Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

EĞİTİMDE ALGI YANILMASI

Eğitim sistemine büyük kaynaklar ayrıldığı doğrudur. Mali olarak da böyle, personel olarak da… Ama acaba doğru yere ve doğru zamanda mı ayrıldı bu kaynaklar... Zira içeriden gelen eleştiriler, özeleştirilerle birleştirildiğinde pek de böyle olmadığı izlenimi doğuyor. Bu sadece ilk ve ortaöğretim için değil, yükseköğretim için de söz konusu… Uluslararası sıralamalardan da anlamak mümkün bunu…   Fevkalade güzel binalar yapıyoruz. Bu konuda kolay kolay kimse su dökemez elimize… Azıcık eskiyen binaları yıkıp yenisini yapıyoruz derhal… Belki haklı sebep depreme dayanıklılık; ama her biri gerekli mi sorusuna her zaman evet diyebileceğimiz içimden gelmiyor her nedense… Öyle ya; işin içerisinde siyaset var… Siyaset=rant demek değil elbette… Ama iltisaklı bir kavram…   Bina iç donanımı için de söyleyebiliriz aynı şeyleri… Öğretmen sayısı bakımdan da eskiye nazaran gayet iyiyiz. Birkaç yıla kalmaz; okullarımız da, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da standartlaşır. Ama gelin görün ki kantitedeki bu iyileşmeyi kaliteye tahvil etmekte fevkalade başarısızız. Zira pisa araştırmalarında da dünya üniversiteleri ile rekabette de yerlerde sürünüyoruz desem yeridir. Muasır medeniyetle yarışmamız gerektiği halde, muadille bile yarışamıyoruz… İran bizim önümüzde mesela…   Her ile bir üniversite kulağa hoş geliyor elbette… Hatta her ilçeye yüksekokul… Talep var nasıl olsa… Bir yandan sınava giren öğrenci sayısı bakımından, bir yandan da ilgili il ve ilçe ekonomisi bakımından… Bakarsanız gayet mantıklı… Ama eğitimde ekonomi bir sebep değil, bir sonuç olmalıdır. Yani ekonomi canlansın, ilgili yerleşim birimine katkısı olsun diye açılmaz yüksek öğretim… İhtiyaca binaen açıldığında ekonomik sonuçlar da doğar… Her il ve ilçeye açarsak ne olur peki… Kulağa hoş gelir ve siyasi malzeme olarak kullanabiliriz elbette… Ama bir süre sonra öğrenci ve aileler durumun farkına varır ve tercih etmez… Onca yatırım kalakalır öylece… Sorumluluğu da popülist politikacılara; varsa tabi…   Sayı çoğalıyor ama bilimsel çalışmalar hiç de öyle değil… Ders yüküne mahkûm edilen, teşvikten yararlanmak için ya da yükselmek için yapılan yayınlar işe yaramıyor ayrıca... Nitekim kongreler teşviklerle birlikte mantar gibi türedi ve birçoğu da ticari… Akademisyenlerin birbirlerine atıf yapma pazarlıkları ve katkıları olmayan tebliğlere isim yazmaları da cabası… Prof. olduktan sonra çalışmayı bırakan akademisyenden ne hayır gelir. Oysa birçok bakımdan daha iyi çalışma ortamı doğmuştur. Prof. olduktan sonra ‘daha ne işime yarayacak ki…’ deyip kitaplarını satan akademisyenleri bile duydum.   Bütün bunlar, bir yerlerde yanlış giden bir şeyler olduğunu göstermiyor mu... Örneğin üniversitelerde trilyonlar binalara gömülürken, araştırma için ayrılan fonlarda kıl kırka bölünüyor. Peki, yanlış olan şey ne… Bence esas yanlış kendimizi batı kavram ve değerleriyle tanımlamamız… Varsayımsal kadın hakları deyince nedense batıdaki yaşanmışlıklar geliyor aklımıza ve tanımlamayı da ona göre yapıyoruz. Önlemler de öyle… Erkeği eşinden ayırıyoruz mesela… O da eşini öldürüyor. Anadolu erkeğinin eşi ile ilişkisi ile batılının ilişkisi aynı mı… Sosyolojik bir gerçek var değil mi…   ‘Eğitim’ diyorum dikkatinizi çektiyse, öğretim değil… Öğretimin önceliğe konulduğu bir sistemde evlat babasını, öğrenci öğretmenini beğenmiyor… Öyle ya; ondan daha başarılı… Neden böyle düşünmesin ki… Topyekûn eğitim, hayat boyu eğitim ne kadar önemli… Ailede başlar ama çocuğunun kulağını çeken anne baba şikayete konu olur ve çocuğu elinden alınırsa çok yakında buna da şaşırmamak gerekecek... Zira aile değerlerinin beslendiği kaynak da değişiyor hızla…   Her şey kötü gitmiyor elbette… Bu konuda kıpırdanmaların olması ümit verici elbette… Nitekim cumhurbaşkanının konuya duyarlılığının nicelikselden niteliksele yönelmiş olması ve zaman zaman yaptığı özeleştiri bu umudumuzu güçlendiriyor. Başkanlık sistemi ile birlikte nisbi olarak işin erbabı kişilerin yetkilendirilmesi aynı bağlamda ümit vermekle birlikte, bu kompleks aşılmadıkça dünyayı geriden takip etmeye devam edeceğiz gibi gözüküyor.   Bir de tabii, aradan sıyrılmak isteyenler var… Hali hazırda hükümete destek veriyormuş gibi gözüken farklı çevrelerin asıl amacı, fırsat bu fırsat bulanık suda balık avlamanın tam zamanı mantığından hareketle, hiç bir zaman gerçekleştiremeyecek oldukları hedeflerine milletin sırtından ulaşmak... Modernizm adına buna alet olmak yeni bir kısır döngü ve kaynak israfıdır. Zira FETÖ’nün eğitim anlayışının alternatifi seküler eğitim değildir.
Ekleme Tarihi: 29 Ekim 2018 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

