Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

KOD ADI OPERASYON

Hatırlarsanız Türkiye 1990'lı yıllarda terörle mücadele ve ekonomik sorunlar bakımından yönetilemez bir durumdaydı. Terörle mücadele edemeyen üst düze askeri bürokrasi politik konularla durumu kamufle etmeye çalışıyordu. Mafyanın devlet içerisinde cirit attığı Susurluk ilişkisi bu dönemde açığa çıkmış, 28 Şubat süreci denen o meş’um ‘post modern’ darbe destek bulmuştu. 2001 krizi ile birlikte açıklanamaz hale gelen ilişkiler ağı, tüm toplumu canından bezdirince Türkiye’de yeni bir dönem başladı. Operasyonu bu sefer halk çekmişti bir başka deyişle... Siyasi istikrar sağlandıktan sonra savunma sanayii bakımından yerlileşme hamleleri ile terörle mücadelede yeni bir strateji benimsendi. Ancak askerin siyasetle bağı henüz kesilememişti. Dönemin genel kurmay başkanları, özellikle de Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ, 28 Şubat sürecinin genel kurmay başkanı İ. Hakkı Karadayı’yı aratmıyordu. Yaşar Büyükanıt, cumhurbaşkanı olacak kişinin niteliklerini saymış, e-muhtıra cür’etinde bile bulunmuştu. Sonradan Dolmabahçe’de kulağı her nasıl çekildiyse, darbe sevicileri derin bir hayal kırıklığına uğrattı ve sırlarıyla ölüp gitti. İlker Başbuğ elini-kolunu sallaya sallaya dolaşıyor maşallah!... Arkasından gelen Işık Koşaner ve kurmay heyeti hızını alamamış olacak ki, basının da gaz vermesiyle dönemin hükümetini zor durumda bırakmak için topluca istifa etmişlerdi. İyi olmadı da değil doğrusu... Sonraki süreçte anlaşıldı ki; operasyonu kendilerine çekmişler. Şükür o saatten sonra emir-komuta hiyerarşisi olması gerektiği gibi işliyor. Mevzubahis dönemde bir yandan da asker içerisinde mücadele devam ediyordu. Bir çoğumuzun sonradan farkettiği üzere ‘Ergenekon’ adı verilen süreçte asker içerisindeki bir klik, diğer bir kliğe operasyon çekiyordu. Gerçekte tasfiyeye maruz kalan ekibin önemli bir kısmı NATO’cu yani darbeciydi. Ama tasfiye girişiminde bulunan da farklı değildi; FETÖ... Elbette arada FETÖ’cü ya da NATO’cu olmayanlar da vardı. Onlar da tasfiyeye maruz kaldı maalesef... Türkiye'ye esas operasyon 2011 seçimlerinde çekildi. Nitekim ‘içerideki’ işbirlikçi 2011 seçimlerini ‘milat’ olarak belirlemiş; köy köy, kasaba kasaba, ev ev seçim propagandası yapmışlardı. Her ne kadar sundukları milletvekili listesi çizilmişse de, yine de azımsanamayacak sayıda milletvekilini meclise sokmayı başarmışlardı. Muhalefet içerisinde de ‘adamları’ vardı. Her ihtimale karşı riski dağıtmışlardı bir başka deyişle... Sağduyulu kimi çevrelerin ‘maneviyat bahçemize dadanmış domuz sürüleri’ tanımlamasıyla yaptığı uyarılar etkili bir karşılık bulmadı maalesef... Ancak seçim sonrası ‘dershanelerin kapatılacağı’ gündeme sokularak karşı hamle dolaşıma sokuldu. İşte 15 Temmuz’a giden o büyük kavga böylece start almış oldu. Bu arada Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) yerini Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ-PDY) bırakmıştı. Operasyon üzerine operasyon bir başka deyişle... Bu iş böyledir; gücü elinde tutanlar o gücü hiç kaybetmeyecekleri vehimi yaşarlar. Ama bir gün gelir ve bütün belalar büyük bir gürültüyle üzerinize yağar. Sonuç Esed gibi, Saddam gibi, Kaddafi gibi olur. Ya bir köprü altında tacize uğrar infaz edilirsiniz, ya ülkeniz işgal edilir idam edilirsiniz, ya da kendinizi koruyamaz, şamar oğlanına dönersiniz... Zira susturulmuş çevrelerin birikmiş olan hırsı tsunami gibi gelir üzerinize... Türkiye’nin geçmişteki durumu da çok farklı değildi. Allah’tan devlet aklı ağır bastı da maliyet nisbi olarak düşük kaldı. İç savaş ya da işgal olmadı mesela... Anayasal kurumlara çöreklenmiş bir grup faşist iç tehdit olarak milletin kendisini görmüş, anayasal kurumlara kimseyi yaklaştırmamış, kazara seçim kazanan partiyi de ilk fırsatta kapatmıştı. Bizzat şahitliğim söz konusudur; ‘istersen % 99 oy al, bu memlekette bize rağmen hiçbir karar alınamaz’ dendiğine... Malum güçler yönetimi neredeyse doğrudan atarken, şimdilerde bu operasyonel kabiliyetlerini kaybetmiş gözüküyor. Yanlış anlaşılmasın; bir yere gitmiş değiller... Karantinadalar sadece... Her dakika ağız dolusu da küfrediyorlar. Malum; vücutta her zaman mikrop vardır, ama kontrol altındadır. Vücut dengesindeki küçük bir zaafiyet harekete geçmeleri için yeterlidir. O halde bu   mikroplara fırsat vermemek adına sağduyulu herkes fevkalade teyakkuzda olmalı... Zira bu operasyona fırsat verirse bu sefer maliyetin ne olacağı öngörülemeyebilir.
Ekleme Tarihi: 16 Eylül 2024 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

