Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

Bakalım Başkanlık Sisteminde Bir Sorun Var mı?

Önce amacı ortaya koyalım: Amaç daha güçlü, istikrarlı ve müreffeh bir Türkiye değil mi? Başkanlık ya da Cumhurbaşkanlığı sistemi güçlü hükümet ve güçlü lider demektir. Bakalım Türkiye, güçlü liderler zamanında mı yoksa koalisyon hükümetleri zamanında mı ilerlemiş...   Birkaç örnekle açıklayalım. 1950-60 döneminde tek partili güçlü bir iktidar vardı ve dönem sonunda Türkiye ekonomik ve siyasi olarak güçlenerek çıktı. O günü yaşayanların bir kısmı hala aramızda... Nasıl bir bolluk bereket yaşandığını hala anlatırlar. (Kim bilir belki de Marshall Yardımlarındandır ya da Menderes Türkiye'nin altınlarını Amerika’ya peşkeş çekmiştir-buna hala inananlar var ya… Hani Menderesi bitirmek için gençlerin kıyma makinalarından geçirildiğine inandırılmıştı bu halk! O anlamda verdim bu örnekleri...)   Sonra neler olduğunu biliyorsunuz. Bir süre sonra yeni güçlü bir lider katıldı siyaset dünyamıza: Demirel... Darbenin etkili olduğu ilk dönem değil ama darbenin etkisinin azaldığı ikinci dönemin ekonomik verileri,1950'li yıllardaki kadar olmasa da pozitif idi.   Sonra araya muhtıra girdi yine… Eleman şapkasını aldı ve gitti. Sıra koalisyon hükümetlerine gelmişti: Ve 1970'li yıllar... Türkiye'nin en netameli yılları... 70 cente muhtaç olduğumuz, en temel tüketim maddelerinin bile ancak karaborsada bulunabildiği, adeta karneyle satıldığı yıllar... Ben de hatırlıyorum az da olsa... Ve yeni bir darbe... Birkaç yıllık ara dönemden sonra güçlü bir tek parti hükümeti ve güçlü bir lider çıktı karşımıza: Özal… Özallı yılları birçoğu hatırlar. Türkiye adeta dünya ile bütünleşti bu dönemde... Hem Türkiye dünyaya açıldı hem de dünya Türkiye'yi keşfetti. Dönem sonunda ihracatımız tam beş kat artmıştı. Diğer ekonomik veriler de genel olarak benzerdi.   Sonra yeni bir fetret dönemi girdi araya: 1990’lı yıllar ve koalisyon hükümetleri... Eminim ki aramızda 90'lı yılları hatırlayanların sayısı çok daha fazladır. Terörün tavan yaptığı, enflasyonun 150'lere tırmandığı, neredeyse sabah erken kalkanın kendisini mafya ilan ettiği, devletin ancak 450 ile borçlanabildiği, siyasetin itibarının yerlerde süründüğü, başbakanların medya patronlarınca azarlandığı, mafya tarafından burunlarının kırıldığı, 28 Şubatların, kara pazartesilerin, kara çarşambaların yaşandığı, offshorezedelerin intiharlarının vaka-i adiden görüldüğü, İski skandallarının günlerce-aylarca bu ülkenin gündemini işgal ettiği, Başbakan-Cumhurbaşkanı arasında anayasa kitapçığı fırlatma polemikleri, bankaların içinin göz göre göre ve siyasilerin göz yumması altında boşaltıldığı, devlete hangi borçların bırakıldığı… Hala aklımızda. Ve nihayetinde Türkiye’nin en büyük iç ekonomik krizi olan 2001 krizi...   Peki sonra… Bütün bu siyasilerin tasfiyesi ve tekrar yeni ve tek partili güçlü hükümetler ve güçlü liderler dönemi… Bu dönemi artık bilmeyen yok aramızda... Yeni yetme gençler hariç… Zira onlar hep böyle geldiğini ve böyle gideceğini zannediyor.   Şimdi, toplu bir analiz yapalım: Türkiye'nin güçlü hükümetlerin olduğu dönemlerde çok daha mesafe aldığını, koalisyon hükümetleri zamanında yerinde saydığı veya geriye gittiği görülüyor. Lider de önemlidir ama asıl olan güçlü hükümetlerdir. Örneğin Demirel güçlü liderdi ama sürekli koalisyonla yönetmek zorunda kaldığı için Türkiye onun döneminde pek de ilerleyememiştir. 1970'li yılların liderleri de güçlü idi: Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş... Ama sonuç günü kurtarmanın ötesine geçemedi. Her ikisinin birleştiği dönemlerde yani hem tek parti iktidarı hem de güçlü liderliğin olduğu dönemlerde Türkiye adeta 'take off' yaşadı.   Parlamenter sistem de elbette başarılı olabilir. Örneğin Japonya… Öylesine kurumsallaşmış ki; başbakanın kim olduğunun neredeyse hiçbir önemi yok. İsrail ve Almanya da öyle… Maalesef birçok nedenden dolayı Türkiye’de toplumsal taban birbirinden çok farklı hedeflere yönelmiştir. Parti sayısından da bunun anlaşılması mümkündür. Bu yüzden koalisyon kurmak hem zor hem de kurulduktan sonra devam ettirmek... Türkiye’de hükümetlerin ortalama ömründen de bunu anlamak mümkündür. (1.5 yıl).   Peki, yeni sistemde ne olacak? Bir kere koalisyon diye bir şey olmayacak. En önemlisi bu... Gereksiz tartışmalar yaşanmadan, kararlar nisbi olarak hızlı bir şekilde alınacak. Güçlü liderliğe gelince; güçlü liderlerin olmadığı tek parti hükümeti olmadığı için tarihten örnek gösteremiyoruz. Ama belki de sistem oluşturuyor güçlü liderleri... Bu deneyimleri de göz ardı etmemek gerekir. Tabii karar sonuçta sizin… Koalisyon hükümetlerinin iktidar olduğu 70’li ve 90’lı yıllarda daha ileri gittiğini düşünüyorsanız, tercihinizi de ona göre kullanacaksınız elbette…
Ekleme Tarihi: 30 Ocak 2017 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

