Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

Akıl Dincilerinin Akılsızlığı

Malum; geçen hafta içerisinde bir tartışma yaşandı. Doğrusu vücut kimyamı ve ruh sağlığımı önemsediğim için izlemedim bile… Ama konuyu ve şahsı bildiğimden; uzun zamandır (baştan beri değil) böyle bir iddiası olduğundan haberdardım zaten. İddiayı biliyorsunuzdur; Kur’an ayetleri Allah kelamı değil, peygamberin kendisine vahyedilenden bize ilettiği şeyler… Peygamber, yani bir beşer sözü… Peygamber de bir insan olduğuna göre, nefsine göre, değilse bile o toplumun ihtiyacına, konjonktüre ve de dönemin şartlarına uygun söylemiştir!.. Daha açıkçası Kur’an ayetleri o güne ve o topluma dairdir, dolayısıyla da günümüzde geçerli değildir. Ne’uzü billah!..   Tabi mevzu bahis zat yalnız değil… Geçmişi çok daha eskilere dayansa da Muhammed Abduh, Cemalettin Afgani, Reşit Rıza gibi kişilerin öncülük ettiği, ‘islamcılık’ olarak bilinen ve esasen İngilizlerin kurduğu reformist bir hareket… Gerçekten de dönemin konjonktürü ve oluşturulmaya çalışılan din algısına da uygun bir düşünce akımı… Öyle ya; din akıl dini değil mi…(!) İslam toplumu öyle ya da böyle sosyolojik ve siyasi bir realite olarak geri kalmışlık sendromu yaşar ve bunun yani kendi günahının altında ezilirken ve de batı, aklını kullanarak almış başını gitmişken; bu geri kalmışlığın nedeni başka ne olabilir ki!..   Malum şahıs konuyu tek kaynakçılardan da ileri (!) aşamaya taşıyor. Tek kaynakçıların yine de Allah kelamı olarak kabul ettikleri Kur’an burada bir beşer sözüne dönüşüveriyor zira... Kimbilir; belki de irtibatlıdırlar. Konuya baştan beri itiraz edenler sıranın bir gün Kur’an’a da geleceğini söylüyordu zaten…   Kur'an bize ulaşan en mütevatir haberdir. Yani milyonlarca güvenilir ve inançlı insan Kur'an'ın bize gelen nüshasının şahidi... O dönemden yazılı nüshası da var zaten... Yani elimizdeki mushafın asrı saadette indirilen nüshadan bir farkı yok. Bu konuda uyandırılması başarılmış bir şüphe de yok zaten...   Tabi buradan bir şüphe uyandırılamayınca, kafalarda soru işareti oluşturacak başka iddialar atılıyor ortaya... Nitekim Kur'an'da pek çok yerde peygamberin bir 'beşer' olduğu geçiyor. Buna itiraz eden de yok zaten... Peki beşer nisyan ile ma'lül müdür... Elbette... O zaman bir beşer olan Muhammed peygamber (onların diliyle ifade ettim) neden yanılmış-unutmuş olmasın... Dolayısıyla elimizdeki nüsha gerçekten o dönemdeki nüsha olsa bile bu Allah'ın peygambere vahyettiği ayetleri değil, peygamberin ondan anladığı… Peygamber de bir insan olduğuna, dolayısıyla hata yapabileceği-unutabileceğine göre, (haşa ve kella elbette) Kur'an Allah sözü değildir (!) Böylesine bir konunun düşünce özgürlüğü, ifade hürriyeti gibi safsatalarla izahı Fransa’daki peygambere hakarete itirazı suç sayan düzenlemeden bir farkı yok. Üstelik hani vardır ya; temel haklar referanduma sunulamaz diye; itikad da tartışmaya kapalıdır.   Malum şahsın ilminin ne kadar yeterli olduğu bir yana; hüküm vermek ilmin ötesinde bir husustur haddi zatında… Buradaki ilmin de öylesine değil, müctehit düzeyinde olması gerekir. Bunun anlamı sadece klasik temel metinleri değil günceli, güncel işleyişi de bilmenin gerekli olduğudur. İşin esasında bu da yetmez. Söz gelimi faizle ilgili bir hususta hüküm verebilmek için iktisat bilmeniz gerekir. Faize konu olan işlemin mahiyetini de...   İslam'ın hükümlerini günün ihtiyaçlarına göre yeniden yorumlayabilecek ferasete de sahip olmalısınız... Feraset mü'minde olan yitik bir maldır. Beş duyu ile anlaşılacak, gözle görülen ve hissedilen bir şey de değildir. İrfanidir, marifetullah'la yani Allah'ı tanıma ilmiyle ilgili bir konudur. Bu yüzden ilim ehli hüküm verirken imanı başının üstünde her an uçacak bir kuş gibi düşünürmüş… Bir şekilde hüküm verdiklerinde de 'en iyisini Allah bilir' diyebilmişlerdir.   Sözün özü şu ki; İslam ne öyle eline kitabı alanın hüküm vereceği bir din, ne de Kur'an sadece zahiri ilimle ve tek başına beyin fonksiyonları (sadece zekâ anlamındaki akıl, yani dar anlamlı akıl) kullanılarak izah edilebilecek bir kitap... Bizatihi Kur'an kalple düşünmekten bahseder (22/46). Meseleyi beş duyuya indirgediğinizde; makul gelmeyen şeyleri de kendinizce makul çizgiye taşırsınız... Öyle ya; makul akla (sadece beyin fonksiyonları esas alınarak tanımlanan) uygun olmayan bir şey Allah kelamı da olamaz (!), peygamber sözü de... Olsa bile o güne ve o topluma dairdir (!) Öyle değil mi ama!...
Ekleme Tarihi: 08 Aralık 2020 - Salı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

