Bugün dünyada politik ya da ekonomik çoğulculuk varmış gibi lanse edilmekle birlikte gerçekte bunlar aynı odaktan idare edilmektedir. Zira politikada da, ekonomide de batı değerleri standartmış gibi gösterilmekte, bu değerlere uyulmaması ‘sapma’ olarak değerlendirilmektedir. Batı değerlerinin en önemli temsilcisi olan Avrupa Birliği katılım şartları; ekonomik, siyasi ve sosyal olarak Avrupa değerlerine sahip olmayı zorunlu kılmaktadır. Siyasi kriter olarak çerçevesini kendisinin çizdiği; demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık hakları gibi standartları, ekonomik kriter olarak da; işleyen ve rekabetçi bir piyasa ekonomisinin varlığı... şart koşmaktadır.
Elbette ilk bakışta ‘bunda ne var ki’ denebilir. İşin esasında kendi içerisinde tutarlıdır da… Oysa insanlığın kültürel birikimi çoğulculuk adı altında yok edilmektedir. Bunu da sahip olduğu güçlü propaganda araçları vasıtasıyla ve ikna ederek yapmakta, yani bir anlamda beyin yıkama, ya da beyine nüfuz etmek vasıtasıyla yürütmektedir. Bildiğim kadarı ile psikolojide buna ‘şartlandırma’ denmektedir. Bu ikna gücüne öylesine önem vermektedir ki; neredeyse her ülkede bu değerleri onlar adına ölümüne savunan, diğerlerinin tartışılmasına bile tahammül gösteremeyen, birçoğu da (onlar adına) zaten iktidar olan yapılanmalar vardır. Bir ileri adım olarak bu değerleri yerel değerlerle uyumlu bir şekilde sunmak (muhafazakarlık) bile endişeyle karşılanmaktadır. Bu anlamda sekülarizm, yerel değerle öyle ya da böyle ilişkisi olan entegre muhafazakarlığı, uzun vadede kendisine tehdit olarak algılamaktadır. Geçmişte ülkemizde bir miktar güçlenen halk tabanlı partilerin kapatılması böyle bir anlayışın sonucu idi.
Burada önemli bir yanılgı bunun mesela Türkiye için FETÖ'den ibaret olduğunu ve alt edildiğini zannetmektir. FETÖ bunun deşifre olmuş olanı... Henüz deşifre olmamış, bilenin-görenin bildiği-gördüğü, ama önüne konan kutsal figürler nedeniyle, ya da çeşitli korku-endişe nedeniyle sesini çıkaramadıkları da var. Üstelik daha az tehlikeli olmayan… FETÖ’yü şimdi deşifre olduğu için konuşabiliyoruz ama hatırlayın o dönemde kimse kolay kolay karşısına alamazdı. Herhangi bir şekilde kazara cesaret göstermeniz, kapınızın çalınması için bir bahane olmanın ötesine geçemezdi. Şimdikiler de böyle...
Batıyı bir türlü anlayamadık... Oyalanmamız için önümüze konan 'demokrasi', 'insan hakları' vb kavramların ya da halk iradesinin çocuğa verilen emzikten bir farkı yok... Nitekim seçimle gelmiş Venezüella ya da Türkiye'deki veya Mısır'daki liderleri diktatörlükle, tek adamlıkla rahatlıkla suçlarken ya da darbeleri desteklerken hiç bir beis görmez.
'İnsanlığın' kökünü kurutan, kendi oluşturduğu değerleri kimi zaman savaş açarak başka ülkelere ihraç eden, son yirmi yılda sırf bu sebepten on milyondan fazla insanın ölümüne neden olan, kim bilir kaç ülkeyi işgal eden... Batı içimizden devşirdiği ve kutsallaştırdığı besleme işbirlikçiler eliyle sömürüsüne yeni bir yöntem buluyor daima...
Bir kişi düşünün ki; zorbalıkla başkalarının malına el koymuş, karşı gelenleri öldürmüş, kalanları köleleştirmiş... Biz de ona özeniyoruz. Demokrasi de insan hakları da serbest piyasa da batının çıkarlarına hizmet ettiği sürece ve ölçüde muteberdir. İşte 'Batı' bunun adı…