Değerli Okuyucularım,
Referandum kazasız, belasız sonuçlandı. “Evet” - “Hayır” oyları değerlidir. Çünkü her iki istek, vatanın ve milletin bekası için birer mihenk taşıdır. “Evet” - “Hayır” oyu veren halk, vatan ve millet konusunda samimidir. “Evet” - “Hayır” oyu veren insanlarımız kendi iradeleri ile oy kullandıkları için art niyet aranmaz.
Ancak oy verme konusunda Batı ile bağlantılı olarak halkımızı oy vermeye teşvik eden terör örgütlerinde art niyet vardır… Abdülhamit döneminde İttihat Terakki Cemiyeti, Osmanlı İmparatorluğunu 10 yıl içinde Avrupa’ya yem etmelerini dikkate alırsak “hayır” kullanan terör örgütleri konusunda böyle bir yorum yapmak zorundayız… Ama Atatürk’ün partisi CHP hakkında böyle bir yorum yapmak istemiyorum.
CHP, iktidara gelebilmek ve tabanı bir arada tutabilmek için “Hayır” oyu kullandığını düşünüyorum. Ancak CHP’nin hayır kampanyasına terör örgütlerinin destek vermesi veya terör örgütlerinden destek istemesi sıkıntılıdır… Hele Batı’nın “Hayır” a destek vermesi daha çok sıkıntılıdır… Keşke 16 Nisandaki referanduma Batı ve terör öğütleri müdahil olmasaydı…
Referandumdan, Batı’nın arzu ettiği gibi sonuç çıkmadı. Batı, ne bekliyordu? Referandumun neticesinde yüzde ellinin üstünde hayır oyu istiyordu. Batı ikinci kez hayal kırıklığına uğradı. Bazılarının dediği gibi orantısız bir yarış oldu. Evet, çok orantısız hem de çok orantısız bir yarış oldu. Siyasi analiz yapan değerli arkadaşım Mecid Beye sordum.
- -Referandumda nasıl orantısız bir yarış oldu?
- -Referandum Türkiye’de oldu. Ama bütün Avrupa ülkeleri bu yarışa katıldı. Avrupa ülkeleri, “evet” i savunan siyasilerimizi ülkelerine sokmadılar. Edep ve adaba uygun olmayacak şekilde siyasilerimize baskı yaptılar. Bunun yanında “hayır” diyen PKK terör örgütünün miting yapması için Avrupa, kapısını ardına kadar açtı… Avrupa, PKK’nın salon konferanslarını organize etti ve meydanlarda “hayır” kampanyası düzenlemesine izin verdi… Atatürk “yedi düvele karşı savaştık” dedi ya işte bunun gibi bir şey… İşte orantısız yarış buna derler…
- -Uzun zamandır siyasetle uğraşıyorsun. 1963 yılında belediye seçimlerinde CHP sistem değişikliği yapmıştı. Bu konuyu açıklayabilir misin?
- -Değerli arkadaşım, çok partili döneme geçmeden önce, yerel seçimlerde en fazla oyu alan parti, meclis üyelerinin hepsini alırdı…
- -Efendim tek başına bir parti bütün meclis üyelerini nasıl alıyordu?
- -Yerel seçimlerde üç parti yarışa girdiğini düşünelim. Partilerden birisi 30, diğeri ise 30, üçüncü parti 40 oy aldı. 40 alan parti bütün meclis üyelerini alırdı. Diğer 30 alan partiler belediye meclisine giremezdi. Daha sonra 40 alan partinin meclis üyeleri kendi aralarına belediye başkanını seçerdi. Sistem, belediye başkanlarını ve meclis üyelerini bir partiye veriyordu. Demokrat parti iktidara gelince sistem Demokrat Partiye çalıştı. Bundan rahatsız olan CHP, büyük bir haksızlıktır diyerek seçim sistemini değiştirmeye çalıştı. Yani CHP getirdiği sistemi kaldırmaya çalıştı.
1960 yılında CHP, darbe yaptı, iktidarı zorla ele geçirdi. 1963 yılında belediye seçim sisteminde değişiklik yaptı.
- -Nasıl bir değişiklik yaptı?
- -Belediyenin yönetim anlayışına, 54 yıl önce cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini CHP getirdi. CHP, 54 yıl önce getirdiği cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini şimdi istemiyor.
- -CHP’nin getirdiği sistemi biraz daha açar mısınız?
- -Belediye başkanı, meclis üyeleri ayrı ayrı seçime girecek. Her parti aldığı oran neticesinde belediye meclisine üye sokacak. Belediye başkan adaylarından en çok oy alan kişi belediye başkanı olacak. Belediye başkanı partili olacak. Bu durumda başkan bir partiden, meclis üyelerinin çoğunluğu başka bir partiden olabilir. Bugünkü belediye seçim sistemi CHP’nin hatırasıdır. Ama güzel bir seçim sistemi…
- -Belediyede partili başkan anlayışı ile partili cumhurbaşkanlığı sistemi aynı şey midir?.
- -Evet, hemen hemen aynı şeydir. Belediyede partili başkan vardır. Belediye meclisi vardır. Meclis izin vermeden başkan hiçbir şey yapamıyor. Başkan yanlış bir iş yaptığı zaman, meclis hesap sorar veya adalet ensesine yapışır. Başkan yapacağı icraatı meclisin onayına sunmak zorundadır. 16 Nisanda devreye giren partili cumhurbaşkanı sistemi gibi. İşte CHP 54 yıl önce söz konusu sistemi belediyede uygulamaya sokmuştu.
-AKP ve MHP, devletin yöntem anlayışını, belediyenin yönetim sistemi ile bütünleştirmek istedi. Belediyenin idari sistemi farklı, devletin idari sistemi farklı idi bugüne kadar. Şimdi belediyelerdeki yönetim sistemi ile devletin yönetim sistemi aynı oldu. 16 Nisandan itibaren devletin tepesindeki cumhurbaşkanı ile belediye başkanları aynı dilden konuşacak.
- -Alman ’ya Başbakanı Angela Merkel, “16 Nisanda Türkiye’de bir kamplaşma oldu bunun nedeni cumhurbaşkanıdır.” Sözlerini nasıl değerlendiriyorsun?
- -İngiltere 500 bin oy farkıyla Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı aldı. Angela Merkel İngiltere için böyle bir cümle sarf etmedi de Türkiye için kamplaşma kelimesini niye kullandı diye kendi kendimize soralım.
- -Angela Merkel, “kamplaşma” kelimesini bizim için niye kullandı?
- -15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Batı’nın olduğunu çok net gördük. Batı, gezi olaylarında ne kadar aktif oluğuna şahit olduk. 17 ve 15 Aralık olaylarının kahramanlarına Avrupa nasıl sahip çıktığını biliyoruz. Ama hiçbir zaman Batı, istediğini alamadı. Son hayal kırıklığını 16 Nisanda yaşadı. Şimdi Angela Merkel başta olmak üzere diğer Avrupa liderleri, Türkiye için “kamplaşma” ve Cumhurbaşkanımız için de “diktatör” kelimelerini kullanıyor. Geçmişte Abdülhamit için de aynı kelimeleri kullanmışlardı. Değerli dostum, derdimi anlatabildim mi?
- -Siz çok iyi anlattınız, ben de çok iyi anladım. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bugüne kadar belediyelerde CHP sayesinde uyguladığını öğrendim. Teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla…