Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

GENOCIDE (SOYKIRIM)

Kavram nisbeten yabancı ve açıklanma gereği söz konusu... Nereden gündeme geldiğini biliyorsunuz: 24 Nisan... İşte Nisan ayındayız ve Türkiye’nin başı bir kez daha ağaracak… Yüz yıldır olduğu gibi… Bu yazının konusu bizatihi kavramın kendisi, ama devam eden değerlendirmelerimde Ermeni soykırım iddiaları ve Türkiye'nin buna dönük geçmişte geliştirdiği ve güncel politikalarını analiz etmeye çalışacağım. Elbette Türkiye’nin geçen yılki ezber bozan çıkışı... İnsanın en temel hakkı şüphesiz yaşama hakkıdır. Bu hak bugün özellikle Avrupa Birliği ve diğer Batı Avrupa ülkelerinde hukuken bile sınırlandırılamamaktadır. Bir başka deyişle bu ülkelerde hiç bir eylemin karşılığı idam cezası değildir. İnsanlar ise birbirlerinden çeşitli şekillerde farklıdır. Kadın-erkek olma yanında, özellikle; dil, din, siyasi görüş, zeka düzeyi, ten rengi ya da ırksal farklılıklar böyledir. Örneğin aslında Amerikalı diye bir ulus yoktur. ABD'de yerleşik olanlar, orijin (köken) olarak birbirlerinden farklıdırlar. Şüphesiz bu durum, din, renk hatta dil olarak da böyledir. Ancak zaman içerisinde dominant olanlar, diğerlerini marjinalleştirmişlerdir. Yahudiler için de benzer bir durum söz konusudur. Bugün % 40 kadarının İsrail'de yaşadığı kabul edilen Yahudiler, çok az bir kısmı hariç, Filistin'e başka başka yerlerden göç etmişlerdir. Aslında Yahudi diye bir millet de yoktur. Zira Yahudilik/Musevilik bir dindir. Bizde ayrı ayrı imiş gibi zannedilen bu kavram İngilizcede tek bir kelime ile ifade edilir: Jewish... Ama Yahudilikte din ve millet kavramları öylesine bütünleşmiştir ki, şimdi sadece Türk Yahudi'si, Afrika kökenli Yahudiler ya da Rus Yahudiler gibi ayırım kalmıştır. Soykırım ya da uluslar arası hukuk literatüründeki adıyla, genocide (jenosit) işte bütün bu doğal farklılıklar nedeniyle tek tek değil topluca; bir başka deyişle, bir toplumun "ortak farklılıkları" nedeniyle en temel hak olan yaşama haklarının ellerinden alınmasıdır. Devlet eliyle yürütülen ya da göz yumulan toplu ve sistematik katliamın adıdır yani... Soykırım, değişik sistematik ayırımcı politikaları içerse de asıl ve özel anlamı budur. Bir önceki aşamasının adı ise şovenizm, (ırkçılıktır). Bir başka açıdan baktığınızda da adı faşizmdir. Yani üstün ırk anlayışı... Faşizme kurban giden bir kısım Yahudilerin bizatihi bu anlayışın olduğunu unutmamak lazım. Bunlara “Siyonist” denir ama, Yahudi devleti olan İsrail’e hakim düşünce de budur. Aslında sadece bir kısım Yahudi Siyonizmi kabul etmez desek daha isabetli olur. Onlar için daha masum olan ve“ Türkçede Musevi” olarak ifade edilen kavramı kullanmak isabetli olacaktır kanaatimce… Bir grubun yok edilmesi niyetiyle grubun vazgeçilmez yaşam kaynaklarının ortadan kaldırılması düşüncesini içeren çeşitli örgütlü planlar da bu kavram kapsamı içerisinde değerlendirilmektedir. Bir başka deyişle bir ulusa ait siyasi ve toplumsal kurumların, kültürün, dilin, milli hislerin, dinin ve iktisadi varlığının tahrip edilmesi ve bu gruplara dahil kişilerin bireysel güvenlik, özgürlük, sağlık ve milli onurlarının yok edilmesini de kapsam içerisine alan görüşler vardır. Ancak böyle bir politikayı, soykırıma göre daha hafif bir insanlık suçu olan "asimilasyon" kavramıyla ifade etmek daha doğru olur diye düşünüyorum. Ne yazık ki, bu