Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

Ekonomi ve İnsan

Aslında ‘ekonomi’ ve ‘insan’ kavramları üzerinde durmak gerek öncelikle... Birçok hususta olduğu gibi bu hususta da bilinçaltımıza yerleş(tiril)en ön kabullerimiz yanlış... Zira; ne ekonomi=para-yüksek gelir, ne de insan sadece fiziksel varlık... Önce ‘ekonomi’ üzerinde duralım.  Aslında doğru kavram ekonomi değil, ‘iktisad’dır. Bir başka deyişle iktisat=ekonomi bilgisi de yanlıştır. İktisat esasen kıst (bir tür adalet) kelimesinden türemiş olup, Kur’ani bir kökeni vardır. Değişik versiyonları ile Kur’an’da 15 kez geçmektedir (TDV İslam Ansiklopedisi). Kavram her şeyi aslına döndürmeyi, her şeyin hakkını vermeyi ve yerli yerine oturtmayı ifade eder ki, bu şekliyle İslam iktisat düşüncesinin paradigmatik kökü (hayata, insana ve eşyaya bakış konusundaki felsefesi) bakımından temel bir farklılığı ortaya koyar.  Bu şekilde 'iktisat’ta fıtrata fırsat verilirken, ‘ekonomi’de fıtrî düzeni bozan insan müdahalesi söz konusudur. Zira devlet düzenlemeleri (regülasyonlar-müdahaleler) ve yaptırımları olmaksızın (kapitalist) ekonominin sürekliliği söz konusu olamaz. Salt ekonomik hedeflere yönelmiş olması nedeniyle de söz gelimi kapitalist ekonomide insan bir ‘maliyet’tir. Oysa İslam iktisadı insanı bir ‘değer’ olarak görür. Bu anlamda mevcut halde olduğu gibi kavramları İslam kültürüne-toplumuna dikte ettirmek yerine, bu kavramlara İslami kimlik giydirmek gerekmektedir. Belki de meseleye “iktisad” teriminin kapitalist sistemdeki ekonomi kavramından farkını ortaya koyarak başlamak gerekmektedir. Öte yandan ekonomi bilimi (economics) bir yandan sadece ekonomik hedeflere yönelmişken, (homo economicus) bir yandan da saf haliyle diğer değişkenleri gözardı eder (ceteris-paribus).  İslam iktisadı neoklasik ekonominin tanımladığı ‘economics’ ya da sosyolojik bir kavram olan ‘economy’ ile de bire bir örtüşmez. Zira birincisi değerler dizisini dikkate almayan ve bugünkü kapitalizm için kullanılırken, ikincisi sadece sosyolojik etki ve tespitlerden hareket eder. Bir başka deyişle kapitalizmde kişi ve toplum eğilimlerini gözlemleyerek strateji geliştirmek esastır. Oysa İslam, kişi ve devlete olması gereken yönünde rol verir. Olması gerekenler de referans kaynaklarda belirlendiği gibidir.  Ahlâki davranış mevzubahis başlıklardan bir tanesidir. İslam iktisadına bu yüzden uluslararası literatürde ‘İslamic Moral Economy’ de denilmektedir. Çünkü İslam iktisadı sadece ‘çıktı’yı değil, moral economy bağlamında sonuçları da dikkate alan bir anlayışı temsil eder. Buradaki sonuç işlemin taraflara olan etkisidir. Üretim ya da satış yapılırken söz konusu etkilerin de dikkate alınması gerekmektedir. Zira kısa vadeli ‘fayda’ ya da ‘refah’ sağlayan etki, orta-uzun vadede telafisi güç sorunlara yol açabilir. Sözgelimi kumar kapitalizmde bir ‘ekonomi’dir, ancak aile ve toplum için sakıncalıdır. Ya da fuhuş kimi ülkelerde sektördür, ancak nesli bozar. ‘Nesli bozan’ böyle bir girişim kapitalizm bakımından sorun teşkil etmezken, değerler dizisinin bir gereği olarak İslam iktisadı buna cevaz vermez. Denebilir ki; Batı medeniyeti ‘insan’ merkezli olduğundan yapılanması da insan odaklıdır. İnsana verdiği değer de hukuk sitemine ve