Çanakkale Savaşına müttefik ordularda savaşan askerlerden bir kısmı; o dönem İngiliz sömürgesi olan Hindistan’dan getirilmişti. Propaganda şöyle idi; Türkler kâfir oldu, hilafeti kurtarmaya gidiyoruz… Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın İngilizlerle mücadele ettiği çok önemli yerlerden birisi de Yemen’di. Osmanlı Aden körfezini İngilizlere kaptırmak istemiyordu. Zira bu bölgenin İngilizlere geçmesi Mekke ve Medine’ye tehditti. İngilizler Yemenlilerin beynine öylesine nüfuz etmişti ki; herhangi bir şekilde yakalayıp öldürmek istedikleri Osmanlı askerinin son isteğini bile yerine getirmiyorlardı. İki rekât namaz kılma talebine verilen cevap; siz müslüman mısınız da namaz kılacaksınız şeklinde idi. (Böyle bir tavrın geçmişe dayalı mezhebi nedeni ve Osmanlı’nın hilafetini kabul etmemekle de ilgisi vardır. İngilizler de bunu keşfetmiş ve kullanmışlardır. Zira Yemen’deki Şii-Zeydi inançtakilerin iddiası, kendilerinin peygamber soyundan oldukları ve hilafetin kendilerine ait olduğu yönünde idi. Bu yüzden Osmanlılara ‘sarıklı kâfir’ bile diyenler vardı).
Yemen cephesi Osmanlının ne kadar kayıp verdiği bile açıklanamayan cephesi idi. Çok az geri dönen oldu. ‘Burası Huş’tur, yolu yokuştur, giden gelmiyor bu ne iştir’ türküsü bir Yemen türküsüdür. O kadar Anadolu yiğidi can vermiş ki; yerliler hala ‘Makbaratül- Etrak’ yani Türk mezarlığı kavramını kullanırlar buralar için… Benzer bir durum Şerif Hüseyin için de söz konusudur. Birinci Dünya Savaşı esnasında Hicaz bölgesinde İngilizlerle yaptığı işbirliğini ve sonra iktidardan alaşağı ederek Kıbrıs’ta göz hapsinde pişmanlıklar içerisinde öldüğünü de biliyorsunuz.
Birinci Dünya Savaşında İstanbul'u işgal edip Osmanlıyı saf dışı bırakmayı ve yaptıkları gizli anlaşma ile (Sykes Picot) Osmanlı topraklarını aralarında pay etmeyi planlayan müttefikler, Çanakkale'de sert bir direnişle karşılaşmışlar, Osmanlıyı saf dışı bırakamadıkları gibi, müttefikleri Rusya da Bolşevik devriminin etkisiyle savaştan çekilmek zorunda kalmıştı. Ağır kayıplarla yüzün geri dönmelerine rağmen savaşın komutanı Churchill şöyle demişti; "evet İstanbul'a giremedik, ama biz de onların domurcuklarını kopardık..." Bunun ne anlama geldiği ileriki yıllarda daha iyi anlaşıldı. Zaten düşük olan okuma yazma oranı, on binlerle ifade edilen gencin de kaybedilmesi ile bir şekilde kurulan yeni devlet adeta çöl ortasında bırakılmıştı.
İlk bakışta 15 Temmuz darbe (ya da işgal) girişiminin başarısız olduğu söylenebilir elbette... Ama geride onulmaz yaralar bıraktı. Öncelikle kavramlar kirletildi. Cemaat kavramı kirletildi, hocaefendi kavramı kirletildi, imam kavramı kirletildi, himmet kavramı kirletildi. Orta sınıf müslümanların İslam’a bakışı zayıflatıldı. Bu insanlar tedirgin edildi ve İslam'dan soğutuldu. Evet darbeyi başaramadılar ama uzun vadeli planlarını hayata geçirme konusunda son derece başarılılar. Sonucun Birinci Dünya Savaşı gibi olmaması için çok dikkatli olmak gereklidir. Zira Osmanlı tarihe gömüldükten, misyonu bittikten sonra Çanakkale'nin kazanılmasının çok fazla bir anlamı kalmıyor.
Sözü getireceğim yer orasıdır ki; bizim saftirik FETÖ'cüler, bugünün birinci sırasındaki emperyalisti Amerika'nın 'kendi adamları eliyle' Müslümanlığı kurtaracağına inanıyor. Adam (sözün gelimi böyle diyorum) 15-20 senedir darül-küfürde yaşıyor, kendisine bir misyon verilmiş, bu ülke vasıtasıyla İslam toplumunu dizayn etmek istiyor, darbe yapmaya kalkacak kadar gücü ele geçirmiş, ama FETÖ kalıntıları yine de bu şer güçle birlikte organize ettikleri darbe ile İslam’ı kurtaracaklar öyle mi... Amerika... Büyük Şeytan... Baş emperyalist... Sömürgeci... Bölgede çıkarlarından başka hesabı olmayan, İsrail'i her ne pahasına olursa olsun destekleyen... Planına çomak sokanı affetmeyen Amerika İslam’ı kurtaracak öyle mi... Bu insan hakikaten keşfi güç bir varlık…
Kavramların yıpratılması-kirletilmesi; diğerlerinin sorgulanmasına vesile olması bakımından faydalı oldu. Öncelikle belirtelim ki sorun kavramda değil, kavramın içini dolduranlarda... Daha doğrusu dolduramayanlarda... Sonuçta 'kirletilen' yani itibarsızlaştırılan bir şeyden bahsediyoruz. Bir başka deyişle temiz olan bir şey hak etmeyenlerin elinde anlam kaymasına yol açıyor. Şimdi örneğin Fethullah kelimesi kirlendi diye iyi mi oldu diyeceğiz. Şaban adı itibarsızlaştı diye artık çocuklarımıza Şaban koymayacak mıyız (bu arada koymuyoruz zaten). Esed ya da Es'ad da öyle... Yine örneğin, Esmaül-Hüsna'dan 'Nasır' kelimesi Mısır'da geçmişte, AbdülFettah (Sisi) günümüzde kirletildi diye vaz mı geçeceğiz. Yarın müslüman kelimesi itibarsızlaştırıldığında ki İslamofobi ile zaten itibarsızlaştırılıyor, Müslümanlıkla aramıza mesafe mi koyacağız. Ya da DAEŞ Efendimizin mührünü bayrak olarak kullanıyor diye, onu artık kabullenmeyecek miyiz… Böyle yaparsak tam da onların isteğine hizmet etmiş olmaz mıyız... Ortalıkta hoca ve efendi vasıflarını hak edenler yok değil... Yerli yerince kullanılırsa sorun ortadan kalkar… Biraz feraset lütfen…