Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

CUMHURİYETE BİR DE BÖYLE BAKIN…

Cumhuriyet teknik olarak monarşinin, bizdeki adıyla padişahlığın karşıtıdır. Cumhuriyet de bu rejimlere karşı kurulur. İngiltere’de mesela monarşi olduğundan, cumhuriyet yoktur. Baştan beri de böyledir. Monarşi diğer bazı Avrupa ülkelerinde de devam etmektedir. Hollanda, İspanya, İsveç, Norveç, Danimarka… Ama tabi yetkiler tamamen semboliktir. Bu ülkelerdeki monarşi demokrasiye engel de değildir.   Bir de oligarşi var tabii; seçkinler yönetimi… Cumhuriyet adı altındaki pek çok ülkede yönetim fiilen ya oligarşidir ya da diktatörlük… Tek liderli yönetimler, tek partili seçimler de öyledir. Mesela 1950’ye kadar Türkiye’de yönetim böyle idi. 1950’den sonra da gerçekte pek bir şey değişmedi. Bir başka deyişle 1950’den önce bir çeşit monarşi, sonra ise oligarşinin egemenliği vardı. ‘Cumhur’ hiçbir zaman egemen olamadı… Hatta 1938 sonrası o dönemdeki faşist yönetimlerin bir nevi yerli versiyonu idi. Malum; milli şef...   1950 sonrası zaman zaman bu oligarşik yapı kıyısından köşesinden zorlansa da bir türlü tam olarak aşılamamıştır.. Menderes, İnönü’ye karşı çıkarttığı Atatürk'ü Koruma Kanununa rağmen idamdan kurtulamamıştır. Özal'ın mücadelesi malum, sonu da belli... Göstermelik yapılan seçimler hiçbir zaman "iktidarı" halka vermemiştir. İktidara sahip olmak isteyenlerin sonu hazin olmuştur. Şimdilerde bozulan birçok ezber olsa da aşılamamış yine pek çok tabu vardır.   Bu oligarşik yapı cumhuru, yani dindarları, Kürtleri, Alevileri, azınlıkları, solcuları, sağcıları, ülkücüleri, İslamcıları... Kendisi için sürekli bir tehdit olarak görmüş ve baskı altında tutmuştur. Bu da onların bu ülkeye aidiyet bağlarını zayıflatmıştır. Diğerlerinin (Çerkez, Gürcü, Boşnak, Arnavut gibi) ise irapta mahalli yoktur zaten... Türkiye’de devletin alt kültürleri uzun yıllar görmezlikten gelmesi, dil ve kültürlerini unutturmaya çalışması, daha açıkçası asimilasyon politikası sömürgeci ülkelerin işgal ettikleri yerlerin yerel dillerini unutturup kendi dillerini dikte ettirmesinden farklı bir şey değildi. İşgalci güçler insanları sadece köleleştirmemiş, yüzlerce dil ve kültürü de yok etmiştir. Türkiye’de de benzer sonuçlar vermiş olan bu politika alt kimliklerin dilleri yanında adet ve geleneklerini de yok etmiştir.   Cumhuriyeti kuran ya da ele geçiren yönetici elit (oligarklar) resmi ideoloji muhaliflerini hiç bir şekilde söz sahibi yapmamışlardır. Bu kişiler ne vali olabilmiştir ne yüksek rütbeli asker ne de gerçek anlamda siyasetçi... Memleket bu dönemde tam bir aristokrat zihniyetle, hatta demir yumrukla yönetilmiştir. ‘Padişahın kulu olmaktan vatandaşlığa yükseltilme’ tam bir palavradır... Köylü milletin efendisi filan hiçbir zaman olmamıştır. Şairin dediği gibi (Arif Nihat Asya); ‘ellerinden gelse, rüyalara sansür koyacak’ irade-idare hâkimdi o dönemde…   Malumunuz cumhuriyetin temel devrimlerinden birisi de tevhidi tedrisattır. Bunun anlamı; ‘benim izin verdiğim dışında hiç bir şeyi öğrenemez ve öğretemezsindir. Öyle de olmuştur zaten… Eğer deniyorsa ki kurtuluş savaşı padişahı ülkeden kovmak, monarşi yerine cumhuriyet ilan etmek, hilafeti kaldırmak, tekke ve medreseleri kapatmak, Kur’an ve Arapça öğrenmeyi yasaklamak, harf devrimiyle tarihiyle ve inancıyla bağını koparmak için yapıldı; bu büyük bir yalan olur...   Cumhuriyetin “kazanıldığı” bir topraktan da bahsedilemez. Bir şeyi kazanmak onun için mücadele etmeyi gerektirir. Rus halkı komünizm için mücadele etti ve bunu başardı 1917’de… Çin de öyle… İspanyollar da faşizme (Franco) karşı savaştı. Ne birinci dünya savaşı, ne de kurtuluş savaşında şehit düşenler cumhuriyeti kurmak için mücadele ettiler. Zira savaşa katılan belki gizli gündemli az sayıda kişi hariç, vatanı düşman çizmesi altından kurtarmak ve özgür yaşamak, esaret zincirini kırmak için şehit olmuştur. Ama sonunda cumhuriyet kuruldu. Bu durumda savaşı kim kazanmış oluyor...   Cumhuriyet döneminde “kazanılan” bir toprak da hiç olmadı. Sadece Osmanlıdan miras kalan topraklardan, o da küçük bir kısmını "kaybetmedik." Yunanı denize döktük diyorsanız eğer, o sadece zamanın küresel gücü İngiltere’nin imajına hizmet etti. Şimdi bize Yunan'ın düşman olduğu öğretiliyor. Sanki Anadolu’ya kendi iradesiyle girmiş ve kendi iradesiyle çıkmış… Oysa Osmanlının sonunu getiren Birinci Dünya Savaşında baş düşman İngiltere idi.   Kurtuluş Savaşında halk padişaha karşı değil, padişah adına savaşmıştır, ama savaş sonunda padişah ve ailesi silah zoruyla ülkeden çıkarılmıştır. Bir başka deyişle çarlık Rusya’sında olduğu gibi halk Çar’a yani monarka karşı savaşmamıştır. Padişah adına Anadolu’da başlatılan hareket kurtuluş savaşı sonrasında cumhuriyete devşirilmiştir. Sadece bu gerçektir. Asıl amaç da Osmanlının bertaraf edilmesi değil miydi? Siz sonuca bakın… Bu topraklar zaten bizimdi.   Kurtuluş savaşı sonrasında da cumhuriyet halka dayalı olarak kurulmuş değildir, tam tersine halka dayatılmıştır. Halka dayanma çoğu zaman göstermelik olmanın ötesine geçmemiştir. Ne zaman ki halka yakın bir yönetim oluşmuştur, derhal alaşağı etmenin planları yapılmıştır; içeride ve dışarıda... Ama biz ezbere devam ediyoruz…
Ekleme Tarihi: 30 Ekim 2017 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

