Artık dershaneler kapatıldı. Eski haliyle bu kurumların faaliyet yasal olarak yürütmesi mümkün değil... Ekonomik sakıncası yanında esas sakıncası siyasi ve sosyal idi… Zira sektörde tekel oluşsa da önemli bir ekonomik döngü söz konusu idi. Aynen geçmişte yasal faaliyet yürüten kumarhanelerin "ekonomik bir getiri" sağlamasına rağmen başka sakıncaları göz önüne alınarak kapatılmış olması gibi...
Dershanelerin bu şekilde kapatılması ilk bakışta bilindik ekonomi ilkelerine aykırı gözüküyor. Kapitalist iktisadi düşünce para getiren şeyleri, çeşitli sosyal sakıncası olsa da, ekonomiye katmayı-potansiyelini kullanmayı önemsemektedir. Elbette bir takım önlemler alarak… Mesela Amerika’da kumar sektörünün yerleşim yerlerine çok uzak bir yerde, çölün ortasındaki Las Vegas’ta faaliyet göstermesine izin vermiştir. Vergi cennetleri ve kıyı bankacılığı (offshore- Ofşor ) olarak da bilinen kara para aklama merkezleri de bu ülkelerin kontrolündedir. Ama geniş nüfusun yaşadığı bölgelerde değil… Gözden ırak yerlerde, okyanusların ortasındaki adalarda, ya da çoğu kimsenin adını-sanını duymadığı bağımsız (!) ada ülkelerinde… Offshore; ana kıtadan uzak yer anlamındadır zaten…
Devletler ya da devleti o anda temsil eden hükümetler elbette sadece siyasi bir figür değildir. Devlet ya da hükümetlerin en önemli görevlerinden birisi de ekonomik refahı sağlamak ve yaymaktır. Bu, günümüzde piyasa koşullarına bırakılsa da piyasanın her zaman dengeyi sağlayamadığı, sağlıklı işleyebilmesi için de bir takım doğrudan devlet müdahalelerinin gerekliliği ya da en azından yasal ve kurumsal alt yapının ve denetleyici ve düzenleyici kurumların oluşturulması bakımından görevleri olduğu kabul edilir. Regulasyon diye de isimlendirilir. En son et fiyatlarının yükselmesini dengelemek için devletin piyasaya girmesi böyledir mesela… Eskilerde buna, anlamı biraz farklı olsa da, narh denirmiş…
Ekonomide kısaca "tekelleşme" denilen şey bu tür düzenlemelerin olmaması ya da yeterince etkin işletilememesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Devletler bunlara karşı çeşitli üst kurullar oluştururlar. Örneğin bizdeki rekabet kurulu ya da özelleştirme üst kurulu bu amaca dönük faaliyet yürütür. Bunun uluslararası temsilcisi de OECD'dir. Piyasa ekonomisinin vazgeçilmezi olan "rekabet"in işlevselliğinin devamı son derece önemlidir. Devletler bunu sağlamak için örneğin özelleştirme yapıldığında rekabeti bozucu bir sonuca yol açmayacak çözüm ararlar.
Tekelleşmeye bazen piyasanın kendisi de neden olabilir. Örneğin ABD'de Bill Gates'in Microsoft firması piyasaya öylesine hâkim olmuştu ki, mahkeme firmayı bir takım hizmetlerini rakiplerine açma zorunluluğu getirdi. Tekelleşmenin uluslararası örneği ise Çin'dir. Çin üretim ve dağıtım politikasındaki etkinliği nedeniyle birçok ülkede iç piyasaları çökertti. Dünya da, her bir devlet de kendisi açısından önlem alma gereği hti. Çünkü rekabetin amacı tekel oluşmasına karşı, birden fazla firmanın daha kalitelisini daha ucuza üretmesini sağlamaktır. Ancak bütün rolün piyasaya bırakılması kapitalizmin ruhu (her şeye tek başına sahip olma) gereği bu mümkün olamamaktadır. Baksanıza milyarlarca telefonda sadece iki adet (android, ios) yazılım var. Ya da başka yazılımlar varsa bile son derece kısıtlı bir piyasaya sahip… Bir başka açıdan bakarsak hadiseye; serbest piyasa aslında sadece bir ütopya…
Türkiye'de dershanelerde de böyle bir süreç yaşanmıştır. Uygulanan strateji (aslında bu sadece piyasa koşullarıyla da ilgili değildir) neredeyse bütün rakipleri yok etmiştir. Çin'in dünya piyasalarını işgal ettiği gibi bu sektör adeta işgale uğramış, tekelleşmiş, hatta tek sesli bir hal almıştır. Bir firma görüntüsü olmadığı için de klasik yöntemlerle dengelenememiştir. Piyasada tekelleşmeye yol açan bilindik yapı, diğer kolları vasıtasıyla siyaseti de dizayna kalkışınca zecri tedbirlerle te'dip zorunluluk olmuştur. Güçlenen Çin süreç içerisinde ülkelerin işlerine karışmaya başlar, tehdit eder ya da işgale kalkışırsa "ekonomik ilkelerin" rafa kaldırılmasına kimse itiraz edemez. Yaşanan bundan ibarettir efendim...