EĞİTİMDE ALGI YANILMASI

Eğitim sistemine büyük kaynaklar ayrıldığı doğrudur. Mali olarak da böyle, personel olarak da… Ama acaba doğru yere ve doğru zamanda mı ayrıldı bu kaynaklar... Zira içeriden gelen eleştiriler, özeleştirilerle birleştirildiğinde pek de böyle olmadığı izlenimi doğuyor. Bu sadece ilk ve ortaöğretim için değil, yükseköğretim için de söz konusu… Uluslararası sıralamalardan da anlamak mümkün bunu…

 

Fevkalade güzel binalar yapıyoruz. Bu konuda kolay kolay kimse su dökemez elimize… Azıcık eskiyen binaları yıkıp yenisini yapıyoruz derhal… Belki haklı sebep depreme dayanıklılık; ama her biri gerekli mi sorusuna her zaman evet diyebileceğimiz içimden gelmiyor her nedense… Öyle ya; işin içerisinde siyaset var… Siyaset=rant demek değil elbette… Ama iltisaklı bir kavram…

 

Bina iç donanımı için de söyleyebiliriz aynı şeyleri… Öğretmen sayısı bakımdan da eskiye nazaran gayet iyiyiz. Birkaç yıla kalmaz; okullarımız da, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da standartlaşır. Ama gelin görün ki kantitedeki bu iyileşmeyi kaliteye tahvil etmekte fevkalade başarısızız. Zira pisa araştırmalarında da dünya üniversiteleri ile rekabette de yerlerde sürünüyoruz desem yeridir. Muasır medeniyetle yarışmamız gerektiği halde, muadille bile yarışamıyoruz… İran bizim önümüzde mesela…

 