uygulamalarına yansımıştır. İlk bakışta çok doğru gözüken bu gözlem yazının başında belirttiğimiz bilinçaltı yönlendirmesiyle ilgilidir. Zira merkeze gerçek anlamda insan konsaydı, geçmişteki sömürgeciliklerin ve soykırımların yaşanmaması gerekirdi. Konu insan değil çıkar çünkü... Bu yüzden atom bombası atmaktan dahi imtina etmemiş, sözgelimi Amerika kıtasında yerlileri soykırımdan geçirmiştir. Konuyu biraz yakın plana aldığınızda ’Batı’nın bir medeniyet değil, tam tersine ‘insanlık ve medeniyet düşmanı’ olduğunu görmek çok zor olmayacak... Sonradan ihtida eden bir batılının kendisi için söylenen; “Benim gözümde siz Batının vicdanısınız” sözüne “Ben vicdanı olarak dahi Batıyla birlikte anılmak istemiyorum” tespiti konuya ışık tutuyor olsa gerek... (https://serbestiyet.com/featured/fred-agabeyin-ardindan-158479/#google_vignette). Fikir vermesi bakımından aşağıda kimi farklılıklardan bahsedilmiştir.  İslam iktisadı 'emek' bakımından fevkalade duyarlıdır. Klasik haliyle mesela, işçinin alın teri kurumadan ücretinin verilmesi esastır. Kapitalizmde işçi sömürüsü öylesine yüksektir ki, devletler ücretler konusunda garantörlük yapmak zorunda kalmışlardır (asgari ücret). Ya da işçiler organize olmadan (sendika) ya da üretimi durdurmadan (grev) haklarını alamazlar. 'Asgari' ücret her yıl işverenle devlet arasında pazarlık konusudur.  Kapitalizmde ‘biriktirmek’ esastır; sermaye birikimi gibi... Ama İslam iktisadında biriktirmek birçok bakımdan kınanmıştır. Stokçuluk (ihtikar) yasaklanmıştır. Toplumsal yarar için üretmek ise övülmüştür. Nihayetinde 'üretenin Allah'ın dostu olduğu,' 'pazara mal getirenlerin övüldüğü,' tasadduka ilişkin kurumların yaygınlığı hep konuyla ilgilidir. İslam iktisadının üretim odaklı (arz yanlı) olmak bakımından kapitalizmle ortak yanı yok değildir ama üretilen şeye yaklaşım bakımından aralarında derin farklılıklar vardır. Zira kapitalizm birey merkezli iken, İslam iktisadı maslahatı esas alır. Yani kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere merkezde ümmetin misyonu vardır. Bu yüzden İslam iktisadı maslahat merkezli olarak ‘paylaşım’ merkezlidir ve bu paylaşımı harekete geçirecek pek çok içsel-bireysel-insani müesseseye sahiptir.  Kapitalizm ise toplumsal yararı sağlamak için zora dayalı vergilere başvurur. Bu yüzden de bunu işlevselleştirecek kurum ve kurallara sahip olmak zorundadır. Aksi durumda yani merkezi otoritenin zaafiyet göstermesi ile her şeyin bir anda tersyüz olması işten bile değildir. Oysa İslam iktisadında böyle durumlarda dayanışma ruhu kuvvetlenir. Her ne kadar zorunlu kısım zekât gibi gözükse de normal zamanda bile cimri davranışı olarak görülen zekât sınırı, birçok teşvik mekanizması ile böyle durumlarda sorumluluğu üst düzeye çıkarır. Söz gelimi 'ben zekâtımı verdim, komşum açsa banane' denemez. Kapitalist sistemde borç vermek kâr getiren bir müessese (banka) ile mümkünken, İslam iktisadı öncelikle borcu üretim için verir, ikincisi riski paylaşır, üçüncüsü borç müessesesi zor durumda olanın bu durumundan yararlanmaya değil, borçlunun bu durumunu kolaylaştırmaya dönüktür. (karz-ı hasen). Daha niceleri var tabi... Burada mevzubahis ettiğimiz şeylerin hayata geçirilmesi bile insanlığı düze çıkaracak türden... Vesselam...
