İdeal ulaşılması hedeflenen, devlet de olmazsa olmazdır. İdeale ne kadar yaklaşırsanız o kadar başarılısınız demektir. Devletin de kötüsü, hatta zalimi bile olsa devletsiz olmaktan daha ileri bir durumu temsil eder. Irak, Libya, Suriye örneklerinin geçmişi ve günceline baktığınızda durumu görmek güç olmayacaktır. Bu yüzden konuyu ‘yıkıcı’ taraftan değil de ‘ıslah edici’ taraftan ele almak gerekir. Memleket için, millet için, ümmet için, hatta insanlık için; o dönemde, yaşanılan toplumda en faydalısı ne ise onun yanında yer almak gerekir.
Köstek değil destek olmak gerekir bir başka deyişle... Elbette iyiye, elbette faydalıya… Zira kötüye ve zararlıya destek-ortak olmak gibi meşru bir durum yoktur. Zira emr-bil-mağruf yanında, nehy-i anil-münker de vardır. Dille düzeltmek vardır, elle düzeltmek vardır, kalben karşı durmak vardır. Yani sadece firavunun yanında yer almamak yetmez, Musa’ya da destek olma vazifesi vardır. Kimi zaman bir adım geriye çekilmek de mücadeledir. Mevlâna öyle yapmış mesela… Moğollarla yalın kılıç savaşmamış… Hatta kimi iş birliklerine bile gitmiş; ümmeti korumak…
Cumhuriyet döneminde de yaşanmış benzer durumlar… Hilafet ilga edilip medrese ve tekkeler kapatılınca, Latin alfabelerine geçilip Kur’an alfabesi yasaklanınca; ilim ve irfan öncüleri ümmeti koruyacak yeni yöntemler aramış… Kimisi hicret etmiş, kimisi idamı göze alarak faaliyetlerini gizli yürütmüş, kimisi de idam edilmiş zaten… Bir kısmı da halkın imanını korumak için yasal çerçevenin izin verdiği ölçüde neşriyatlar yapmış, nesilleri geleceğe hazırlamış… Ömer Nasuhi BİLMEN gibi çok bilindik bir ilim ve irfan ehli Diyanet İşleri Başkanlığına kadar görevi kabul etmiş...
Durum devletler için de böyledir aslında… Almanya’yı düşünün mesela… Savaşı kaybedince mücadeleyi bırakmadı elbette… Bugünkü güçlü sanayii alt yapısının nedeni de bu zaten… Alman istihbarat teşkilatı (BND), bir ara CIA kontrolünde olsa da, en etkin istihbarat teşkilatlarından birisidir mesela… Burada bir anekdotumu da paylaşmak isterim: Yurt dışında (İslam ekonomisi ile ilgili) uluslararası bir bilimsel toplantıda henüz yirmili yaşlardaki bir Alman’ın (Bayan), İngilizce yanında Arapça da iletişim kurduğunu hatırlıyorum. Her iki dile de hâkim bir arkadaş kendisiyle daha çok da Arapça konuşarak onu sıkıştırmış (akıcı Arapça konuşmakta biraz zorlanıyordu çünkü) ve istihbarat elemanı olabileceğini söylemişti. En fazla yüz kişinin katıldığı bilimsel bir toplantıyı bile takip ediyor yani... Almanya bu iddiasından sonuç da aldı malum; 1990’da topraklarından bir kısmını (Doğu Almanya) barış yoluyla geri aldı mesela…
İleri teknoloji denince akla gelen devletlerden birisidir Almanya malum… Hatta en iyi tankları, en iyi denizaltıları hala onlar üretiyor. Avrupa Birliği vasıtasıyla Avrupa da adeta avuçlarının içerisinde… Otomobil denince dünyada ilk akla gelen ülke Almanya… Siz onları otomobil fabrikası olarak görmeyin sadece… Bu fabrikalar yüksek teknolojinin adı ve olağanüstü dönemlerde kolaylıkla silah üretebilecek altyapı ile kurulmuş (kuvvetli bir iddia olarak söylüyorum).