Her ile bir üniversite kulağa hoş geliyor elbette… Hatta her ilçeye yüksekokul… Talep var nasıl olsa… Bir yandan sınava giren öğrenci sayısı bakımından, bir yandan da ilgili il ve ilçe ekonomisi bakımından… Bakarsanız gayet mantıklı… Ama eğitimde ekonomi bir sebep değil, bir sonuç olmalıdır. Yani ekonomi canlansın, ilgili yerleşim birimine katkısı olsun diye açılmaz yüksek öğretim… İhtiyaca binaen açıldığında ekonomik sonuçlar da doğar… Her il ve ilçeye açarsak ne olur peki… Kulağa hoş gelir ve siyasi malzeme olarak kullanabiliriz elbette… Ama bir süre sonra öğrenci ve aileler durumun farkına varır ve tercih etmez… Onca yatırım kalakalır öylece… Sorumluluğu da popülist politikacılara; varsa tabi…

 

Sayı çoğalıyor ama bilimsel çalışmalar hiç de öyle değil… Ders yüküne mahkûm edilen, teşvikten yararlanmak için ya da yükselmek için yapılan yayınlar işe yaramıyor ayrıca... Nitekim kongreler teşviklerle birlikte mantar gibi türedi ve birçoğu da ticari… Akademisyenlerin birbirlerine atıf yapma pazarlıkları ve katkıları olmayan tebliğlere isim yazmaları da cabası… Prof. olduktan sonra çalışmayı bırakan akademisyenden ne hayır gelir. Oysa birçok bakımdan daha iyi çalışma ortamı doğmuştur. Prof. olduktan sonra ‘daha ne işime yarayacak ki…’ deyip kitaplarını satan akademisyenleri bile duydum.

 

Bütün bunlar, bir yerlerde yanlış giden bir şeyler olduğunu göstermiyor mu... Örneğin üniversitelerde trilyonlar binalara gömülürken, araştırma için ayrılan fonlarda kıl kırka bölünüyor. Peki, yanlış olan şey ne… Bence esas yanlış kendimizi batı kavram ve değerleriyle tanımlamamız… Varsayımsal kadın hakları deyince nedense batıdaki yaşanmışlıklar geliyor aklımıza ve tanımlamayı da ona göre yapıyoruz. Önlemler de öyle… Erkeği eşinden ayırıyoruz mesela… O da eşini öldürüyor. Anadolu erkeğinin eşi ile ilişkisi ile batılının ilişkisi aynı mı… Sosyolojik bir gerçek var değil mi…

 

‘Eğitim’ diyorum dikkatinizi çektiyse, öğretim değil… Öğretimin önceliğe konulduğu bir sistemde evlat babasını, öğrenci öğretmenini beğenmiyor… Öyle ya; ondan daha başarılı… Neden böyle düşünmesin ki… Topyekûn eğitim, hayat boyu eğitim ne kadar önemli… Ailede başlar ama çocuğunun kulağını çeken anne baba şikayete konu olur ve çocuğu elinden alınırsa çok yakında buna da şaşırmamak gerekecek... Zira aile değerlerinin beslendiği kaynak da değişiyor hızla…

 

Her şey kötü gitmiyor elbette… Bu konuda kıpırdanmaların olması ümit verici elbette… Nitekim cumhurbaşkanının konuya duyarlılığının nicelikselden niteliksele yönelmiş olması ve zaman zaman yaptığı özeleştiri bu umudumuzu güçlendiriyor. Başkanlık sistemi ile birlikte nisbi olarak işin erbabı kişilerin yetkilendirilmesi aynı bağlamda ümit vermekle birlikte, bu kompleks aşılmadıkça dünyayı geriden takip etmeye devam edeceğiz gibi gözüküyor.

 

Bir de tabii, aradan sıyrılmak isteyenler var… Hali hazırda hükümete destek veriyormuş gibi gözüken farklı çevrelerin asıl amacı, fırsat bu fırsat bulanık suda balık avlamanın tam zamanı mantığından hareketle, hiç bir zaman gerçekleştiremeyecek oldukları hedeflerine milletin sırtından ulaşmak... Modernizm adına buna alet olmak yeni bir kısır döngü ve kaynak israfıdır. Zira FETÖ’nün eğitim anlayışının alternatifi seküler eğitim değildir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.