Para, makam, hırs, kin, nefret... Kalbe sokulan put ve pisliklerdir. Bunlardan temizlenmeyen kalbe Allah sevgisi girmez. Mal ve makam düşkünlüğü insanların kahir ekseriyetini aldattı da gönül-kalp gözlerini kör etti ve ahir ömrünü (ahiret hayatını) kaybetti. Bakınız hangileri o seküler değerler: özgürlük, bireyselcilik, rekabet, kar... Hatta ve hatta insan hakları, demokrasi, hukuk devleti, kapitalizm... Avrupa Birliği, Batı... Hayatımızın ne kadar merkezinde değil mi?
Batı, insan hayatında Allah’ın yerinin olmadığı varsayımına dayanan bir medeniyettir. Allah’ın hükmü ortadayken Allah’ın hükmü besbelliyken ilk akıl yürüten iblisti; ‘ben ondan daha hayırlıyım’ dedi. Allah'ın emrine karşı 'aklını' kullandı yani… Müslüman için sınırları Allah koyar… Aklın sınırını da… En temel ayrıştırma noktalarından birisidir bu…
Karşı karşıya olduğumuz en ciddi terör modernizmdir. Bulaşıcı bir virüs olarak çağın hastalığı-tabusudur. Zira batı medeniyeti tarafından ‘zihin kontrolü’ yöntemiyle İslam toplumuna dayatılmıştır. Yarınını düşünmeyen, ar-edep bilmeyen, okumayan ama izleyen, düşünmeyen, manipüle edilen gençlik, dışarıdan bir işaretle (gezide olduğu gibi) sokağa dökülen gençlik böyle peydah oldu. Bir vazife kaygısı olmayan, ‘kim var’ dendiğinde sağına soluna bakmadan ‘ben varım’ diyebilen bir gençlik değil yani...
Din terakkiye mani değildir elbette, ama acaba yaşadığımız mı ilerleme… Öylesine evrildi ki zihnimiz, iğdiş edildi adeta ve işlevsiz bırakıldı… Din artık sosyal hayatımızda hiç bir şeye mani değil zira... Hayatımızdaki yeri de köşe-bucak…
Her şey biz yaşarken oldu, Her şey gözümüzün önünde cereyan etti. Her şey sürekli pompalanan Avrupa Birliği sürecinde yaşandı. Eski zamanda da öyleydi, şimdi de öyle… Farkında olmadığımız şey o ki; batı medeniyeti sigarasını yakmak için coğrafyayı yakmaktan çekinmez... Medeniyetimizin kodlarını kendi ellerimizle teslim ettik onlara…
Müslüman bütün yaşam şekillerine saygılı filan değildir... Emri bir maruf nehyi anil-münkerin olduğu bir dinde böyle bir şey nasıl mümkün olabilir ki... Adeta emri bil-ma’ruf, nehyi anilmünkeri olmayan bir dine inanıyoruz. Bütün bunlar batı tipi özgürlükle girdi hayatımıza… Yukarıda saydığımız yeni kutsallarla... Oysa elle, dille müdahale gerekir. Konu tabii ki de imanla ilişkilidir. Bir başka deyişle batı değerleriyle anlaşılamaz.
Kimin ne dediği de önemli olmamalıdır. Zira kınayanın kınamasından korkulmaz. Günaha-harama da saygı filan duyulmaz. Bugün gençliğin enerjisi içi boş şeylerle berhava ediliyor. Bakınız neye ihtiyacımız var; (altı değer)
Adalet… Herkese ve her zaman… Hakkı-haklıyı savunmak ve onun yanında yer almak... Kim olduğu hiç de önemli olmamalıdır. Bizim taraftan ya da karşı taraftan gibi ayırımlar son derece sakattır.
Sabır... Sabır bir zafiyet değil, bir mücadele şekli, "sonuç alma" sanatıdır. Dünyanın süsüne karşı boyun eğmemektir. Sabır bir tehdit gördüğümüzde pozisyonumuzu korumaktır. Sabır özellikle de güçlüyken ihtiyacımız olan şeyin adıdır.
Cihat... Düşmanı hatırlatır. İç (nefis) ve dış düşmanı… DAEŞ vasıtasıyla batılılar bu kavramı da kirlettiler… Kimilerinin iddia ettiği gibi ne sadece küçük (kıtal) ne de sadece büyük (nefis)… Her ikisi de ve her zaman…
Kanaat... Kanaat kapitalist kışkırtmalara kanmamaktır. Bizim için itibar; gösteriş ya da marka değildir bir başka deyişle... En azla yetinmektir. Sahip olduğunu terk edebilmektir.
İffet... Toplumsal hafızamızdan çok oldu çıkalı...
Ve edep; yani haddini bilmek… Büyükler ne için söyledi sizce; Edep Ya Hu… diye...