Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

BÜYÜK YANILGI

Seküler düşünce, dini toplumsal ilişki ve hukuk düzeninden soyutladığı için dinin hükümlerinin hayata indirgenmesini de kabul etmez. Sekülerizm laiklikten bir adım ileri olarak dinin sadece hukuk sisteminden değil kişisel hayattan da çıkarılması anlamındadır. Bu anlamda; kişisel, toplumsal, hatta devlet düzenini ilgilendiren ilkelerin kamusal alanda yeri yoktur.   Bu yargı elbette İslam’ın hükümleriyle bağdaşmaz. Zira bünyesinde barındırdığı müesseselerle hayata dokunan bütün ilişkileri düzenleyen İslam, kendi içerisinde bütünlük arz edecek şekilde kişisel, toplumsal ve hukuksal hükümlerle mücehhezdir. Burada getirilecek itiraz; baş döndüren gelişmelerin yaşandığı günümüzde İslam’ın öngördüğü müesseselerin bu ilişkilere cevap vermeyeceği, dolayısıyla laik düşüncenin çizdiği sınırlar içerisinde isteyenlerin bireysel hayatında bunu uygulayabileceğidir.   İlk bakışta gayet makul gibi gözüken ve batı ülkelerinde karşılık bulan bu düşünce kimi ön kabullere dayanmaktadır. İnsanların zihin gerisine kazılan bu ön kabuller bir yanılsamadır. Örneğin ‘kapitalist iktisadın’ insanlığın ortak değeri olduğu fikri gibi… Sorun; günün koşullarında sıradan insanların da aşina olduğu; demokrasi, piyasa ekonomisi, insan hakları, hukuk devleti… gibi müesseseler bakımından da geçerlidir. Bu müesseselerin dominantlığı genel kamuoyunun zihin gerisinde ‘tabu’laştırılmıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesinde insanlığın faşizme meyletmesi de böyle bir toplumsal algı oluşturmuştur.   Bilinç altına kazınan diğer bir yanılsama da ‘İslam Hukuku’ kavramına ilişkindir. Sıradan insan Allah’ın kurduğu düzen, çizdiği güzergâh, hayat planı, insanlar için huzur, toplumlar için dirlik ve de elbette ahiret için kurtuluş anlamına gelen bu kavramı ‘şeriat’ kavramına atfederek; insanları tek düze yapma, hayat alanlarını sınırlandırma, kadınlara ikinci sınıf muamele, kafa-kol kesme… olarak değerlendirmektedir. FETÖ ve DAEŞ sürecinde ise durum perçinlenmiş, geniş kalabalıklar üzerinde yerini sağlamlaştırmıştır. Oysa bir hukuk sistemi olan İslam, her hukuk sisteminde olduğu gibi bünyesinde çeşitli kısıtları ve cezai müeyyideleri barındırmaktadır. Örneğin devletler vergi adı altında mal varlığınızın bir kısmına el koyar. Kendi içerisinde oluşturduğu hukuk sistemi ve müesseselerle bunu meşrulaştırmıştır. Ya da suç olarak tanımladığı eylemlere ceza vererek, insan için ikamesi mümkün olmayan özgürlükleri kısıtlamaktadır.   Demem odur ki; sistemin kendisinden değil dışarıda oluşturulan ve insanların bilinç altına yerleştirilen ve kısmen de Müslümanların kendilerinden kaynaklanan ön kabuller bertaraf edilmeden toplumsal ilişkilerden sağlıklı sonuçlar almak güç gözükmektedir.   Bu makul gözükme durumu sosyalizm bakımından da vardı. Nitekim vaad edilen şey; zenginlerin elindeki mal varlığının onlardan alınarak bölüşüleceği ve ortak yönetileceği idi. Böyle olmadı elbette… Ama bunun için insanlık çok ağır bir bedel ödedi. Kapitalizmin halen güçlü bir şekilde varlığını devam ettiriyor olması da bizi yanıltmamalıdır. Zira Allah kendi kurduğu düzen gereği kendine isyan edenlere de izin vermektedir. Bir de hatırlatmak isterim ki; 1979’da Sovyetler Birliği bütün ihtişamıyla dünyaya meydan okuyarak (şimdilerde ABD’nin hiçbir kural tanımaması gibi) Afganistan'ı işgal etmişken, 90’lı yılların başında tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıştır. Zira İslam hukuku dışındaki hiçbir sistem fıtri değildir ve fıtri olmayan sistem ekolojik dengenin bozulması gibi uzun dönemde, kendi kendisini bitirecektir.  
Ekleme Tarihi: 18 Kasım 2019 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

BÜYÜK YANILGI

Seküler düşünce, dini toplumsal ilişki ve hukuk düzeninden soyutladığı için dinin hükümlerinin hayata indirgenmesini de kabul etmez. Sekülerizm laiklikten bir adım ileri olarak dinin sadece hukuk sisteminden değil kişisel hayattan da çıkarılması anlamındadır. Bu anlamda; kişisel, toplumsal, hatta devlet düzenini ilgilendiren ilkelerin kamusal alanda yeri yoktur.

