Ahmet Yaşar Zengin (Emekli Akademisyen)
Köşe Yazarı
Ahmet Yaşar Zengin (Emekli Akademisyen)
 

Korona Virüs ve Charlotte kuralı

2007 yılında Kastamonu Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü üçüncü sınıfında zamanı nasıl tasarruflu bir şekilde kullanacağız diye bir tartışma konusu açıldı.   Neticede zamanı israf etmeyeceğiz, hem de anlattığımızı çok iyi kavratacağız. Peki, bunu nasıl yapacağız:   Öğreteceğimiz bilgileri: Hangi yaş gurubuna anlatacağımızı tespit edeceğiz, Öğrencinin seviyesine uygun ve öğrencinin hoşlanacağı metni bulacağız veya yazacağız, Öğrencinin yaş seviyesine uygun ve konuyu hangi yöntemle anlatacağımızı belirleyeceğiz.   Yukardaki üç madde üzerinde evde hazırlık yapıp sınıfa girersek zamandan tasarruf ederiz. Sadece zamandan değil, giyimde, yemekte, siyasette ve teknolojide de tasarruf etmeyi bilmeliyiz… Daha doğrusu hayatın her kademesinde plân ve programımızı yapacağız… Plân ve program yapmadan tasarruf edemeyiz…   Aynı günün akşamı öğrencilerden biri, internet adresime bir yazı gönderdi. İşte bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.   “Charlotte kuralı”   “Charlotte, Paris'te yaşayan çok güzel bir kız... O kadar güzel ki, sarı saçları şelaleler gibi omuzlarından kollarına dökülür. Boyu ve bacakları upuzundur.   Bir reklam ajansında, müşteri temsilcisi olarak çalışır. İyi para kazanır. Ailesi de çok varlıklıdır. Geçen yaz, Güney Fransa'daki malikânelerini, Brad Pitt-Angelina Jolie çiftine kiralamıştı. "Geldiğimde evde, hizmetlilerden başka kimse olmasın" diye tembihlemesine rağmen, Charlotte gidişini muzipçe geciktirmiş ve bu meşhur çiftle tanışmıştı.   Paris'te, bir arkadaşım beni Charlotte'un evine davet etti. Bilirsiniz, insanlar birbirlerinin hayatını merak eder, fark etmeden ve ettirmeden incelerler. Hatta benim en sevdiğim şeylerden biri, sokakta, perdeleri sonuna kadar açık evlere ve orada yaşananlara göz atmaktır...   İnsanın içi, insanlığa ısınır. Dersin ki, "Oh.... Üç aşağı beş yukarı aynı şeyler işte, ben de, böyle gözlerle incelemeye başladım, biraz önce tanıdığım bu güzel Fransız kızın hayatını. Herkesin evinden yola çıkıp, kendisine varmak mümkün. Fakat bu evde bir tuhaflık vardı. Her şeyden çok az vardı, bu evde. Gerektiği kadar vardı, fazlası yoktu… Mesela, bir şampuan bir sabun. Küvetin kenarında öyle yalnız başlarına... (Birbirleriyle uzun zamandır konuşmadıklarına eminim.) Minnacık bir dolap. İçinde birkaç elbise kazak.  Altı yedi ayakkabı. İki dvd. Beş cd. Ipod. Dört bardak, bir iki tabak. Birkaç mum. En fazla on tane kitap. Hiç ruj yok! Çantasındaymış. Zaten lipstick o da... Hayatta bazen, şaşakalırsın ya... İşte ben de şaşakaldım…    Bir yerde bir hesaba, olmazsa olmaz diye eklediğin bir kalem birdenbire, tek bir örnekle, kendini siler ya. Öyle oldu bana. Gözlerindeki silik eyerline dışında, süsü de yok bu kızın.   Peki, bu kız nasıl böyle kız oldu? Bu kız, nasıl böyle sade kaldı? Bu kız nasıl kadın oldu? Dışarıda bu kadar az şeyle, içi çok oldu? Anlayamadım. Çözemedim. Ona zaten banyosunu gördükten sonra, "Miss Simplicity" adını takmıştım hemen.   Bayan Sadelik.. Beni şaşırtan şey, aynı zamanda modellik yapacak kadar güzel ve havalı, aynı zamanda varlıklı bir kızın, bu hayat seçimine aklım ermedi…   Olağanüstü... Kendi hayatım, arı kovanı gibi başımda vızıldamaya başladı. Paris sokaklarında beni takip edip durdu bu arılar. Tek çöp bir şey alamadım. Hep sordum: "Buna gerçekten ihtiyacım var mı?" "Buna benzer, aynı işi gören bir şeyim var mı?" Sorularıma cevap ararken koca koca alışveriş merkezleri, beni kandırmak için birbirleriyle iddiaya girmiş ahtapotlar gibi üzerime gelmeye başladı…   Kaçtım, kaçtım, saklandım… Sahip olduklarımın, yarısından fazlasına ihtiyacım yoktu… Hayatı ağırlaştıran şey, mal çokluğu, seçim çokluğu... Az şey kadar güzeli yok.     Sonumuz belli. Banyoda bütün ürünler, dopdolu şişelerle birbirlerini köpürtürken, hiç giymediğimiz kazaklar, lüzumsuzca dizilmiş tshirtler, dolapta el şakası yaparken, hiç açılmamış kitaplar, kendi kendilerine konuşurken...   Biz orada olmayacağız. Üstelik onlar da boşu boşuna bizden başka kimsenin olmamış olacak. Anladınız değil mi Charlotte kuralını.”      Sözü geçenlerde yakın bir arkadaşımdan duyduğum ve sevdiğim bir sözü nakledeyim size. “Zenginlik çok şeye sahip olmak değil, az şeye ihtiyaç duymaktır.”   İnşallah Korona Virüs belası bize, az şeye ihtiyaç duymayı öğretir… Selam ve saygılarımla.
Ekleme Tarihi: 02 Nisan 2020 - Perşembe
Ahmet Yaşar Zengin (Emekli Akademisyen)