CUMHURİYETE BİR DE BÖYLE BAKIN…

Cumhuriyet teknik olarak monarşinin, bizdeki adıyla padişahlığın karşıtıdır. Cumhuriyet de bu rejimlere karşı kurulur. İngiltere’de mesela monarşi olduğundan, cumhuriyet yoktur. Baştan beri de böyledir. Monarşi diğer bazı Avrupa ülkelerinde de devam etmektedir. Hollanda, İspanya, İsveç, Norveç, Danimarka… Ama tabi yetkiler tamamen semboliktir. Bu ülkelerdeki monarşi demokrasiye engel de değildir.

 

Bir de oligarşi var tabii; seçkinler yönetimi… Cumhuriyet adı altındaki pek çok ülkede yönetim fiilen ya oligarşidir ya da diktatörlük… Tek liderli yönetimler, tek partili seçimler de öyledir. Mesela 1950’ye kadar Türkiye’de yönetim böyle idi. 1950’den sonra da gerçekte pek bir şey değişmedi. Bir başka deyişle 1950’den önce bir çeşit monarşi, sonra ise oligarşinin egemenliği vardı. ‘Cumhur’ hiçbir zaman egemen olamadı… Hatta 1938 sonrası o dönemdeki faşist yönetimlerin bir nevi yerli versiyonu idi. Malum; milli şef...

 

1950 sonrası zaman zaman bu oligarşik yapı kıyısından köşesinden zorlansa da bir türlü tam olarak aşılamamıştır.. Menderes, İnönü’ye karşı çıkarttığı Atatürk'ü Koruma Kanununa rağmen idamdan kurtulamamıştır. Özal'ın mücadelesi malum, sonu da belli... Göstermelik yapılan seçimler hiçbir zaman "iktidarı" halka vermemiştir. İktidara sahip olmak isteyenlerin sonu hazin olmuştur. Şimdilerde bozulan birçok ezber olsa da aşılamamış yine pek çok tabu vardır.