Ekleme Tarihi: 15 Temmuz 2024 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

Ekonomi ve İnsan

Aslında ‘ekonomi’ ve ‘insan’ kavramları üzerinde durmak gerek öncelikle... Birçok hususta olduğu gibi bu hususta da bilinçaltımıza yerleş(tiril)en ön kabullerimiz yanlış... Zira; ne ekonomi=para-yüksek gelir, ne de insan sadece fiziksel varlık... Önce ‘ekonomi’ üzerinde duralım. 
Aslında doğru kavram ekonomi değil, ‘iktisad’dır. Bir başka deyişle iktisat=ekonomi bilgisi de yanlıştır. İktisat esasen kıst (bir tür adalet) kelimesinden türemiş olup, Kur’ani bir kökeni vardır. Değişik versiyonları ile Kur’an’da 15 kez geçmektedir (TDV İslam Ansiklopedisi). Kavram her şeyi aslına döndürmeyi, her şeyin hakkını vermeyi ve yerli yerine oturtmayı ifade eder ki, bu şekliyle İslam iktisat düşüncesinin paradigmatik kökü (hayata, insana ve eşyaya bakış konusundaki felsefesi) bakımından temel bir farklılığı ortaya koyar. 
Bu şekilde 'iktisat’ta fıtrata fırsat verilirken, ‘ekonomi’de fıtrî düzeni bozan insan müdahalesi söz konusudur. Zira devlet düzenlemeleri (regülasyonlar-müdahaleler) ve yaptırımları olmaksızın (kapitalist) ekonominin sürekliliği söz konusu olamaz. Salt ekonomik hedeflere yönelmiş olması nedeniyle de söz gelimi kapitalist ekonomide insan bir ‘maliyet’tir. Oysa İslam iktisadı insanı bir ‘değer’ olarak görür. Bu anlamda mevcut halde olduğu gibi kavramları İslam kültürüne-toplumuna dikte ettirmek yerine, bu kavramlara İslami kimlik giydirmek gerekmektedir. Belki de meseleye “iktisad” teriminin kapitalist sistemdeki ekonomi kavramından farkını ortaya koyarak başlamak gerekmektedir. Öte yandan ekonomi bilimi (economics) bir yandan sadece ekonomik hedeflere yönelmişken, (homo economicus) bir yandan da saf haliyle diğer değişkenleri gözardı eder (ceteris-paribus). 
İslam iktisadı neoklasik ekonominin tanımladığı ‘economics’ ya da sosyolojik bir kavram olan ‘economy’ ile de bire bir örtüşmez. Zira birincisi değerler dizisini dikkate almayan ve bugünkü kapitalizm için kullanılırken, ikincisi sadece sosyolojik etki ve tespitlerden hareket eder. Bir başka deyişle kapitalizmde kişi ve toplum eğilimlerini gözlemleyerek strateji geliştirmek esastır. Oysa İslam, kişi ve devlete olması gereken yönünde rol verir. Olması gerekenler de referans kaynaklarda belirlendiği gibidir. 
Ahlâki davranış mevzubahis başlıklardan bir tanesidir. İslam iktisadına bu yüzden uluslararası literatürde ‘İslamic Moral Economy’ de denilmektedir. Çünkü İslam iktisadı sadece ‘çıktı’yı değil, moral economy bağlamında sonuçları da dikkate alan bir anlayışı temsil eder. Buradaki sonuç işlemin taraflara olan etkisidir. Üretim ya da satış yapılırken söz konusu etkilerin de dikkate alınması gerekmektedir. Zira kısa vadeli ‘fayda’ ya da ‘refah’ sağlayan etki, orta-uzun vadede telafisi güç sorunlara yol açabilir. Sözgelimi kumar kapitalizmde bir ‘ekonomi’dir, ancak aile ve toplum için sakıncalıdır. Ya da fuhuş kimi ülkelerde sektördür, ancak nesli bozar. ‘Nesli bozan’ böyle bir girişim kapitalizm bakımından sorun teşkil etmezken, değerler dizisinin bir gereği olarak İslam iktisadı buna cevaz vermez.