insanlık suçu tarihin çeşitli evrelerinde işlenmiştir. En bilineni Yahudi soykırımıdır. En bilinenidir ama aslında en büyüğü değildir. Zira sorun biraz da ne kadar güçlü olduğunuz ve kendinizi ne kadar ifade edebildiğinizle ilgilidir. Somutlaştıralım: Avrupalılar, Amerika kıtasını keşfettiklerinde buradaki yerlilerin yani Kızılderililerin süreç içerisinde kökünü kazıdılar. Ama kimse onları suçlamıyor. Ya da Birinci Dünya Savaşında Mısır Seydibeşir'de nasıl bir anda 15.000 Osmanlı askerinin kör edildiğinden çoğumuzun haberi bile yok. ABD II. Dünya Savaşında atom bombası kullanması da bir soykırım türü değil midir... Hem de sadece insanların ve sadece o neslin yok edilmesi değil. Bitki, hayvan ne varsa hepsi ve halen devam eden etkisi ile birlikte... Ama bunun üzerinde de durulmaz. Aynı şeyin Kafkasya’da Çerkezlere, Cezayir'de Fransızlar tarafından bu halka, Afganistan'da Sovyetler tarafından ya da Vietnam'da yine ABD tarafından yapıldığı üzerinde nedense hiç durulmaz. Daha yirmi yıl önce Ruanda ve Burundi’de Fransa ve Belçika gözetiminde 800 bin insanın hem de palalarla katledildiğinden de birçoğumuz habersiz… Kızılderili soykırımını biraz açmak istiyorum. Zira, bu en “büyük soykırım” Avrupalılar tarafından Amerika kıtasında yapılmıştır. Amerika kıtasında kalıntıları halen varlığını devam ettiren, İnka ve Aztek"ler vardı. Bir devlet bir medeniyetti bir bunlar... Amerikalıların bize anlattığı gibi yamyamlar değillerdi yani... Bir hesaplamaya göre, eğer normal bir çoğalma süreci yaşansaydı, bugün Amerika kıtasında tam altıyüz milyon kızılderili yaşıyor olacaktı. Ama sonuç ortada... Amerika bunun için tarihin hiç bir evresinde özür dilemedi. Bugün tükenmesinler diye neredeyse nesilleri koruma altına alınmış durumda... Maalesef egemen güçler bunu sürekli yapıyor. Ortada nesli tükenmiş bir Kızılderili toplumu söz konusu iken, kovboy filmlerine bakarsanız, vahşi ve saldırgan figürü temsil edenler sürekli kızılderili... Hatırlıyorum, 1980'li yıllarda bolca izlediğimiz (Neden TRT bu filmleri bize izletiyor idiyse) kovboy filmlerinde hayvan avına çıkar gibi kovboy avına çıkılır ve herkes birbirine karşı avladığı Kızılderili sayısıyla övünürdü. İspatı da kafatasları ve kafa derileri idi. Yamyamın kim olduğuna siz karar verin isterseniz... Hayvanlara karşı da aynı muamelede bulunulmuyor mu... Hepimizin kafasında örneğin köpek balıklarının ne kadar da vahşi olduğu imajı yok mu... Oysa köpek balıklarının yıllık olarak öldürdüğü insan sayısı 10'u geçmezken, insanların öldürdüğü köpek balığı ya da insana hiçbir zararı olmayan balina sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor. Hali hazırda sayısı belirsiz hayvan ve bitki türünün soyu tükenmiş durumda veya türleri tükenmesin diye koruma altında tutulmakta.... Bu durum, insanların sürekli "vahşi tüketime" sevk edilmelerinin bir sonucu değil midir... Ya da bu da bir tür soykırım olarak değerlendirilemez mi... Kaynak; batı medeniyeti… (ne kadar “medeni” olduğuna da siz karar verin). Benzer bir durum Avustralya yerlileri için de söz konusu... Avustralya yerlileri olan Aborjinler devlet zoruyla batı tarzı eğitime tabii tutuldu ve şimdi ne batılılaşabilmiş ve ne de Aborjin olarak kalmış bir nesil var bu ülkede... Avustralya Başbakanı geçtiğimiz yıllarda bu yüzden resmi olarak özür diledi. Doğal yaşam tarzını koruyan, devletin karışmadığı, oy