1990’lar’daki cinayetler İran’la ilişkilendirilir, bu ülke olağan suçlu kabul edilirdi. Oysa bu
türden suikastlar bir CIA uzantısı olan kontrgerilla tarafından yapılıyordu. Bir başka deyişle Global
haydutun planı idi.
İran öyle ya da böyle halkı müslüman, önemli bir kısmı da Türk olan bir devlettir. Global haydutun
planlarına Venezüella’da da Bolivya’da da karşı durmamız gerekir zaten... Ayrıca hadiseye reel politik
bakımından bile baksanız; İran'a yapılanlara el ovuşturmamanız gerekir. Çünkü bölgedeki istikrarsızlık
bizi de etkileyecektir. PKK’nın güçlenmesi İran-Irak savaşı esnasında olmuştur mesela... (devam
edecek)