Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

DOĞU TÜRKİSTAN

Doğu Türkistan ve Doğu Türkistan’a ilişkin meseleler ortalama insanımızın yüzeysel hatta kulaktan dolma bilgilere sahip olduğu bir konu... Sözgelimi Filistin konusundaki duyarlılığın Doğu Türkistan hakkında da olduğu söylenemez.   Duyarlı kesimler var elbette... Bir de Doğru Türkistan diasporası var; Türkiye’de dünyada... Zira Çin’in baskısından ve ölüm tehdidinden endişe duyan önemli miktarda insan maalesef öz vatanından ayrılmak zorunda kalmıştır. Yaşadıkları toplumda iddia ve davaları, hatta kültürleri ile ilgili kamuoyu oluşturmaya çalışan ve konuyu dünyanın dikkatine sunma çabası içerisindeki “anavatanı dışında yaşayan azınlıktaki toplumlar” uluslararası hukukta diaspora ya da kopuntu olarak isimlendirilmektedir. En bilineni Yahudi diasporasıdır. Her ne kadar yaygın olarak diaspora dense de biz hicret merkezli ‘muhacir’ kelimesini kullanalım. Zira hicret geri dönüş için ve Allah rızası içindir. Diaspora, mülteci ya da sığınmacı gibi kavramlar modern dünyanın önümüze koyduğu kavramlardır ve birçok diğerlerinde olduğu gibi yanıltıcıdır.     Batı Türkistan da Doğu Türkistan da Çin ve Sovyet yayılmacılığının ve çekişmesinin kurbanı olmuştur. Çeşitli zamanlarda toparlanıp kısa süreli ve bölgesel bağımsızlıklar elde edilmiş olsa da nihai olarak bu bağımsızlık hareketleri inkıtaya uğramıştır. 1991’deki bağımsızlık Batı Türkistan bakımından nisbi iyileşme anlamına geliyorsa da, Doğu Türkistan için aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Ancak mücadele ruhu sönmüş de değildir. Doktora sürecini birlikte takip ettiğimiz Doğu Türkistanlı bir arkadaşımız bize birinci ağızdan kimi bilgileri paylaşmıştı. Kendisi de muhacirdi zira… (ama sanırım şu anda kendisi Türkiye’de değil). Onun bize verdiği bilgilerden birisi de Doğu Türkistan’ın “içeride”, Tibet’in ise “dışarıda” güçlü olduğu yönünde idi.     Dalay Lama’yı yıllardır duyarız malum… (Not: Dalay Lama bir isim değil, Budizm’de veya Budizm’in bir yorumu olan Lamaizm’de bir mertebedir ya da ruhani liderliğe verilen isimdir. Mevcut Dalay Lamanın adı Tenzin Gyasto olup 14. Dalai ya da Dalay Lama olarak Hindistan’da sürgünde yaşamaktadır). Dalay Lama Tibet’in lideridir. Son dönemlerde ismini duyduğumuz Uygur lider ise Rabia Kadir’dir. Rabia Kadir’le birlikte Uygur sorunu daha bir uluslararası hal almış ve ‘dışarıda’ da güç kazanmış izlenimi vermektedir ama, bu ‘uluslararasılaşma’ kendi içerisinde önemli soru işaretleri barındırmaktadır. Zira; konuyu uluslararası platforma taşıyan Uygurlardan ziyade Amerika’dır. Bunun ne anlama geldiğinden bahsedeceğiz. Doğu Türkistan da, (1.665.000) Tibet de (1.228.000) coğrafi olarak Türkiye’den (780.000) büyük iki ülkedir ve her ikisi de İkinci Dünya Savaşından sonra (sırasıyla 1949 ve 1951) bir bütün olarak Çin tarafından işgal ve ilhak edilmiştir.     Tabi Türkiye’nin bu devasa sorunla ilgilenmiyor olması düşünülemez. Ama her sorun kendi bünyesinde farklı zorlukları barındırmaktadır. Çözüm çabaları da öyle… Sözgelimi konu Kıbrıs olunca gerek coğrafi yakınlık gerek Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar gerekse de muhatabın büyüklüğü-gücü ve Kıbrıs’ın eski bir Osmanlı toprağı olması gibi nedenler askeri müdahaleye varacak kadar ileri adım atmayı mümkün kılabilmektedir. Filistin sorunu yine kendi içerisindeki çok sayıda haklı sebebe binaen insanımızın ilgisini çekebilmektedir. Filistinlilerin artık bütün dünya tarafından kabul edilmiş mazlum bir halk olması, İsrail’in hukuk tanımazlığı, bölgesel yakınlık, eski Osmanlı toprağı olması, Filistin’de yaşayanların önemli ölçüde Müslüman olmaları ve elbette Mescid-i Aksa gibi müslümanlar açısından kutsal bir beldenin işgal altında olması duyarlılığı katlamaktadır. Doğu Türkistan elbette kadim bir Türk yurdu ve İslam beldesidir. Kaşgar gibi Türk tarihi açısından çok da önemli bir şehir bu ülke sınırları içerisinde yer almaktadır. Konuştukları Türkçe Anadolu Türkçesine belki Azeri lehçesinden bile daha yakındır. Ama kendi içerisinde barındırdığı değişkenleri nedeniyle Doğu Türkistan konusu elbette farklı bir strateji izlenmesini gerekli kılmaktadır. Bu yüzden ev sahipliği yapsa da Türkiye ile Çin arasındaki ilişkiler çeşitli zamanlarda ülkemizde yaşayan Doğu Türkistanlıları ya da bu davaya sahip çıkanları hayal kırıklığına uğratabilmektedir. Bir de elbette Çin yanlısı Maoistler vardır ki; onlar Doğu Türkistanlıları ‘ayrılıkçı’ olarak nitelendirmektedir.     Elbette bütün bunlar Türkiye’nin davaya ihanet ettiği anlamına gelmez. Çeşitli cephelerde DAEŞ bayrağı altında karşımıza çıkan Doğu Türkistan kökenliler nasıl bize Doğu Türkistanlıların ihaneti sayılamazsa; Türkiye’nin uzun-vadeli bir strateji ile zamana yaydığı bu mesele; belki bağımsızlık olmasa da önemli bir rahatlamaya yardımcı olacaktır. Konuya ilişkin strateji ile ilgili bilgileri de sonraki yazılarda ele alalım.  
Ekleme Tarihi: 21 Haziran 2021 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