kullanma vb gibi temel hakları olmayan küçük bir kesim kaldı sadece... O da turistlerin ilgisini çekmek için... Tahmin ettiğimizin aksine Kızılderililerde olduğu gibi, Aborjinlerde de bir "medeniyet" söz konusu... Egemen güçlerin bizde oluşturduğu algının tersine "ilkel" değiller yani... Merak edenler için dünyada bestseller arasında yer alan ve Türkçeye de çevrilen Marlo Morgan'ın "Bir Çift Yürek" adlı kitabını tavsiye ederim. Kalın değil merak etmeyin, 200 sayfa kadar... Bir hatırat, gözlem... Roman gibi anlatılmış... Gayret etseniz bir günde bile okuyabilirsiniz. II. Dünya Savaşı esnasında kıyıma uğrayan toplumlardan birisi de "Çingenelerdir" ama, doğal yaşam kültürleri nedeniyle, hiçbir zaman devlet kuramamış ve neredeyse bütün ülkelerde şehirlerde bile olsa gettolarda soyutlanmış olarak yaşayan bu topluma uygulanan gerçek soykırımdan ne kadar haberimiz var... II. Dünya Savaşı esnasında zaten sayıları az olan Çingenelerden 1 milyona yakınının katledildiği bilinmektedir. Çingenelere yönelik vahşet, unutulan soykırımlardandır. Oysa Çingenelere yapılan muamelenin Yahudilere yapılandan bir farkı yoktu. Elbette Yahudilere karşı da bu suç işlenmiştir. Hitlerin dediği gibi öldürmediği her Yahudi için ona küfredecek değiliz. Ama Yahudi soykırımına gösterilen ilgi, eğer konu insansa, Çingene soykırımına, Kızılderili soykırımına, Aborjin soykırımına, Afrikalıların daha yüz yıl öncesine kadar köle ticaretinde mal gibi alınıp satılmasına da gösterilmelidir. Çok yakın tarihte gerçekleşen, ancak insanlığın gözünden kaçırılmış diğer bir soykırım ise bir Afrika ülkesi ve geçmişte Belçika sömürgesi olan Ruanda da yaşanmıştır. Ancak herşey olup bittikten sonra olan-bitenden dünyanın haberi olmuştur. Belçika ve Fransa çok profesyonel bir şekilde katliamı dünyadan gizlemişlerdir. Elbette global güç ABD'nin katkısı olmadan olamaz. Dünyanın gözü önünde ve sadece 20 yıl önce yaşandı bu soykırım... Dikkatinizi çekmek istiyorum; Belçika'nın başkenti Brüksel aynı zamanda Avrupa Birliği'nin fiili başkenti. Demokrasilerin kutsal mabedi olan Avrupa Parlamentosu ise Strazburg'ta, Fransa'da yani...  Brüksel’in NATO merkezi olduğunu da unutmayalım. 1990'lı yıllarda Bosna'da yaşanan soykırım girişimini ve kısmi başarıyı da göz ardı etmemek gerek. Zira amaç Avrupa'da adı Müslüman olan bir avuç halkın devlet sahibi olmasının önüne geçmekti ama bu başarılamadılar... Bosna Hersek, Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülke olarak kuruldu ve şükürler olsun Osmanlının bir mirası olarak varlığını devam ettirmektedir. Elbette bunlar dışında da yakın tarihte yaşanmış olan irili-ufaklı, bildiğimiz-bilmediğimiz bu tür vahşet ve soykırımlar yaşanmıştır. Ancak ben yıl dönümü 24 Nisan olarak kabul edilen ve Birinci Dünya Savaşı esnasında ülkemizde yaşanmış olan Ermeni Soykırım iddialarından bahsetmek istiyorum. Biz ne iddia edersek edelim, o küçücük Ermenistan dünya kamuoyu önünde ülkemizi mahkum etmiştir. Bugün neredeyse bütün batılı ülkelerde Ermeni soykırımı olmadı demek bile suçtur. 24 Nisan adeta ülkemizin kabusudur. Öyle oldu ya da olmadı, ama algı kesinlikle öyle olduğuna dair. Demoklesin kılıcı gibi sürekli tepemizde sallanıyor. Bu konu ile ilgili daha detaylı bilgileri sonraki yazımızda ele alacağız inşaalah.
Ekleme Tarihi: 30 Mart 2015 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

