Bundan önceki iki yazımızda Amerika’nın İkinci Dünya Savaşından sonra dünyada kurduğu düzen ve bu düzeni muhafaza için oluşturduğu dolara dayalı ekonomik gücü ve askeri kabiliyetlerinden bahsettik. Çok önemli olan medya gücünden de bahsedeceğiz ama, şimdi biraz zaafları üzerinde duralım.
Öncelikle bilinmelidir ki; Amerikalı diye bir millet yoktur. Çeşitli şekillerde tanımlansa da millet esasen ortak kader birliğini temsil eder. Kimi zaman aynı etnisiteden, kimi zaman aynı dinden olmak, kimi zaman da aynı ideolojiden beslenmek millet olmak bakımından belirleyicidir. Çıkar birliği ise milleti değil geçici birliktelikleri ifade etmek için kullanılır. Şimdiki Amerikalılık, güç ve zenginlikle ilgili olup, geçici ve köksüzdür. Nitekim 2008 sonrası yaşanan ekonomik krizde California gibi görece daha zengin kimi eyaletler bağımsız olmayı bile gündemlerine taşıdılar.
Amerika kapitalizmin, yani sermaye ve zenginliğin merkezi ama sorunları da bir o kadar büyük; içeride ve dışarıda… En fazla evsiz bu ülkede yaşıyor mesela… En fazla suç da bu ülkede işleniyor. Herkeste silah var ve sıklıkla da cinayet işlenmektedir. Sağlık sistemi önemli ölçüde özel sigortaya dayanıyor. Parası olana ve parası oranınca hizmet veriyor yani… Bir başka deyişle kapitalizm gibi o da vahşi... Zencisinin ayrı, İrlanda kökenlisinin ayrı, Yahudisinin ayrı, Hispanik olanın ayrı, Kızılderilisinin ayrı bir derdi-kuyruk acısı var.
Yeni bir Yahudi soykırımı Amerika’da işlenirse çok da şaşırmamak lazım. Çünkü 6-7 milyon Yahudi bu ülkede her şeyin sahibi ve onlara rağmen alınabilen herhangi bir karar yok. Hatırlarsanız Obama döneminde Netanyahu sözde dünyanın en güçlü adamına yani Amerikan başkanına rağmen gelmiş ve Senatoda konuşmuştu. Yahudilerin, Yahudi lobisinin Amerika’da ne kadar güçlü olduğuna siz karar verin artık… Niçin soykırım olur diyorum biliyor musunuz? Almanya’da da Hitler öncesi her şeyin sahibi onlardı. Ve bir gün bütün kirli çamaşırlar ortaya döküldü ve olanlar oldu.
Bir de elbette her geçen zaman katmerlenerek büyüyen ve göstere göstere işlenen cinayetler var; kültür cinayetleri, hukuk cinayetleri, iç savaş ve darbe cinayetleri, işgal cinayetleri… Sizin anlayacağınız artık mızrak çuvala sığmıyor, yani Amerikan propagandası ya da rüyası artık o kadar da etkili değil… Dünya buna bileniyor ve Amerika’nın karşısındakiler hiç de öyle küçümsenecek cinsten değil. Dünya Amerika’dan da büyük, beşten de…
Bütün bunlar şu an itibariyle Amerika’nın gücünden bir şey eksiltmiyor gibi gözükebilir. Ama çok yakın tarihte yaşanmış olanlar, bunu yalanlıyor. Bahsedeceğim şey Amerika’nın Kore ve Vietnam yenilgileri de değil… Adeta elini kolunu sallayarak girdiği (1979) Afganistan'dan on yıl sonra hiçbir şey elde edemeden döndüğünde, Sovyetler glastnost ve perestroikayka ile kavşamıştı bile… Şimdi de Amerika 11 Eylül’ü bahane ederek girdiği Afganistan’ı 20 yıl sonra Taliban’a bırakarak çekilmek zorunda hti kendisini... Desteklediği yönetimin ayakta kalmasını da kimse beklemiyor. Şimdiden kaybetmeye başladı zaten… Sovyetler Amerika’dan daha az güçlü değildi nitekim... Ve dağıldı işte…
Çember Amerika için daralıyor bir başka deyişle… Önce geçmişteki sadık müttefiki İran’ı kaybetti. Öyle ya da böyle; İran dostu değil artık… Şimdilerde yine geçmişteki sadık müttefiki Türkiye’yi kaybediyor. Stratejik müttefiklik filan kâğıt üzerinde… Biden’in başkan yardımcısıyken gelip bir ton yalanına kimsecikler inanmadı. Niyetini de başkan adayıyken ortaya koymuştu zaten... 15 Temmuz sadece FETÖ’yü değil, Amerika’yı da açık etti. Nitekim Yunanistan’a kaçan o helikopterde darbeyi organize eden Amerikalı subaylar ve istihbaratçılar vardı.
Türkiye 20 yıldır niçin silahlanıyor sasıyorsunuz. Ve S-400’ün kime karşı edinildiğini taraflar gayet iyi biliyor. S-400’ün de yerli-milli savunma sanayii ürünlerinin de gerçekte kendisine ve müttefiklerine yönelik olduğunu Türkiye gibi Amerika da gayet iyi bilmektedir. Yüzde yetmişleri aşan yerli ve milli silah sanayiini engelleyemiyor olmasının yanında, 15 Temmuz öncesi-sonrası NATO’cu ve FETÖ’cü komuta kademesinin tasfiye nedeniyle içeriden bilgi alamıyor olmasının rahatsızlığını yaşamaktadır. Dolayısıyla Türkiye ‘kanadı’ kendisi bakımından en azından yaralıdır.
Ekonominin salt savunma sanayiine bağlanmasını doğru bulmuyorum ama, bir ülkenin bağımsızlığının-egemenliğinin oranının buna bağlı olduğu da ortadadır. Söz gelimi her şeyi satın alan Körfez ülkeleri ya da Suud ne kadar bağımsızdır. Ya da bu alanda yüzde 20’lerden, yüzde 70’leri geçen Türkiye için egemenliğini de bu yüzdelere dayandığını söylesek hiç de yanlış olmaz. Elbette böyle bir ölçüm tekniği yok, ama geçmişte Marmara’nın dışında tatbikat bile yapamayan Türkiye’nin bugün Amerika’nın arka bahçesi saydığı Venezüella konusunda dahi politika üretiyor olması, Libya’nın dibimiz ve bizim toprağımız-insanımız olduğunu keşfetmiş olmamız, Akdeniz’de adeta yedi düvelin karşımıza dikilmiş olmasına rağmen ve muhtemelen uluslararası anlaşmaların bilinmeyen hükümleri çerçevesinde yasak olan petrol-doğalgaz aramalarının sonuç vermiş olması, bölge politikalarının biz olmadan belirlendiği dönemlerin geride kalması gibi pek çok husus işte mevzubahis konu ile ilgilidir. Her zaman kötülerin kazandığı günlerin geride kaldığına da şahit olacağız biiznillah…