Ahmet Yaşar Zengin (Emekli Akademisyen)
Köşe Yazarı
Ahmet Yaşar Zengin (Emekli Akademisyen)
 

Cibilliyet

Yıl 2013, öğrencim odama geldi.  - Hocam sizinle sohbet yapmak istiyorum. Vaktiniz var mı? - Vardır, buyurun… İki çay söyledim. Havadan sudan konuştuktan sonra sözü okumuş insanlara getirdi. - Hocam, Türkçe Öğretmenliği 3. Sınıfında okumanın öneminden bahsettin. 20 dakika da öğretmenlik uygulaması yaptırdın. Derdim uygulama değil… Derdim okuyan insanların olumsuz maharetleri… -   Nedir bu olumsuz maharetler? - Bankaları batıranlar, okumuş kimselerdir. Kaçakçılık yapanlar tahsilli insanlardır. Vergi kaçıranlar sözde okumuş, aydın ve kültürlü yani hatırı sayılır kişilerdir…  Laik ve anti laik uğruna halka yasak getiren tahsilli aydınlar veya bürokratlar… Ve de sözde yol gösteren birbirini harcayan akademisyenler… Aslında bankayı batırmak için, kaçakçılık yapmak ve arkadaşları satmak için okumaya ne gerek vardır? Üniversite mezunu olmadan da bu işler olur. - Okumaya gerek vardır. Çünkü okumadan bankada memur idareci ya da yönetim kurulu üyesi veya başkanı olamazsın. Tahsil yapmazsan uluslararası kaçakçılık çeteleri ile iletişim kuramazsın. Baksana PKK’nın idarecileri ve onları savunanların hepsi üniversite mezunu… Bankaları boşaltanların, vergi vermeyenlerin hepsi okumuş insanlar. İnsan haklarına saygılı olmalıyız diyerek bizim hakkımızı yiyenler de üniversite mezunudur. - Hocam, çok doğru diyorsun. Okumayanlardan, cahillerden bu vatana zarar gelmez. Köylüde, çiftçide veya buğday üreticisinde böyle numaralar yoktur. Ne geldiyse okumuş ve tahsilli insanlardan geliyor, buna ne diyorsunuz? - Arkadaşım, güzel bir tespit. Her okuyana dürüst diyemeyiz. Hırsız ne kadar okursa okusun gene hırsızdır, huyu değişmez…  Bir insan okumadığı zaman komşusunun ambarından buğday çalar, okuduğunda vergi kaçırır veya vermez… Neticede ikisi de hırsızdır. Bizim memlekette bu gibi insanlara “mayası bozuk insan” derler… - Hocam, arkadaşım, internet adresime bir yazı gönderdi. Size anlatabilir miyim? - Buyurun, sizi dinliyorum: “Padişah vezire sormuş: - Eğitim mi önemli cibilliyet (soy-sop nesep) mi? Vezir düşünmeden cevap vermiş. - Cibilliyet, padişahım. Padişah, memleketin her yerinden tellallar çağırtmış. - Duyduk duymadık demeyin, en iyi hayvan eğiticisine yüz kese altın… Vakit gelince en iyi hayvan eğiticisi padişahın huzuruna çıkarılırmış. Padişah hayvan eğiticisine sormuş: - Bir kediye, tepsi ile servis yapmayı ne kadar zamanda öğretebilirsin. - Altı ayda öğretirim padişahım.  Altı ay dolmuş, eğitici huzura alınmış. Padişah: - Öğrettin mi? - Öğrettim padişahım. Saray erkânı toplanmış, herkes merakla bekler: Sonunda kapıdan giren kedi: Elinde tepsi, servis yapmaya başlamış, tam vezirin önüne gelmiş; padişah, vezire sormuş: - Eğitim mi önemli cibilliyet mi? Vezir, padişahın sorusuna cevap vermeden önce cebinde hazır tuttuğu fareyi yere bırakmış. Kedi tepsiyi attığı gibi farenin peşinden koşmuş. Böylece altı aylık eğitim de boşa gitmiş. Vezir cevap vermiş. - Cibilliyet, padişahım. - Arkadaşım, naklettiğin hikâyeye kafa yordun ve bana da çok hem de çok önemli bilgi verdiğin için teşekkür etmek istiyorum. - Hocam nasıl teşekkür edeceksin? - Köfte yemeğe gideceğiz... - Niye yemeğe gidiyoruz? - Cibilliyet ile eğitim arasındaki farkı öğrettiğin için yemeği hak ettin. - Hocam bu kadar bilgi öğrettin bize. O zaman her gün sizi yemeğe götürsek hakkınızı ödeyemeyiz… - Elinize fırsat düştüğünde hırsızların önüne takoz koymanız yeter….   Köfteciye gittik. Sohbetimize yemekte devam ettik. Bir de kahve içtik. Sohbetimizin sonunda şunu dedik… Fareyi gördüğünde çıkarları için her gün çayını içtiği mesai arkadaşlarını, halkını ve devletini kandırmakta tereddüt etmeyen, eğitimli kedilerden; Allah, vatanımızı, milletimizi muhafaza etsin.” Selam ve saygılarımla…    
Ekleme Tarihi: 23 Nisan 2021 - Cuma
Ahmet Yaşar Zengin (Emekli Akademisyen)

Cibilliyet

Yıl 2013, öğrencim odama geldi.