DOĞU TÜRKİSTAN

Doğu Türkistan ve Doğu Türkistan’a ilişkin meseleler ortalama insanımızın yüzeysel hatta kulaktan dolma bilgilere sahip olduğu bir konu... Sözgelimi Filistin konusundaki duyarlılığın Doğu Türkistan hakkında da olduğu söylenemez.

 

Duyarlı kesimler var elbette... Bir de Doğru Türkistan diasporası var; Türkiye’de dünyada... Zira Çin’in baskısından ve ölüm tehdidinden endişe duyan önemli miktarda insan maalesef öz vatanından ayrılmak zorunda kalmıştır. Yaşadıkları toplumda iddia ve davaları, hatta kültürleri ile ilgili kamuoyu oluşturmaya çalışan ve konuyu dünyanın dikkatine sunma çabası içerisindeki “anavatanı dışında yaşayan azınlıktaki toplumlar” uluslararası hukukta diaspora ya da kopuntu olarak isimlendirilmektedir. En bilineni Yahudi diasporasıdır. Her ne kadar yaygın olarak diaspora dense de biz hicret merkezli ‘muhacir’ kelimesini kullanalım. Zira hicret geri dönüş için ve Allah rızası içindir. Diaspora, mülteci ya da sığınmacı gibi kavramlar modern dünyanın önümüze koyduğu kavramlardır ve birçok diğerlerinde olduğu gibi yanıltıcıdır.

 

 

Batı Türkistan da Doğu Türkistan da Çin ve Sovyet yayılmacılığının ve çekişmesinin kurbanı olmuştur. Çeşitli zamanlarda toparlanıp kısa süreli ve bölgesel bağımsızlıklar elde edilmiş olsa da nihai olarak bu bağımsızlık hareketleri inkıtaya uğramıştır. 1991’deki bağımsızlık Batı Türkistan bakımından nisbi iyileşme anlamına geliyorsa da, Doğu Türkistan için aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Ancak mücadele ruhu sönmüş de değildir. Doktora sürecini birlikte takip ettiğimiz Doğu Türkistanlı bir arkadaşımız bize birinci ağızdan kimi bilgileri paylaşmıştı. Kendisi de muhacirdi zira… (ama sanırım şu anda kendisi Türkiye’de değil). Onun bize verdiği bilgilerden birisi de Doğu Türkistan’ın “içeride”, Tibet’in ise “dışarıda” güçlü olduğu yönünde idi.