GENOCIDE (SOYKIRIM)

Kavram nisbeten yabancı ve açıklanma gereği söz konusu... Nereden gündeme geldiğini biliyorsunuz: 24 Nisan... İşte Nisan ayındayız ve Türkiye’nin başı bir kez daha ağaracak… Yüz yıldır olduğu gibi… Bu yazının konusu bizatihi kavramın kendisi, ama devam eden değerlendirmelerimde Ermeni soykırım iddiaları ve Türkiye'nin buna dönük geçmişte geliştirdiği ve güncel politikalarını analiz etmeye çalışacağım. Elbette Türkiye’nin geçen yılki ezber bozan çıkışı...

İnsanın en temel hakkı şüphesiz yaşama hakkıdır. Bu hak bugün özellikle Avrupa Birliği ve diğer Batı Avrupa ülkelerinde hukuken bile sınırlandırılamamaktadır. Bir başka deyişle bu ülkelerde hiç bir eylemin karşılığı idam cezası değildir. İnsanlar ise birbirlerinden çeşitli şekillerde farklıdır. Kadın-erkek olma yanında, özellikle; dil, din, siyasi görüş, zeka düzeyi, ten rengi ya da ırksal farklılıklar böyledir. Örneğin aslında Amerikalı diye bir ulus yoktur. ABD'de yerleşik olanlar, orijin (köken) olarak birbirlerinden farklıdırlar. Şüphesiz bu durum, din, renk hatta dil olarak da böyledir. Ancak zaman içerisinde dominant olanlar, diğerlerini marjinalleştirmişlerdir. Yahudiler için de benzer bir durum söz konusudur. Bugün % 40 kadarının İsrail'de yaşadığı kabul edilen Yahudiler, çok az bir kısmı hariç, Filistin'e başka başka yerlerden göç etmişlerdir. Aslında Yahudi diye bir millet de yoktur. Zira Yahudilik/Musevilik bir dindir. Bizde ayrı ayrı imiş gibi zannedilen bu kavram İngilizcede tek bir kelime ile ifade edilir: Jewish... Ama Yahudilikte din ve millet kavramları öylesine bütünleşmiştir ki, şimdi sadece Türk Yahudi'si, Afrika kökenli Yahudiler ya da Rus Yahudiler gibi ayırım kalmıştır.

Soykırım ya da uluslar arası hukuk literatüründeki adıyla, genocide (jenosit) işte bütün bu doğal farklılıklar nedeniyle tek tek değil topluca; bir başka deyişle, bir toplumun "ortak farklılıkları" nedeniyle en temel hak olan yaşama haklarının ellerinden alınmasıdır. Devlet eliyle yürütülen ya da göz yumulan toplu ve sistematik katliamın adıdır yani... Soykırım, değişik sistematik ayırımcı politikaları içerse de asıl ve özel anlamı budur. Bir önceki aşamasının adı ise şovenizm, (ırkçılıktır). Bir başka açıdan baktığınızda da adı faşizmdir. Yani üstün ırk anlayışı... Faşizme kurban giden bir kısım Yahudilerin bizatihi bu anlayışın olduğunu unutmamak lazım. Bunlara “Siyonist” denir ama, Yahudi devleti olan İsrail’e hakim düşünce de budur. Aslında sadece bir kısım Yahudi Siyonizmi kabul etmez desek daha isabetli olur. Onlar için daha masum olan ve“ Türkçede Musevi” olarak ifade edilen kavramı kullanmak isabetli olacaktır kanaatimce…

Bir grubun yok edilmesi niyetiyle grubun vazgeçilmez yaşam kaynaklarının ortadan kaldırılması düşüncesini içeren çeşitli örgütlü planlar da bu kavram kapsamı içerisinde değerlendirilmektedir. Bir başka deyişle bir ulusa ait siyasi ve toplumsal kurumların, kültürün, dilin, milli hislerin, dinin ve iktisadi varlığının tahrip edilmesi ve bu gruplara dahil kişilerin bireysel güvenlik, özgürlük, sağlık ve milli onurlarının yok edilmesini de kapsam içerisine alan görüşler vardır. Ancak böyle bir politikayı, soykırıma göre daha hafif bir insanlık suçu olan "asimilasyon" kavramıyla ifade etmek daha doğru olur diye düşünüyorum.