Bakalım Başkanlık Sisteminde Bir Sorun Var mı?

Önce amacı ortaya koyalım: Amaç daha güçlü, istikrarlı ve müreffeh bir Türkiye değil mi? Başkanlık ya da Cumhurbaşkanlığı sistemi güçlü hükümet ve güçlü lider demektir. Bakalım Türkiye, güçlü liderler zamanında mı yoksa koalisyon hükümetleri zamanında mı ilerlemiş...

 

Birkaç örnekle açıklayalım. 1950-60 döneminde tek partili güçlü bir iktidar vardı ve dönem sonunda Türkiye ekonomik ve siyasi olarak güçlenerek çıktı. O günü yaşayanların bir kısmı hala aramızda... Nasıl bir bolluk bereket yaşandığını hala anlatırlar. (Kim bilir belki de Marshall Yardımlarındandır ya da Menderes Türkiye'nin altınlarını Amerika’ya peşkeş çekmiştir-buna hala inananlar var ya… Hani Menderesi bitirmek için gençlerin kıyma makinalarından geçirildiğine inandırılmıştı bu halk! O anlamda verdim bu örnekleri...)

 

Sonra neler olduğunu biliyorsunuz. Bir süre sonra yeni güçlü bir lider katıldı siyaset dünyamıza: Demirel... Darbenin etkili olduğu ilk dönem değil ama darbenin etkisinin azaldığı ikinci dönemin ekonomik verileri,1950'li yıllardaki kadar olmasa da pozitif idi.

 

Sonra araya muhtıra girdi yine… Eleman şapkasını aldı ve gitti. Sıra koalisyon hükümetlerine gelmişti: Ve 1970'li yıllar... Türkiye'nin en netameli yılları... 70 cente muhtaç olduğumuz, en temel tüketim maddelerinin bile ancak karaborsada bulunabildiği, adeta karneyle satıldığı yıllar... Ben de hatırlıyorum az da olsa... Ve yeni bir darbe... Birkaç yıllık ara dönemden sonra güçlü bir tek parti hükümeti ve güçlü bir lider çıktı karşımıza: Özal… Özallı yılları birçoğu hatırlar. Türkiye adeta dünya ile bütünleşti bu dönemde... Hem Türkiye dünyaya açıldı hem de dünya Türkiye'yi keşfetti. Dönem sonunda ihracatımız tam beş kat artmıştı. Diğer ekonomik veriler de genel olarak benzerdi.

