Ahmet Yaşar Zengin (Emekli Akademisyen)
Köşe Yazarı
Ahmet Yaşar Zengin (Emekli Akademisyen)
 

Bireysel Özgürlükler

1970’li yıllarda giyilen yıpranmış askeri parka, rejim karşıtı olmanın simgesi olarak görülürdü. Belki güleceksiniz ama 70’li yıllarda rejimi tehdit eden bir siyasi simge olarak düşünüldüğü için yıpranmış askeri parka giymek yasaktı, giyenler de komünist olarak kabul edilirdi… Birisi yıpranmış askeri parka giydiği zaman şüphe ile bakılırdı veya işte bu komünisttir denirdi… Bunun nedeni ise bu insanların devleti ele geçirip, devrim yapıp mevcut düzeni değiştirme ihtimallerinin olduğu kaygısıydı… 1960 darbesi 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat post modern darbesi süreçlerinde olduğu gibi…   Liseden yeni mezun olmuştum. Hayatı pek bilmiyordum. Kimin, kime düşman olarak gösterildiğini de anlamıyordum. Çaykara Ülkü Ocağı başkanıydım. Duygularımla hareket ediyordum. Dolayısıyla hoşuma giden elbiseyi de giymekte tereddüt etmezdim. Bu nedenle bir arkadaşımdan altı liraya yıpranmış askeri parka satın aldım ve hevesle sırtıma geçirdim…   Arkadaşlarım, Komünist oldun, biraz daha ileri gittiler, vatan haini oldun dediler… Niye? Bu yıpranmış askeri parka rejim düşmanlığının bir işaretidir. Bu parka rejimi sıkıntıya sokan bir giysidir. Aldırış etmedim. Çünkü yıpranmış askeri parka giymek hoşuma gidiyordu. Kim ne derse desin. Ben rejime karşı değilim. Türkiye’de dönen dolapları ve uygulanan siyaseti de bilmediğim için kimseyi dinlemiyordum. Söz konusu parkayı asker giydiği zaman sıkıntı olmuyor da sivil giydiği zaman niye sıkıntı oluyor? İşte bu düşünce ile Trabzon’a gittim. Meydanda dolaşıyordum. Bir polis, yakamdan tuttuğu gibi karakola götürdü… Sen komünistsin! Hayır, ben komünist değilim! Çaykara Ülkü Ocağı başkanıyım. Komünist olmam mümkün değil! Bu parka seni ele veriyor, nerde toplanıyorsunuz? Hiçbir toplantıya katıldığım yok, sadece parka hoşuma gittiği için giyiyorum, Nerde okuyorsun? Liseyi bu sene bitirdim. Dershaneye gideceğim. Onun için Trabzon’a geldim… Kiminle işbirliği halindesin? Hiç kimse ile bağlantım yok. Dedim ya sadece parkayı sevdiğim için giydim. Hangi düşünceye sahip olursan ol bu parkayı giyenler, devletin rejimine düşmandır. Çocuk olduğum için beni çok sıkıştırmadılar. Çay ikram ettiler… Biraz da nasihat ettiler… Şimdi sana kefil olacak birisinin adını verebilirsen, senin hakkında hiçbir işlem yapmayacağız. Daha önce Çaykara Adalet Partisi’nin Gençlik Kolları’nın yönetim kurulundaydım. Adalet Partisi’nden Çaykara belediye başkanı, Kâzım Kofoğlu aklıma geldi… Çaykara Belediye başkanına sorabilirsiniz nasıl birisi olduğumu? Dedim. Polis, karakolun telefonundan Kâzım Kofoğlu’nu yanımda aradı ve benim düştüğüm durumu anlattı… Daha sonra telefonu bana verdi. Amca beni kurtar! Ben Paçanlı Mehmet Dursun Hoca’nın oğluyum… Diyebildim. Kâzım amca,  daha sonra polisle görüştü… Dostumun çocuğudur… Çok iyi tanıyorum. Komünist değildir. Serbest bırakın demiş… Polis bana bir çay daha ikram etti. Sen iyi bir çocuğa benziyorsun. Sağcıların veya solcuların içine girme… Girsen dahi çok temkinli olman gerekiyor.  Aslında bu parka hukuken yasak değil, birilerinin işine geldiği için fiilen yasak oldu… Bir gün bu parka serbest olacak, fakat çok üzgünüm parkayı alacağız ve hiçbir işlem yapmadan göndereceğiz. Olur dedim.   Ne kadar sevindiğimi kelimelerle anlatmam mümkün değildir. Polis amcanın elini öptüm, emniyetten ayrıldım… Kâzım Kofoğlu’nun yanına gittim. Geçmiş olsun, dedi. Teşekkür ederim, sizin ve o polis beyin sayesinde kurtuldum… O günden beri hangi plâtformda bulunursam bulunayım bireysel özgürlükleri her zaman savunurum…   Selam ve saygılarımla…
Ekleme Tarihi: 05 Ekim 2017 - Perşembe
Ahmet Yaşar Zengin (Emekli Akademisyen)