 

 

Dalay Lama’yı yıllardır duyarız malum… (Not: Dalay Lama bir isim değil, Budizm’de veya Budizm’in bir yorumu olan Lamaizm’de bir mertebedir ya da ruhani liderliğe verilen isimdir. Mevcut Dalay Lamanın adı Tenzin Gyasto olup 14. Dalai ya da Dalay Lama olarak Hindistan’da sürgünde yaşamaktadır). Dalay Lama Tibet’in lideridir. Son dönemlerde ismini duyduğumuz Uygur lider ise Rabia Kadir’dir. Rabia Kadir’le birlikte Uygur sorunu daha bir uluslararası hal almış ve ‘dışarıda’ da güç kazanmış izlenimi vermektedir ama, bu ‘uluslararasılaşma’ kendi içerisinde önemli soru işaretleri barındırmaktadır. Zira; konuyu uluslararası platforma taşıyan Uygurlardan ziyade Amerika’dır. Bunun ne anlama geldiğinden bahsedeceğiz. Doğu Türkistan da, (1.665.000) Tibet de (1.228.000) coğrafi olarak Türkiye’den (780.000) büyük iki ülkedir ve her ikisi de İkinci Dünya Savaşından sonra (sırasıyla 1949 ve 1951) bir bütün olarak Çin tarafından işgal ve ilhak edilmiştir.

 

 

Tabi Türkiye’nin bu devasa sorunla ilgilenmiyor olması düşünülemez. Ama her sorun kendi bünyesinde farklı zorlukları barındırmaktadır. Çözüm çabaları da öyle… Sözgelimi konu Kıbrıs olunca gerek coğrafi yakınlık gerek Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar gerekse de muhatabın büyüklüğü-gücü ve Kıbrıs’ın eski bir Osmanlı toprağı olması gibi nedenler askeri müdahaleye varacak kadar ileri adım atmayı mümkün kılabilmektedir. Filistin sorunu yine kendi içerisindeki çok sayıda haklı sebebe binaen insanımızın ilgisini çekebilmektedir. Filistinlilerin artık bütün dünya tarafından kabul edilmiş mazlum bir halk olması, İsrail’in hukuk tanımazlığı, bölgesel yakınlık, eski Osmanlı toprağı olması, Filistin’de yaşayanların önemli ölçüde Müslüman olmaları ve elbette Mescid-i Aksa gibi müslümanlar açısından kutsal bir beldenin işgal altında olması duyarlılığı katlamaktadır.

Doğu Türkistan elbette kadim bir Türk yurdu ve İslam beldesidir. Kaşgar gibi Türk tarihi açısından çok da önemli bir şehir bu ülke sınırları içerisinde yer almaktadır. Konuştukları Türkçe Anadolu Türkçesine belki Azeri lehçesinden bile daha yakındır. Ama kendi içerisinde barındırdığı değişkenleri nedeniyle Doğu Türkistan konusu elbette farklı bir strateji izlenmesini gerekli kılmaktadır. Bu yüzden ev sahipliği yapsa da Türkiye ile Çin arasındaki ilişkiler çeşitli zamanlarda ülkemizde yaşayan Doğu Türkistanlıları ya da bu davaya sahip çıkanları hayal kırıklığına uğratabilmektedir. Bir de elbette Çin yanlısı Maoistler vardır ki; onlar Doğu Türkistanlıları ‘ayrılıkçı’ olarak nitelendirmektedir.

 

 

Elbette bütün bunlar Türkiye’nin davaya ihanet ettiği anlamına gelmez. Çeşitli cephelerde DAEŞ bayrağı altında karşımıza çıkan Doğu Türkistan kökenliler nasıl bize Doğu Türkistanlıların ihaneti sayılamazsa; Türkiye’nin uzun-vadeli bir strateji ile zamana yaydığı bu mesele; belki bağımsızlık olmasa da önemli bir rahatlamaya yardımcı olacaktır. Konuya ilişkin strateji ile ilgili bilgileri de sonraki yazılarda ele alalım.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.