 

Sonra yeni bir fetret dönemi girdi araya: 1990’lı yıllar ve koalisyon hükümetleri... Eminim ki aramızda 90'lı yılları hatırlayanların sayısı çok daha fazladır. Terörün tavan yaptığı, enflasyonun 150'lere tırmandığı, neredeyse sabah erken kalkanın kendisini mafya ilan ettiği, devletin ancak 450 ile borçlanabildiği, siyasetin itibarının yerlerde süründüğü, başbakanların medya patronlarınca azarlandığı, mafya tarafından burunlarının kırıldığı, 28 Şubatların, kara pazartesilerin, kara çarşambaların yaşandığı, offshorezedelerin intiharlarının vaka-i adiden görüldüğü, İski skandallarının günlerce-aylarca bu ülkenin gündemini işgal ettiği, Başbakan-Cumhurbaşkanı arasında anayasa kitapçığı fırlatma polemikleri, bankaların içinin göz göre göre ve siyasilerin göz yumması altında boşaltıldığı, devlete hangi borçların bırakıldığı… Hala aklımızda. Ve nihayetinde Türkiye’nin en büyük iç ekonomik krizi olan 2001 krizi...

 

Peki sonra… Bütün bu siyasilerin tasfiyesi ve tekrar yeni ve tek partili güçlü hükümetler ve güçlü liderler dönemi… Bu dönemi artık bilmeyen yok aramızda... Yeni yetme gençler hariç… Zira onlar hep böyle geldiğini ve böyle gideceğini zannediyor.

 

Şimdi, toplu bir analiz yapalım: Türkiye'nin güçlü hükümetlerin olduğu dönemlerde çok daha mesafe aldığını, koalisyon hükümetleri zamanında yerinde saydığı veya geriye gittiği görülüyor. Lider de önemlidir ama asıl olan güçlü hükümetlerdir. Örneğin Demirel güçlü liderdi ama sürekli koalisyonla yönetmek zorunda kaldığı için Türkiye onun döneminde pek de ilerleyememiştir. 1970'li yılların liderleri de güçlü idi: Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş... Ama sonuç günü kurtarmanın ötesine geçemedi. Her ikisinin birleştiği dönemlerde yani hem tek parti iktidarı hem de güçlü liderliğin olduğu dönemlerde Türkiye adeta 'take off' yaşadı.

 

Parlamenter sistem de elbette başarılı olabilir. Örneğin Japonya… Öylesine kurumsallaşmış ki; başbakanın kim olduğunun neredeyse hiçbir önemi yok. İsrail ve Almanya da öyle… Maalesef birçok nedenden dolayı Türkiye’de toplumsal taban birbirinden çok farklı hedeflere yönelmiştir. Parti sayısından da bunun anlaşılması mümkündür. Bu yüzden koalisyon kurmak hem zor hem de kurulduktan sonra devam ettirmek... Türkiye’de hükümetlerin ortalama ömründen de bunu anlamak mümkündür. (1.5 yıl).

 

Peki, yeni sistemde ne olacak? Bir kere koalisyon diye bir şey olmayacak. En önemlisi bu... Gereksiz tartışmalar yaşanmadan, kararlar nisbi olarak hızlı bir şekilde alınacak. Güçlü liderliğe gelince; güçlü liderlerin olmadığı tek parti hükümeti olmadığı için tarihten örnek gösteremiyoruz. Ama belki de sistem oluşturuyor güçlü liderleri... Bu deneyimleri de göz ardı etmemek gerekir. Tabii karar sonuçta sizin… Koalisyon hükümetlerinin iktidar olduğu 70’li ve 90’lı yıllarda daha ileri gittiğini düşünüyorsanız, tercihinizi de ona göre kullanacaksınız elbette…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.