Ne yazık ki, bu insanlık suçu tarihin çeşitli evrelerinde işlenmiştir. En bilineni Yahudi soykırımıdır. En bilinenidir ama aslında en büyüğü değildir. Zira sorun biraz da ne kadar güçlü olduğunuz ve kendinizi ne kadar ifade edebildiğinizle ilgilidir. Somutlaştıralım: Avrupalılar, Amerika kıtasını keşfettiklerinde buradaki yerlilerin yani Kızılderililerin süreç içerisinde kökünü kazıdılar. Ama kimse onları suçlamıyor. Ya da Birinci Dünya Savaşında Mısır Seydibeşir'de nasıl bir anda 15.000 Osmanlı askerinin kör edildiğinden çoğumuzun haberi bile yok. ABD II. Dünya Savaşında atom bombası kullanması da bir soykırım türü değil midir... Hem de sadece insanların ve sadece o neslin yok edilmesi değil. Bitki, hayvan ne varsa hepsi ve halen devam eden etkisi ile birlikte... Ama bunun üzerinde de durulmaz. Aynı şeyin Kafkasya’da Çerkezlere, Cezayir'de Fransızlar tarafından bu halka, Afganistan'da Sovyetler tarafından ya da Vietnam'da yine ABD tarafından yapıldığı üzerinde nedense hiç durulmaz. Daha yirmi yıl önce Ruanda ve Burundi’de Fransa ve Belçika gözetiminde 800 bin insanın hem de palalarla katledildiğinden de birçoğumuz habersiz…

Kızılderili soykırımını biraz açmak istiyorum. Zira, bu en “büyük soykırım” Avrupalılar tarafından Amerika kıtasında yapılmıştır. Amerika kıtasında kalıntıları halen varlığını devam ettiren, İnka ve Aztek"ler vardı. Bir devlet bir medeniyetti bir bunlar... Amerikalıların bize anlattığı gibi yamyamlar değillerdi yani... Bir hesaplamaya göre, eğer normal bir çoğalma süreci yaşansaydı, bugün Amerika kıtasında tam altıyüz milyon kızılderili yaşıyor olacaktı. Ama sonuç ortada... Amerika bunun için tarihin hiç bir evresinde özür dilemedi. Bugün tükenmesinler diye neredeyse nesilleri koruma altına alınmış durumda...

Maalesef egemen güçler bunu sürekli yapıyor. Ortada nesli tükenmiş bir Kızılderili toplumu söz konusu iken, kovboy filmlerine bakarsanız, vahşi ve saldırgan figürü temsil edenler sürekli kızılderili... Hatırlıyorum, 1980'li yıllarda bolca izlediğimiz (Neden TRT bu filmleri bize izletiyor idiyse) kovboy filmlerinde hayvan avına çıkar gibi kovboy avına çıkılır ve herkes birbirine karşı avladığı Kızılderili sayısıyla övünürdü. İspatı da kafatasları ve kafa derileri idi. Yamyamın kim olduğuna siz karar verin isterseniz...

Hayvanlara karşı da aynı muamelede bulunulmuyor mu... Hepimizin kafasında örneğin köpek balıklarının ne kadar da vahşi olduğu imajı yok mu... Oysa köpek balıklarının yıllık olarak öldürdüğü insan sayısı 10'u geçmezken, insanların öldürdüğü köpek balığı ya da insana hiçbir zararı olmayan balina sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor. Hali hazırda sayısı belirsiz hayvan ve bitki türünün soyu tükenmiş durumda veya türleri tükenmesin diye koruma altında tutulmakta.... Bu durum, insanların sürekli "vahşi tüketime" sevk edilmelerinin bir sonucu değil midir... Ya da bu da bir tür soykırım olarak değerlendirilemez mi... Kaynak; batı medeniyeti… (ne kadar “medeni” olduğuna da siz karar verin).