Korona Virüs ve Charlotte kuralı

2007 yılında Kastamonu Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü üçüncü sınıfında zamanı nasıl tasarruflu bir şekilde kullanacağız diye bir tartışma konusu açıldı.

 

Neticede zamanı israf etmeyeceğiz, hem de anlattığımızı çok iyi kavratacağız. Peki, bunu nasıl yapacağız:

 

Öğreteceğimiz bilgileri:

  1. Hangi yaş gurubuna anlatacağımızı tespit edeceğiz,
  2. Öğrencinin seviyesine uygun ve öğrencinin hoşlanacağı metni bulacağız veya yazacağız,
  3. Öğrencinin yaş seviyesine uygun ve konuyu hangi yöntemle anlatacağımızı belirleyeceğiz.

 

Yukardaki üç madde üzerinde evde hazırlık yapıp sınıfa girersek zamandan tasarruf ederiz. Sadece zamandan değil, giyimde, yemekte, siyasette ve teknolojide de tasarruf etmeyi bilmeliyiz… Daha doğrusu hayatın her kademesinde plân ve programımızı yapacağız… Plân ve program yapmadan tasarruf edemeyiz…

 

Aynı günün akşamı öğrencilerden biri, internet adresime bir yazı gönderdi. İşte bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.

 

“Charlotte kuralı”

 

“Charlotte, Paris'te yaşayan çok güzel bir kız... O kadar güzel ki, sarı saçları şelaleler gibi omuzlarından kollarına dökülür. Boyu ve bacakları upuzundur.

 

Bir reklam ajansında, müşteri temsilcisi olarak çalışır. İyi para kazanır. Ailesi de çok varlıklıdır. Geçen yaz, Güney Fransa'daki malikânelerini, Brad Pitt-Angelina Jolie çiftine kiralamıştı. "Geldiğimde evde, hizmetlilerden başka kimse olmasın" diye tembihlemesine rağmen, Charlotte gidişini muzipçe geciktirmiş ve bu meşhur çiftle tanışmıştı.