Bizim yakın tarihimiz de öyle değil mi… Eli-kolu bağlanmış bir devlet olarak kuruldu yüzyılın ilk çeyreğinde… Birçok açık-gizli anlaşmanın altına imza atmak zorunda kaldık. Anlaşmaların paylaşılan hükümlerine bakarsanız kapitülasyonlar kaldırıldı mesela… Benim çıkarımıma göre ise; evet bir kısmı kaldırıldı ama yenileri kondu yerine… Neden petrol-doğalgaz çıkarılamıyor sanıyorsunuz Türkiye’de… Yüzyıldır uyu(tul)yan, adeta kış uykusuna yatırılmış, derin dondurucuya konmuş, kendisine ağır bir uyku ilacı verilmiş, milletin bilinci kendisine ge(tiri)liyor.
İşte meyvelerini de vermeye başladı çok şükür... Çok dikkatli ileri adımlarla, terörün içeride bitirilmesi, yakın coğrafyadaki nüfuz alanlarının tahkim edilmesi, Rusya’ya rağmen Türk dünyası ile atılan ileri adımlar, bir kuşak bir yol gibi global projelerde kazanılan stratejik ve kilit ülke pozisyonu, kimsenin adını dahi duymadığı mavi vatan sınırlarının ilanı ve etraftaki bütün ülkeleri hizaya çekmesi, global güçlerin cesaretini kırması ve iddiası olan ülkelerin anlaşmanın yollarını araması (Mısır, BAE, İsrail, Yunanistan, Fransa, İtalya, hatta kısmen Amerika) ve daha fazlası…
Peki bütün bunlar nasıl başarıldı… Öncelikle her gecenin bir gündüzü, her yokuşun bir inişi, her zorluktan sonra bir kolaylığın olduğu, doğa kuralını ve ilahi kuralı hatırlatalım. Ama tabi somut şeyler söylememiz lazım… Bize her ne kadar kahramanlık türküleri öğretilse de yüz yılın ilk çeyreğinde yenildik ve teslim olduk işte… Üstelik siz yenilmiş ve teslim olmuşken düşman size şartlarını dayatmadan ayrılır mı hiç ülkenizden…
Denebilir ki; kurtuluş savaşı… Elbette öyle… Ama kurtuluş savaşı kaybedileni geri getirmedi ki… Bunun yerine siyasi, sosyal, hatta kültürel hayatı baştan sona dizayn etti. Hülyalara kapılan Yunan, kendisine lojistik destek kesilince o hiçbir zaman unutamayacakları ‘Küçük Asya Bozgunu’ ile kendilerini Ege’nin (o zamanki Akdeniz, şimdiki Adalar Denizi) serin sularında buldu. İngiliz çok ince ve profesyonel bir planla Yunan’ı adeta önümüze attı ve ölümü göstererek bizi sıtmaya razı etti.
Ama sıtmadan da kurtulmak gerekiyor değil mi… Siyaset sadece darbeciler ve onun arkasındaki yabancı güçler tarafından dizayn edilmiyor. İşte en son dizayn girişimi 15 Temmuz başarılı olamadı. Uzun vadeli bir strateji izlenerek, özellikle de 15 Temmuz sonrası NATO’cu ve FETÖ’cü darbeci ve işbirlikçiler (önemli ölçüde) tasfiye edildi. Bu yüzden 15 Temmuz çok önemli bir milat… Yoksa birbirine söylemedik laf bırakmayan siyasetçiler canciğer-kuzu sarması olurlar mıydı hiç…
Kısaca milletten yana olan ama birbiriyle anlaşamayan çevreler, ortak düşmanın bertaraf edilmesi için güçlerini birleştirmişlerdir. Bu birleşme (derin) devlet aklının projesidir. Kurtulmaya çalışılan da yüz yılın başında oluşturulan mandacı zihniyettir. Ama maalesef halen yasal zeminde hareket eden, hatta kendisini ‘kurucu irade’ olarak lanse eden hiç de küçümsenmeyecek bir blok, durumu tersine çevirmek için dışarıdaki işbirlikçilerle birlikte milletin aklını çelmeye çalışmaktadır. Büyük kapışma 2023 seçimlerinde yaşanacaktır. Ama merak etmeyin 2023’ü de bu derin akıl kazanacaktır. Çünkü kaybedilmesi demek manda zihniyetinin devamı, kazanılması demek ideal olmasa da ‘milli devlet’ söyleminin sözde değil, gerçekten hayata geçirilmesi demektir. Bir tık ideali ise sonraki proje…