Akıl Dincilerinin Akılsızlığı

Malum; geçen hafta içerisinde bir tartışma yaşandı. Doğrusu vücut kimyamı ve ruh sağlığımı önemsediğim için izlemedim bile… Ama konuyu ve şahsı bildiğimden; uzun zamandır (baştan beri değil) böyle bir iddiası olduğundan haberdardım zaten. İddiayı biliyorsunuzdur; Kur’an ayetleri Allah kelamı değil, peygamberin kendisine vahyedilenden bize ilettiği şeyler… Peygamber, yani bir beşer sözü… Peygamber de bir insan olduğuna göre, nefsine göre, değilse bile o toplumun ihtiyacına, konjonktüre ve de dönemin şartlarına uygun söylemiştir!.. Daha açıkçası Kur’an ayetleri o güne ve o topluma dairdir, dolayısıyla da günümüzde geçerli değildir. Ne’uzü billah!..

 

Tabi mevzu bahis zat yalnız değil… Geçmişi çok daha eskilere dayansa da Muhammed Abduh, Cemalettin Afgani, Reşit Rıza gibi kişilerin öncülük ettiği, ‘islamcılık’ olarak bilinen ve esasen İngilizlerin kurduğu reformist bir hareket… Gerçekten de dönemin konjonktürü ve oluşturulmaya çalışılan din algısına da uygun bir düşünce akımı… Öyle ya; din akıl dini değil mi…(!) İslam toplumu öyle ya da böyle sosyolojik ve siyasi bir realite olarak geri kalmışlık sendromu yaşar ve bunun yani kendi günahının altında ezilirken ve de batı, aklını kullanarak almış başını gitmişken; bu geri kalmışlığın nedeni başka ne olabilir ki!..

 

Malum şahıs konuyu tek kaynakçılardan da ileri (!) aşamaya taşıyor. Tek kaynakçıların yine de Allah kelamı olarak kabul ettikleri Kur’an burada bir beşer sözüne dönüşüveriyor zira... Kimbilir; belki de irtibatlıdırlar. Konuya baştan beri itiraz edenler sıranın bir gün Kur’an’a da geleceğini söylüyordu zaten…

 

Kur'an bize ulaşan en mütevatir haberdir. Yani milyonlarca güvenilir ve inançlı insan Kur'an'ın bize gelen nüshasının şahidi... O dönemden yazılı nüshası da var zaten... Yani elimizdeki mushafın asrı saadette indirilen nüshadan bir farkı yok. Bu konuda uyandırılması başarılmış bir şüphe de yok zaten...

 

Tabi buradan bir şüphe uyandırılamayınca, kafalarda soru işareti oluşturacak başka iddialar atılıyor ortaya... Nitekim Kur'an'da pek çok yerde peygamberin bir 'beşer' olduğu geçiyor. Buna itiraz eden de yok zaten... Peki beşer nisyan ile ma'lül müdür... Elbette... O zaman bir beşer olan Muhammed peygamber (onların diliyle ifade ettim) neden yanılmış-unutmuş olmasın... Dolayısıyla elimizdeki nüsha gerçekten o dönemdeki nüsha olsa bile bu Allah'ın peygambere vahyettiği ayetleri değil, peygamberin ondan anladığı… Peygamber de bir insan olduğuna, dolayısıyla hata yapabileceği-unutabileceğine göre, (haşa ve kella elbette) Kur'an Allah sözü değildir (!)

Böylesine bir konunun düşünce özgürlüğü, ifade hürriyeti gibi safsatalarla izahı Fransa’daki peygambere hakarete itirazı suç sayan düzenlemeden bir farkı yok. Üstelik hani vardır ya; temel haklar referanduma sunulamaz diye; itikad da tartışmaya kapalıdır.

 

Malum şahsın ilminin ne kadar yeterli olduğu bir yana; hüküm vermek ilmin ötesinde bir husustur haddi zatında… Buradaki ilmin de öylesine değil, müctehit düzeyinde olması gerekir. Bunun anlamı sadece klasik temel metinleri değil günceli, güncel işleyişi de bilmenin gerekli olduğudur. İşin esasında bu da yetmez. Söz gelimi faizle ilgili bir hususta hüküm verebilmek için iktisat bilmeniz gerekir. Faize konu olan işlemin mahiyetini de...

 

İslam'ın hükümlerini günün ihtiyaçlarına göre yeniden yorumlayabilecek ferasete de sahip olmalısınız... Feraset mü'minde olan yitik bir maldır. Beş duyu ile anlaşılacak, gözle görülen ve hissedilen bir şey de değildir. İrfanidir, marifetullah'la yani Allah'ı tanıma ilmiyle ilgili bir konudur. Bu yüzden ilim ehli hüküm verirken imanı başının üstünde her an uçacak bir kuş gibi düşünürmüş… Bir şekilde hüküm verdiklerinde de 'en iyisini Allah bilir' diyebilmişlerdir.

 

Sözün özü şu ki; İslam ne öyle eline kitabı alanın hüküm vereceği bir din, ne de Kur'an sadece zahiri ilimle ve tek başına beyin fonksiyonları (sadece zekâ anlamındaki akıl, yani dar anlamlı akıl) kullanılarak izah edilebilecek bir kitap... Bizatihi Kur'an kalple düşünmekten bahseder (22/46). Meseleyi beş duyuya indirgediğinizde; makul gelmeyen şeyleri de kendinizce makul çizgiye taşırsınız... Öyle ya; makul akla (sadece beyin fonksiyonları esas alınarak tanımlanan) uygun olmayan bir şey Allah kelamı da olamaz (!), peygamber sözü de... Olsa bile o güne ve o topluma dairdir (!) Öyle değil mi ama!...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.