 

Paris'te, bir arkadaşım beni Charlotte'un evine davet etti. Bilirsiniz, insanlar birbirlerinin hayatını merak eder, fark etmeden ve ettirmeden incelerler. Hatta benim en sevdiğim şeylerden biri, sokakta, perdeleri sonuna kadar açık evlere ve orada yaşananlara göz atmaktır...

 

İnsanın içi, insanlığa ısınır. Dersin ki, "Oh.... Üç aşağı beş yukarı aynı şeyler işte, ben de, böyle gözlerle incelemeye başladım, biraz önce tanıdığım bu güzel Fransız kızın hayatını.


Herkesin evinden yola çıkıp, kendisine varmak mümkün.
Fakat bu evde bir tuhaflık vardı. Her şeyden çok az vardı, bu evde. Gerektiği kadar vardı, fazlası yoktu… Mesela, bir şampuan bir sabun. Küvetin kenarında öyle yalnız başlarına... (Birbirleriyle uzun zamandır konuşmadıklarına eminim.) Minnacık bir dolap. İçinde birkaç elbise kazak.  Altı yedi ayakkabı. İki dvd. Beş cd. Ipod. Dört bardak, bir iki tabak. Birkaç mum. En fazla on tane kitap. Hiç ruj yok! Çantasındaymış. Zaten lipstick o da... Hayatta bazen, şaşakalırsın ya... İşte ben de şaşakaldım…

 

 Bir yerde bir hesaba, olmazsa olmaz diye eklediğin bir kalem birdenbire, tek bir örnekle, kendini siler ya. Öyle oldu bana. Gözlerindeki silik eyerline dışında, süsü de yok bu kızın.

 

Peki, bu kız nasıl böyle kız oldu? Bu kız, nasıl böyle sade kaldı? Bu kız nasıl kadın oldu? Dışarıda bu kadar az şeyle, içi çok oldu? Anlayamadım. Çözemedim. Ona zaten banyosunu gördükten sonra, "Miss Simplicity" adını takmıştım hemen.

 

Bayan Sadelik.. Beni şaşırtan şey, aynı zamanda modellik yapacak kadar güzel ve havalı, aynı zamanda varlıklı bir kızın, bu hayat seçimine aklım ermedi…

 

Olağanüstü... Kendi hayatım, arı kovanı gibi başımda vızıldamaya başladı. Paris sokaklarında beni takip edip durdu bu arılar. Tek çöp bir şey alamadım. Hep sordum: "Buna gerçekten ihtiyacım var mı?" "Buna benzer, aynı işi gören bir şeyim var mı?" Sorularıma cevap ararken koca koca alışveriş merkezleri, beni kandırmak için birbirleriyle iddiaya girmiş ahtapotlar gibi üzerime gelmeye başladı…

 

Kaçtım, kaçtım, saklandım… Sahip olduklarımın, yarısından fazlasına ihtiyacım yoktu… Hayatı ağırlaştıran şey, mal çokluğu, seçim çokluğu... Az şey kadar güzeli yok.  

 

Sonumuz belli. Banyoda bütün ürünler, dopdolu şişelerle birbirlerini köpürtürken, hiç giymediğimiz kazaklar, lüzumsuzca dizilmiş tshirtler, dolapta el şakası yaparken, hiç açılmamış kitaplar, kendi kendilerine konuşurken...

 

Biz orada olmayacağız. Üstelik onlar da boşu boşuna bizden başka kimsenin olmamış olacak. Anladınız değil mi Charlotte kuralını.” 

   
Sözü geçenlerde yakın bir arkadaşımdan duyduğum ve sevdiğim bir sözü nakledeyim size. “Zenginlik çok şeye sahip olmak değil, az şeye ihtiyaç duymaktır.”

 

İnşallah Korona Virüs belası bize, az şeye ihtiyaç duymayı öğretir…

Selam ve saygılarımla.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.