Denebilir ki; Batı medeniyeti ‘insan’ merkezli olduğundan yapılanması da insan odaklıdır. İnsana verdiği değer de hukuk sitemine ve uygulamalarına yansımıştır. İlk bakışta çok doğru gözüken bu gözlem yazının başında belirttiğimiz bilinçaltı yönlendirmesiyle ilgilidir. Zira merkeze gerçek anlamda insan konsaydı, geçmişteki sömürgeciliklerin ve soykırımların yaşanmaması gerekirdi. Konu insan değil çıkar çünkü... Bu yüzden atom bombası atmaktan dahi imtina etmemiş, sözgelimi Amerika kıtasında yerlileri soykırımdan geçirmiştir. Konuyu biraz yakın plana aldığınızda ’Batı’nın bir medeniyet değil, tam tersine ‘insanlık ve medeniyet düşmanı’ olduğunu görmek çok zor olmayacak... Sonradan ihtida eden bir batılının kendisi için söylenen; “Benim gözümde siz Batının vicdanısınız” sözüne “Ben vicdanı olarak dahi Batıyla birlikte anılmak istemiyorum” tespiti konuya ışık tutuyor olsa gerek... (https://serbestiyet.com/featured/fred-agabeyin-ardindan-158479/#google_vignette). Fikir vermesi bakımından aşağıda kimi farklılıklardan bahsedilmiştir. 
İslam iktisadı 'emek' bakımından fevkalade duyarlıdır. Klasik haliyle mesela, işçinin alın teri kurumadan ücretinin verilmesi esastır. Kapitalizmde işçi sömürüsü öylesine yüksektir ki, devletler ücretler konusunda garantörlük yapmak zorunda kalmışlardır (asgari ücret). Ya da işçiler organize olmadan (sendika) ya da üretimi durdurmadan (grev) haklarını alamazlar. 'Asgari' ücret her yıl işverenle devlet arasında pazarlık konusudur. 
Kapitalizmde ‘biriktirmek’ esastır; sermaye birikimi gibi... Ama İslam iktisadında biriktirmek birçok bakımdan kınanmıştır. Stokçuluk (ihtikar) yasaklanmıştır. Toplumsal yarar için üretmek ise övülmüştür. Nihayetinde 'üretenin Allah'ın dostu olduğu,' 'pazara mal getirenlerin övüldüğü,' tasadduka ilişkin kurumların yaygınlığı hep konuyla ilgilidir.
İslam iktisadının üretim odaklı (arz yanlı) olmak bakımından kapitalizmle ortak yanı yok değildir ama üretilen şeye yaklaşım bakımından aralarında derin farklılıklar vardır. Zira kapitalizm birey merkezli iken, İslam iktisadı maslahatı esas alır. Yani kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere merkezde ümmetin misyonu vardır. Bu yüzden İslam iktisadı maslahat merkezli olarak ‘paylaşım’ merkezlidir ve bu paylaşımı harekete geçirecek pek çok içsel-bireysel-insani müesseseye sahiptir. 
Kapitalizm ise toplumsal yararı sağlamak için zora dayalı vergilere başvurur. Bu yüzden de bunu işlevselleştirecek kurum ve kurallara sahip olmak zorundadır. Aksi durumda yani merkezi otoritenin zaafiyet göstermesi ile her şeyin bir anda tersyüz olması işten bile değildir. Oysa İslam iktisadında böyle durumlarda dayanışma ruhu kuvvetlenir. Her ne kadar zorunlu kısım zekât gibi gözükse de normal zamanda bile cimri davranışı olarak görülen zekât sınırı, birçok teşvik mekanizması ile böyle durumlarda sorumluluğu üst düzeye çıkarır. Söz gelimi 'ben zekâtımı verdim, komşum açsa banane' denemez.
Kapitalist sistemde borç vermek kâr getiren bir müessese (banka) ile mümkünken, İslam iktisadı öncelikle borcu üretim için verir, ikincisi riski paylaşır, üçüncüsü borç müessesesi zor durumda olanın bu durumundan yararlanmaya değil, borçlunun bu durumunu kolaylaştırmaya dönüktür. (karz-ı hasen).
Daha niceleri var tabi... Burada mevzubahis ettiğimiz şeylerin hayata geçirilmesi bile insanlığı düze çıkaracak türden... Vesselam...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.