Önce sözü sahibine teslim edelim; Kıbrıs görüşmeleri yapılırken kendine has üslubu ile seslenmişti Meclise Necmettin Erbakan; “Efendim Amerika'nın hoşuna gitmezmiş... Bana ne Amerika’dan, bana ne Amerika’dan! Amerika mı bizi yönetecek (...) Bırakın bu safsataları…” Laf aramızda; ‘bana ne Amerika’dan’ diyebilmekle, ‘dünya beşten büyüktür’ deme arasında mantıksal bir fark da yoktur.
Efendim Trump 20 Ocak’ta göreve başlamış… Bunun bir haber değeri yok muymuş? Hepimiz de biliyorduk zaten bu tarihte başlayacağını… Bu anlamda haber değeri de yok aslında... Göreve başlayan sanki ABD başkanı değil de bizim başkanımız... Hangi kanalı zaplasam hepsi canlı yayındaydı neredeyse... Aslında bu bir bilinçaltı yansımasıdır. Daha açık deyimle geçen yüzyılın ilk çeyreğinde zihinlerimize kazınmış olan 'mandacılığın' doğal bir yansımasıdır. Son 10-15 yıldır bu zihniyetle hesaplaşmada epeyce mesafe aldık ama demek ki kat ‘edeceğimiz çok daha fazla mesafe var önümüzde... Toplumsal hafızamızı resetleyip yeniden kurgulama işlemini başaramadığımızın bir fotoğrafından başka bir şey değil olup bitenler...
Her ne kadar resmi tarih öyle anlatmasa da geçen yüz yılın ilk çeyreğinde bu millet bağımsızlığını filan kazanmadı, tam tersine kaybetti. Bu; bütün devlet kurumlarına, bu kurumlar vasıtasıyla halkın geneline sirayet etti. Bağımsızmış gibi gözüken, içerisine kapalı, batı ile birlikte hareket eden, neredeyse hiç bir stratejik kararın altına imza atamayan, bir nevi içişlerinde özerk ama dış işlerinde bağımlı fakat resmileştirilmemiş ya da resmileştirildiği halde açıklanmamış bir devlet yapısından bahsediyorum. Zaten de öyle olmadı mı?.. Bağımsızlığın sembolü kurumlar birer birer ilga edildi. Bu kültüre dair ne varsa aşağılandı, horlandı, yasaklandı. Bu toplumun kültürünü temsil etme iddiasında olanlar ya ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar, ya idam edildiler ya da hapislerde çürütüldüler. Veya büyük riskler alarak faaliyetlerini gizli yürüttüler. İstiklal şairi Mehmet Akif bile duramadı bu ülkede olan biteni görünce... Vefatına yakın döndüğünde ise cenazesine üç-beş kişi dışında kimsecikler sahip çıkmadı. Halkın bir kısmı da resmi söylemi benimsedi; birçoğu olan-bitenden habersiz ve iyi niyetli olarak... Kimisi de statükodan beslendi. Böylece toplumda bir ikilik ortaya çıktı. Bir tarafta devletin resmi ideolojisinden beslenenler, bir tarafta ise aşağılanan, horlananlar… Zaman içerisinde bu ikilik kullanıma elverişli hale geldi ve bu ülke üzerinde uzun vadeli hesapları olanlarca şiddete dönüştürüldü. Kimi zaman sağ-sol, kimi zaman Alevi-Sünni, kimi zaman TürKürt...
Elbette Amerika global bir güçtür. Türkiye içerisinde de uzantıları var. Yukarıda bahsettiğimiz mandacı zihniyetin, bu kesimlerin kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş olmasıdır sorun... Evet Trump sıra dışı bir figür. Politikasını da İslam düşmanlığı üzerine kurgulamıştır. Bunda şaşırtıcı bir şey yok aslında... Çünkü bütün ABD başkanları İslam düşmanıdır zaten... Trump’ın farkı bunu açık bir şekilde dillendiriyor olmasıdır. Bu aslında kötü bir şey de değildir. Hani derler ya İslam dünyası Ebu Cehil’ den bu tarafa ilk defa bir kâfir gördü diye... Onun gibi bir şey... Şimdiye kadar 'dostumuz' olanlar çok mu açtı Türkiye'nin önünü... Bilinçli Müslümanların bunu (bütün ABD başkanları İslam düşmanı olduğu gerçeğini) bir veri olarak kabul etmesi gerekir zaten... Amerika'da politikanın ana omurgasında bir değişiklik olmaz. ABD başkanları istese de bunu yapamaz. Zira müesses nizam buna izin vermez. Israr ederse de Kennedy’nin kaderini paylaşır. Ayrıca ana omurgada değişiklik olsa da bu bizim lehimize olacak değildir ki...
Elbette bölgede, ülkemizde eli olan bu global ahtapotun ne yaptığını takip etmemiz gerekir. Ama tabirimi mazur görün Amerika başkanının ne diyeceğini ağzı açık izlemek, satır aralarını okunmaya çalışılmak genlere sirayet etmiş mandacı zihniyetten başka bir şey değildir… Rusya televizyonları vermiş midir mesela… Ya da Çin televizyonları… İngiltere veya diğer Avrupa Birliği devletleri vermiş olabilir elbette… Zira İngiltere dış politikasını özellikle de II. Dünya Savaşından sonra ABD’ye endekslemiştir. Bu yüzden stratejik bir karar alarak Avrupa Birliğinden bile çıkmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinin de Amerika’ya rağmen yapabilecekleri fazla yok bir şey şimdilik… Sorun, yeni yönetimden merhamet beklemekle ilgilidir. İşgalci Bush gidip zenci ve orta adı Hüseyin olan Obama gelince çok mu şey değişti İslam Dünyası için… Bir kötü gitmiş diğer bir kötü gelmiştir. Olay bundan ibarettir efendim…