Bireysel Özgürlükler

1970’li yıllarda giyilen yıpranmış askeri parka, rejim karşıtı olmanın simgesi olarak görülürdü. Belki güleceksiniz ama 70’li yıllarda rejimi tehdit eden bir siyasi simge olarak düşünüldüğü için yıpranmış askeri parka giymek yasaktı, giyenler de komünist olarak kabul edilirdi… Birisi yıpranmış askeri parka giydiği zaman şüphe ile bakılırdı veya işte bu komünisttir denirdi… Bunun nedeni ise bu insanların devleti ele geçirip, devrim yapıp mevcut düzeni değiştirme ihtimallerinin olduğu kaygısıydı… 1960 darbesi 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat post modern darbesi süreçlerinde olduğu gibi…

 

Liseden yeni mezun olmuştum. Hayatı pek bilmiyordum. Kimin, kime düşman olarak gösterildiğini de anlamıyordum. Çaykara Ülkü Ocağı başkanıydım. Duygularımla hareket ediyordum. Dolayısıyla hoşuma giden elbiseyi de giymekte tereddüt etmezdim. Bu nedenle bir arkadaşımdan altı liraya yıpranmış askeri parka satın aldım ve hevesle sırtıma geçirdim…

 

Arkadaşlarım,

  • Komünist oldun, biraz daha ileri gittiler, vatan haini oldun dediler…
  • Niye?
  • Bu yıpranmış askeri parka rejim düşmanlığının bir işaretidir. Bu parka rejimi sıkıntıya sokan bir giysidir.

Aldırış etmedim. Çünkü yıpranmış askeri parka giymek hoşuma gidiyordu. Kim ne derse desin. Ben rejime karşı değilim. Türkiye’de dönen dolapları ve uygulanan siyaseti de bilmediğim için kimseyi dinlemiyordum. Söz konusu parkayı asker giydiği zaman sıkıntı olmuyor da sivil giydiği zaman niye sıkıntı oluyor? İşte bu düşünce ile Trabzon’a gittim. Meydanda dolaşıyordum. Bir polis, yakamdan tuttuğu gibi karakola götürdü…

  • Sen komünistsin!
  • Hayır, ben komünist değilim! Çaykara Ülkü Ocağı başkanıyım. Komünist olmam mümkün değil!
  • Bu parka seni ele veriyor, nerde toplanıyorsunuz?
  • Hiçbir toplantıya katıldığım yok, sadece parka hoşuma gittiği için giyiyorum,
  • Nerde okuyorsun?
  • Liseyi bu sene bitirdim. Dershaneye gideceğim. Onun için Trabzon’a geldim…
  • Kiminle işbirliği halindesin?
  • Hiç kimse ile bağlantım yok. Dedim ya sadece parkayı sevdiğim için giydim.
  • Hangi düşünceye sahip olursan ol bu parkayı giyenler, devletin rejimine düşmandır.

Çocuk olduğum için beni çok sıkıştırmadılar. Çay ikram ettiler… Biraz da nasihat ettiler…

  • Şimdi sana kefil olacak birisinin adını verebilirsen, senin hakkında hiçbir işlem yapmayacağız.

Daha önce Çaykara Adalet Partisi’nin Gençlik Kolları’nın yönetim kurulundaydım. Adalet Partisi’nden Çaykara belediye başkanı, Kâzım Kofoğlu aklıma geldi…

  • Çaykara Belediye başkanına sorabilirsiniz nasıl birisi olduğumu? Dedim.

Polis, karakolun telefonundan Kâzım Kofoğlu’nu yanımda aradı ve benim düştüğüm durumu anlattı… Daha sonra telefonu bana verdi.

  • Amca beni kurtar! Ben Paçanlı Mehmet Dursun Hoca’nın oğluyum… Diyebildim.

Kâzım amca,  daha sonra polisle görüştü…

  • Dostumun çocuğudur… Çok iyi tanıyorum. Komünist değildir. Serbest bırakın demiş…

Polis bana bir çay daha ikram etti.

  • Sen iyi bir çocuğa benziyorsun. Sağcıların veya solcuların içine girme… Girsen dahi çok temkinli olman gerekiyor.  Aslında bu parka hukuken yasak değil, birilerinin işine geldiği için fiilen yasak oldu… Bir gün bu parka serbest olacak, fakat çok üzgünüm parkayı alacağız ve hiçbir işlem yapmadan göndereceğiz.
  • Olur dedim.

 

Ne kadar sevindiğimi kelimelerle anlatmam mümkün değildir. Polis amcanın elini öptüm, emniyetten ayrıldım… Kâzım Kofoğlu’nun yanına gittim.

  • Geçmiş olsun, dedi.
  • Teşekkür ederim, sizin ve o polis beyin sayesinde kurtuldum…

O günden beri hangi plâtformda bulunursam bulunayım bireysel özgürlükleri her zaman savunurum…

 

Selam ve saygılarımla…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.