Benzer bir durum Avustralya yerlileri için de söz konusu... Avustralya yerlileri olan Aborjinler devlet zoruyla batı tarzı eğitime tabii tutuldu ve şimdi ne batılılaşabilmiş ve ne de Aborjin olarak kalmış bir nesil var bu ülkede... Avustralya Başbakanı geçtiğimiz yıllarda bu yüzden resmi olarak özür diledi. Doğal yaşam tarzını koruyan, devletin karışmadığı, oy kullanma vb gibi temel hakları olmayan küçük bir kesim kaldı sadece... O da turistlerin ilgisini çekmek için... Tahmin ettiğimizin aksine Kızılderililerde olduğu gibi, Aborjinlerde de bir "medeniyet" söz konusu... Egemen güçlerin bizde oluşturduğu algının tersine "ilkel" değiller yani... Merak edenler için dünyada bestseller arasında yer alan ve Türkçeye de çevrilen Marlo Morgan'ın "Bir Çift Yürek" adlı kitabını tavsiye ederim. Kalın değil merak etmeyin, 200 sayfa kadar... Bir hatırat, gözlem... Roman gibi anlatılmış... Gayret etseniz bir günde bile okuyabilirsiniz.

II. Dünya Savaşı esnasında kıyıma uğrayan toplumlardan birisi de "Çingenelerdir" ama, doğal yaşam kültürleri nedeniyle, hiçbir zaman devlet kuramamış ve neredeyse bütün ülkelerde şehirlerde bile olsa gettolarda soyutlanmış olarak yaşayan bu topluma uygulanan gerçek soykırımdan ne kadar haberimiz var... II. Dünya Savaşı esnasında zaten sayıları az olan Çingenelerden 1 milyona yakınının katledildiği bilinmektedir. Çingenelere yönelik vahşet, unutulan soykırımlardandır. Oysa Çingenelere yapılan muamelenin Yahudilere yapılandan bir farkı yoktu. Elbette Yahudilere karşı da bu suç işlenmiştir. Hitlerin dediği gibi öldürmediği her Yahudi için ona küfredecek değiliz. Ama Yahudi soykırımına gösterilen ilgi, eğer konu insansa, Çingene soykırımına, Kızılderili soykırımına, Aborjin soykırımına, Afrikalıların daha yüz yıl öncesine kadar köle ticaretinde mal gibi alınıp satılmasına da gösterilmelidir.

Çok yakın tarihte gerçekleşen, ancak insanlığın gözünden kaçırılmış diğer bir soykırım ise bir Afrika ülkesi ve geçmişte Belçika sömürgesi olan Ruanda da yaşanmıştır. Ancak herşey olup bittikten sonra olan-bitenden dünyanın haberi olmuştur. Belçika ve Fransa çok profesyonel bir şekilde katliamı dünyadan gizlemişlerdir. Elbette global güç ABD'nin katkısı olmadan olamaz. Dünyanın gözü önünde ve sadece 20 yıl önce yaşandı bu soykırım... Dikkatinizi çekmek istiyorum; Belçika'nın başkenti Brüksel aynı zamanda Avrupa Birliği'nin fiili başkenti. Demokrasilerin kutsal mabedi olan Avrupa Parlamentosu ise Strazburg'ta, Fransa'da yani...  Brüksel’in NATO merkezi olduğunu da unutmayalım.

1990'lı yıllarda Bosna'da yaşanan soykırım girişimini ve kısmi başarıyı da göz ardı etmemek gerek. Zira amaç Avrupa'da adı Müslüman olan bir avuç halkın devlet sahibi olmasının önüne geçmekti ama bu başarılamadılar... Bosna Hersek, Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülke olarak kuruldu ve şükürler olsun Osmanlının bir mirası olarak varlığını devam ettirmektedir.

Elbette bunlar dışında da yakın tarihte yaşanmış olan irili-ufaklı, bildiğimiz-bilmediğimiz bu tür vahşet ve soykırımlar yaşanmıştır. Ancak ben yıl dönümü 24 Nisan olarak kabul edilen ve Birinci Dünya Savaşı esnasında ülkemizde yaşanmış olan Ermeni Soykırım iddialarından bahsetmek istiyorum. Biz ne iddia edersek edelim, o küçücük Ermenistan dünya kamuoyu önünde ülkemizi mahkum etmiştir. Bugün neredeyse bütün batılı ülkelerde Ermeni soykırımı olmadı demek bile suçtur. 24 Nisan adeta ülkemizin kabusudur. Öyle oldu ya da olmadı, ama algı kesinlikle öyle olduğuna dair. Demoklesin kılıcı gibi sürekli tepemizde sallanıyor. Bu konu ile ilgili daha detaylı bilgileri sonraki yazımızda ele alacağız inşaalah.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.