KOD ADI OPERASYON

Hatırlarsanız Türkiye 1990'lı yıllarda terörle mücadele ve ekonomik sorunlar bakımından
yönetilemez bir durumdaydı. Terörle mücadele edemeyen üst düze askeri bürokrasi politik
konularla durumu kamufle etmeye çalışıyordu. Mafyanın devlet içerisinde cirit attığı Susurluk
ilişkisi bu dönemde açığa çıkmış, 28 Şubat süreci denen o meş’um ‘post modern’ darbe destek
bulmuştu. 2001 krizi ile birlikte açıklanamaz hale gelen ilişkiler ağı, tüm toplumu canından
bezdirince Türkiye’de yeni bir dönem başladı. Operasyonu bu sefer halk çekmişti bir başka
deyişle...
Siyasi istikrar sağlandıktan sonra savunma sanayii bakımından yerlileşme hamleleri ile terörle
mücadelede yeni bir strateji benimsendi. Ancak askerin siyasetle bağı henüz kesilememişti.
Dönemin genel kurmay başkanları, özellikle de Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ, 28 Şubat
sürecinin genel kurmay başkanı İ. Hakkı Karadayı’yı aratmıyordu. Yaşar Büyükanıt, cumhurbaşkanı
olacak kişinin niteliklerini saymış, e-muhtıra cür’etinde bile bulunmuştu. Sonradan Dolmabahçe’de
kulağı her nasıl çekildiyse, darbe sevicileri derin bir hayal kırıklığına uğrattı ve sırlarıyla ölüp gitti.
İlker Başbuğ elini-kolunu sallaya sallaya dolaşıyor maşallah!... Arkasından gelen Işık Koşaner ve
kurmay heyeti hızını alamamış olacak ki, basının da gaz vermesiyle dönemin hükümetini zor
durumda bırakmak için topluca istifa etmişlerdi. İyi olmadı da değil doğrusu... Sonraki süreçte
anlaşıldı ki; operasyonu kendilerine çekmişler. Şükür o saatten sonra emir-komuta hiyerarşisi
olması gerektiği gibi işliyor.
Mevzubahis dönemde bir yandan da asker içerisinde mücadele devam ediyordu. Bir çoğumuzun
sonradan farkettiği üzere ‘Ergenekon’ adı verilen süreçte asker içerisindeki bir klik, diğer bir kliğe
operasyon çekiyordu. Gerçekte tasfiyeye maruz kalan ekibin önemli bir kısmı NATO’cu yani
darbeciydi. Ama tasfiye girişiminde bulunan da farklı değildi; FETÖ... Elbette arada FETÖ’cü ya
da NATO’cu olmayanlar da vardı. Onlar da tasfiyeye maruz kaldı maalesef...
Türkiye'ye esas operasyon 2011 seçimlerinde çekildi. Nitekim ‘içerideki’ işbirlikçi 2011 seçimlerini
‘milat’ olarak belirlemiş; köy köy, kasaba kasaba, ev ev seçim propagandası yapmışlardı. Her ne