 - Hocam sizinle sohbet yapmak istiyorum. Vaktiniz var mı?

- Vardır, buyurun…

İki çay söyledim. Havadan sudan konuştuktan sonra sözü okumuş insanlara getirdi.

- Hocam, Türkçe Öğretmenliği 3. Sınıfında okumanın öneminden bahsettin. 20 dakika da öğretmenlik uygulaması yaptırdın. Derdim uygulama değil… Derdim okuyan insanların olumsuz maharetleri…

-   Nedir bu olumsuz maharetler?

- Bankaları batıranlar, okumuş kimselerdir. Kaçakçılık yapanlar tahsilli insanlardır. Vergi kaçıranlar sözde okumuş, aydın ve kültürlü yani hatırı sayılır kişilerdir…

 Laik ve anti laik uğruna halka yasak getiren tahsilli aydınlar veya bürokratlar… Ve de sözde yol gösteren birbirini harcayan akademisyenler…

Aslında bankayı batırmak için, kaçakçılık yapmak ve arkadaşları satmak için okumaya ne gerek vardır? Üniversite mezunu olmadan da bu işler olur.

- Okumaya gerek vardır. Çünkü okumadan bankada memur idareci ya da yönetim kurulu üyesi veya başkanı olamazsın.

Tahsil yapmazsan uluslararası kaçakçılık çeteleri ile iletişim kuramazsın. Baksana PKK’nın idarecileri ve onları savunanların hepsi üniversite mezunu…

Bankaları boşaltanların, vergi vermeyenlerin hepsi okumuş insanlar. İnsan haklarına saygılı olmalıyız diyerek bizim hakkımızı yiyenler de üniversite mezunudur.

- Hocam, çok doğru diyorsun. Okumayanlardan, cahillerden bu vatana zarar gelmez. Köylüde, çiftçide veya buğday üreticisinde böyle numaralar yoktur. Ne geldiyse okumuş ve tahsilli insanlardan geliyor, buna ne diyorsunuz?

- Arkadaşım, güzel bir tespit. Her okuyana dürüst diyemeyiz. Hırsız ne kadar okursa okusun gene hırsızdır, huyu değişmez… 

Bir insan okumadığı zaman komşusunun ambarından buğday çalar, okuduğunda vergi kaçırır veya vermez… Neticede ikisi de hırsızdır. Bizim memlekette bu gibi insanlara “mayası bozuk insan” derler…

- Hocam, arkadaşım, internet adresime bir yazı gönderdi. Size anlatabilir miyim?

Buyurun, sizi dinliyorum:

“Padişah vezire sormuş:

- Eğitim mi önemli cibilliyet (soy-sop nesep) mi?

Vezir düşünmeden cevap vermiş.

- Cibilliyet, padişahım.

Padişah, memleketin her yerinden tellallar çağırtmış.

Duyduk duymadık demeyin, en iyi hayvan eğiticisine yüz kese altın… Vakit gelince en iyi hayvan eğiticisi padişahın huzuruna çıkarılırmış.

Padişah hayvan eğiticisine sormuş:

Bir kediye, tepsi ile servis yapmayı ne kadar zamanda öğretebilirsin.

Altı ayda öğretirim padişahım.

 Altı ay dolmuş, eğitici huzura alınmış. Padişah:

Öğrettin mi?

Öğrettim padişahım.

Saray erkânı toplanmış, herkes merakla bekler: Sonunda kapıdan giren kedi:

Elinde tepsi, servis yapmaya başlamış, tam vezirin önüne gelmiş; padişah, vezire sormuş:

- Eğitim mi önemli cibilliyet mi?

Vezir, padişahın sorusuna cevap vermeden önce cebinde hazır tuttuğu fareyi yere bırakmış. Kedi tepsiyi attığı gibi farenin peşinden koşmuş. Böylece altı aylık eğitim de boşa gitmiş. Vezir cevap vermiş.

- Cibilliyet, padişahım.

Arkadaşım, naklettiğin hikâyeye kafa yordun ve bana da çok hem de çok önemli bilgi verdiğin için teşekkür etmek istiyorum.

Hocam nasıl teşekkür edeceksin?

Köfte yemeğe gideceğiz...

Niye yemeğe gidiyoruz?

- Cibilliyet ile eğitim arasındaki farkı öğrettiğin için yemeği hak ettin.

- Hocam bu kadar bilgi öğrettin bize. O zaman her gün sizi yemeğe götürsek hakkınızı ödeyemeyiz…

Elinize fırsat düştüğünde hırsızların önüne takoz koymanız yeter….  

Köfteciye gittik. Sohbetimize yemekte devam ettik. Bir de kahve içtik. Sohbetimizin sonunda şunu dedik…

Fareyi gördüğünde çıkarları için her gün çayını içtiği mesai arkadaşlarını, halkını ve devletini kandırmakta tereddüt etmeyen, eğitimli kedilerden; Allah, vatanımızı, milletimizi muhafaza etsin.”

Selam ve saygılarımla…

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.