 

Bu oligarşik yapı cumhuru, yani dindarları, Kürtleri, Alevileri, azınlıkları, solcuları, sağcıları, ülkücüleri, İslamcıları... Kendisi için sürekli bir tehdit olarak görmüş ve baskı altında tutmuştur. Bu da onların bu ülkeye aidiyet bağlarını zayıflatmıştır. Diğerlerinin (Çerkez, Gürcü, Boşnak, Arnavut gibi) ise irapta mahalli yoktur zaten... Türkiye’de devletin alt kültürleri uzun yıllar görmezlikten gelmesi, dil ve kültürlerini unutturmaya çalışması, daha açıkçası asimilasyon politikası sömürgeci ülkelerin işgal ettikleri yerlerin yerel dillerini unutturup kendi dillerini dikte ettirmesinden farklı bir şey değildi. İşgalci güçler insanları sadece köleleştirmemiş, yüzlerce dil ve kültürü de yok etmiştir. Türkiye’de de benzer sonuçlar vermiş olan bu politika alt kimliklerin dilleri yanında adet ve geleneklerini de yok etmiştir.

 

Cumhuriyeti kuran ya da ele geçiren yönetici elit (oligarklar) resmi ideoloji muhaliflerini hiç bir şekilde söz sahibi yapmamışlardır. Bu kişiler ne vali olabilmiştir ne yüksek rütbeli asker ne de gerçek anlamda siyasetçi... Memleket bu dönemde tam bir aristokrat zihniyetle, hatta demir yumrukla yönetilmiştir. ‘Padişahın kulu olmaktan vatandaşlığa yükseltilme’ tam bir palavradır... Köylü milletin efendisi filan hiçbir zaman olmamıştır. Şairin dediği gibi (Arif Nihat Asya); ‘ellerinden gelse, rüyalara sansür koyacak’ irade-idare hâkimdi o dönemde…

 

Malumunuz cumhuriyetin temel devrimlerinden birisi de tevhidi tedrisattır. Bunun anlamı; ‘benim izin verdiğim dışında hiç bir şeyi öğrenemez ve öğretemezsindir. Öyle de olmuştur zaten… Eğer deniyorsa ki kurtuluş savaşı padişahı ülkeden kovmak, monarşi yerine cumhuriyet ilan etmek, hilafeti kaldırmak, tekke ve medreseleri kapatmak, Kur’an ve Arapça öğrenmeyi yasaklamak, harf devrimiyle tarihiyle ve inancıyla bağını koparmak için yapıldı; bu büyük bir yalan olur...

 

Cumhuriyetin “kazanıldığı” bir topraktan da bahsedilemez. Bir şeyi kazanmak onun için mücadele etmeyi gerektirir. Rus halkı komünizm için mücadele etti ve bunu başardı 1917’de… Çin de öyle… İspanyollar da faşizme (Franco) karşı savaştı. Ne birinci dünya savaşı, ne de kurtuluş savaşında şehit düşenler cumhuriyeti kurmak için mücadele ettiler. Zira savaşa katılan belki gizli gündemli az sayıda kişi hariç, vatanı düşman çizmesi altından kurtarmak ve özgür yaşamak, esaret zincirini kırmak için şehit olmuştur. Ama sonunda cumhuriyet kuruldu. Bu durumda savaşı kim kazanmış oluyor...

 

Cumhuriyet döneminde “kazanılan” bir toprak da hiç olmadı. Sadece Osmanlıdan miras kalan topraklardan, o da küçük bir kısmını "kaybetmedik." Yunanı denize döktük diyorsanız eğer, o sadece zamanın küresel gücü İngiltere’nin imajına hizmet etti. Şimdi bize Yunan'ın düşman olduğu öğretiliyor. Sanki Anadolu’ya kendi iradesiyle girmiş ve kendi iradesiyle çıkmış… Oysa Osmanlının sonunu getiren Birinci Dünya Savaşında baş düşman İngiltere idi.

 

Kurtuluş Savaşında halk padişaha karşı değil, padişah adına savaşmıştır, ama savaş sonunda padişah ve ailesi silah zoruyla ülkeden çıkarılmıştır. Bir başka deyişle çarlık Rusya’sında olduğu gibi halk Çar’a yani monarka karşı savaşmamıştır. Padişah adına Anadolu’da başlatılan hareket kurtuluş savaşı sonrasında cumhuriyete devşirilmiştir. Sadece bu gerçektir. Asıl amaç da Osmanlının bertaraf edilmesi değil miydi? Siz sonuca bakın… Bu topraklar zaten bizimdi.

 

Kurtuluş savaşı sonrasında da cumhuriyet halka dayalı olarak kurulmuş değildir, tam tersine halka dayatılmıştır. Halka dayanma çoğu zaman göstermelik olmanın ötesine geçmemiştir. Ne zaman ki halka yakın bir yönetim oluşmuştur, derhal alaşağı etmenin planları yapılmıştır; içeride ve dışarıda... Ama biz ezbere devam ediyoruz…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.