kadar sundukları milletvekili listesi çizilmişse de, yine de azımsanamayacak sayıda milletvekilini
meclise sokmayı başarmışlardı. Muhalefet içerisinde de ‘adamları’ vardı. Her ihtimale karşı riski
dağıtmışlardı bir başka deyişle...
Sağduyulu kimi çevrelerin ‘maneviyat bahçemize dadanmış domuz sürüleri’ tanımlamasıyla yaptığı
uyarılar etkili bir karşılık bulmadı maalesef... Ancak seçim sonrası ‘dershanelerin kapatılacağı’
gündeme sokularak karşı hamle dolaşıma sokuldu. İşte 15 Temmuz’a giden o büyük kavga böylece
start almış oldu. Bu arada Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) yerini Fethullahçı Terör Örgütüne
(FETÖ-PDY) bırakmıştı. Operasyon üzerine operasyon bir başka deyişle...
Bu iş böyledir; gücü elinde tutanlar o gücü hiç kaybetmeyecekleri vehimi yaşarlar. Ama bir gün
gelir ve bütün belalar büyük bir gürültüyle üzerinize yağar. Sonuç Esed gibi, Saddam gibi, Kaddafi
gibi olur. Ya bir köprü altında tacize uğrar infaz edilirsiniz, ya ülkeniz işgal edilir idam edilirsiniz,
ya da kendinizi koruyamaz, şamar oğlanına dönersiniz... Zira susturulmuş çevrelerin birikmiş olan
hırsı tsunami gibi gelir üzerinize...
Türkiye’nin geçmişteki durumu da çok farklı değildi. Allah’tan devlet aklı ağır bastı da maliyet
nisbi olarak düşük kaldı. İç savaş ya da işgal olmadı mesela... Anayasal kurumlara çöreklenmiş bir
grup faşist iç tehdit olarak milletin kendisini görmüş, anayasal kurumlara kimseyi yaklaştırmamış,
kazara seçim kazanan partiyi de ilk fırsatta kapatmıştı. Bizzat şahitliğim söz konusudur; ‘istersen %
99 oy al, bu memlekette bize rağmen hiçbir karar alınamaz’ dendiğine...
Malum güçler yönetimi neredeyse doğrudan atarken, şimdilerde bu operasyonel kabiliyetlerini
kaybetmiş gözüküyor. Yanlış anlaşılmasın; bir yere gitmiş değiller... Karantinadalar sadece... Her
dakika ağız dolusu da küfrediyorlar. Malum; vücutta her zaman mikrop vardır, ama kontrol
altındadır. Vücut dengesindeki küçük bir zaafiyet harekete geçmeleri için yeterlidir. O halde bu
 
mikroplara fırsat vermemek adına sağduyulu herkes fevkalade teyakkuzda olmalı... Zira bu
operasyona fırsat verirse bu sefer maliyetin ne olacağı öngörülemeyebilir.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.