 

Bu yargı elbette İslam’ın hükümleriyle bağdaşmaz. Zira bünyesinde barındırdığı müesseselerle hayata dokunan bütün ilişkileri düzenleyen İslam, kendi içerisinde bütünlük arz edecek şekilde kişisel, toplumsal ve hukuksal hükümlerle mücehhezdir. Burada getirilecek itiraz; baş döndüren gelişmelerin yaşandığı günümüzde İslam’ın öngördüğü müesseselerin bu ilişkilere cevap vermeyeceği, dolayısıyla laik düşüncenin çizdiği sınırlar içerisinde isteyenlerin bireysel hayatında bunu uygulayabileceğidir.

 

İlk bakışta gayet makul gibi gözüken ve batı ülkelerinde karşılık bulan bu düşünce kimi ön kabullere dayanmaktadır. İnsanların zihin gerisine kazılan bu ön kabuller bir yanılsamadır. Örneğin ‘kapitalist iktisadın’ insanlığın ortak değeri olduğu fikri gibi… Sorun; günün koşullarında sıradan insanların da aşina olduğu; demokrasi, piyasa ekonomisi, insan hakları, hukuk devleti… gibi müesseseler bakımından da geçerlidir. Bu müesseselerin dominantlığı genel kamuoyunun zihin gerisinde ‘tabu’laştırılmıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesinde insanlığın faşizme meyletmesi de böyle bir toplumsal algı oluşturmuştur.

 

Bilinç altına kazınan diğer bir yanılsama da ‘İslam Hukuku’ kavramına ilişkindir. Sıradan insan Allah’ın kurduğu düzen, çizdiği güzergâh, hayat planı, insanlar için huzur, toplumlar için dirlik ve de elbette ahiret için kurtuluş anlamına gelen bu kavramı ‘şeriat’ kavramına atfederek; insanları tek düze yapma, hayat alanlarını sınırlandırma, kadınlara ikinci sınıf muamele, kafa-kol kesme… olarak değerlendirmektedir. FETÖ ve DAEŞ sürecinde ise durum perçinlenmiş, geniş kalabalıklar üzerinde yerini sağlamlaştırmıştır. Oysa bir hukuk sistemi olan İslam, her hukuk sisteminde olduğu gibi bünyesinde çeşitli kısıtları ve cezai müeyyideleri barındırmaktadır. Örneğin devletler vergi adı altında mal varlığınızın bir kısmına el koyar. Kendi içerisinde oluşturduğu hukuk sistemi ve müesseselerle bunu meşrulaştırmıştır. Ya da suç olarak tanımladığı eylemlere ceza vererek, insan için ikamesi mümkün olmayan özgürlükleri kısıtlamaktadır.

 

Demem odur ki; sistemin kendisinden değil dışarıda oluşturulan ve insanların bilinç altına yerleştirilen ve kısmen de Müslümanların kendilerinden kaynaklanan ön kabuller bertaraf edilmeden toplumsal ilişkilerden sağlıklı sonuçlar almak güç gözükmektedir.

 

Bu makul gözükme durumu sosyalizm bakımından da vardı. Nitekim vaad edilen şey; zenginlerin elindeki mal varlığının onlardan alınarak bölüşüleceği ve ortak yönetileceği idi. Böyle olmadı elbette… Ama bunun için insanlık çok ağır bir bedel ödedi. Kapitalizmin halen güçlü bir şekilde varlığını devam ettiriyor olması da bizi yanıltmamalıdır. Zira Allah kendi kurduğu düzen gereği kendine isyan edenlere de izin vermektedir. Bir de hatırlatmak isterim ki; 1979’da Sovyetler Birliği bütün ihtişamıyla dünyaya meydan okuyarak (şimdilerde ABD’nin hiçbir kural tanımaması gibi) Afganistan'ı işgal etmişken, 90’lı yılların başında tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıştır. Zira İslam hukuku dışındaki hiçbir sistem fıtri değildir ve fıtri olmayan sistem ekolojik dengenin bozulması gibi uzun dönemde, kendi kendisini bitirecektir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.