Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

GENOCIDE-III (GERÇEKTE NE OLDU)

Doğrusu yüz yıldır tartışılan başlıktaki sorunun cevabını elbette ben veremem. Ancak bu konuda kamuoyu tarafından bilinenler ve bilinmeyenler var. Resmi tarihin sunularını kabul edecek değilim ama, Osmanlıyı felakete sürükleyen ittihatçıların dahi böyle bir eylem (soykırım) içerisinde oldukları iddiası kabul edilebilir değildir. Peki o halde Anadolu'da yaşayan o kadar Ermeni nereye gitti. Buharlaşmadığına göre bir açıklaması olsa gerek.... Bir başka deyişle farklı rakamlar telaffuz edilmekle birlikte, 1.2 milyon civarında ve o günkü nüfusa oranı % 7-8 kadar olduğu kabul edilen Ermeni nüfusunun neden bugün 40-60.000'e kadar düştüğü sorusuna ikna edici bir cevap vermek gereklidir. Bunun pek çok açıklaması var elbet... Şimdi öne çıkanlar üzerine duralım. Bir kere Ermenilerin bir kısmı tehcire tabi tutulmamış ya da tutulamamıştır. Tehcire tabi tutulanlar Gregoryan Ermenilerdi. Az sayıda da olsa Katolik ve Protestan Ermeniler tehcir kapsamı dışında tutulmuştur. (asıl kitlenin Gregoryan mezhebine mensup Ermeniler olduğunu unutmamak lazım. Ermenilerin esasen Gregoryan-bir tür Ortodoks- olduğunu, sonradan az bir kısmının misyonerlik faaliyetleri ile yeni bir mezhep hatta din olan protestanlığı benimsediği, az bir kısmının da Katolikliğe geçtiğini hatırlatalım. Mesela ülkemizde tanınmış gazeteci Etyen Mahçupyan katoliktir. Bir suikaste kurban giden Hrant Dink ise protestan idi). Ermenilerin yaşadığı Doğudaki bazı bölgeler o dönemde zaten Rus işgalindeydi. Bu yüzden tehcire tabi tutulamamıştır. Anadolu'da Ermeni nüfusunun azalmasının bir nedeni de sonraki süreçte isteyerek ya da istemeyerek yaşanan göçlerdir. Tehcir sürecinde ve daha sonraki dönemde önemli denilebilecek düzeyde bir Ermeni nüfusu Türkiye'yi terk etmiş ya da terk etmek zorunda kalmıştır. Ekonomik öncelikler ve azınlıkların kendilerini güvende hissetmemeleri gibi nedenler, zaman içerisinde göçe yol açmıştır. Esasen Rumlara yönelik olan ve uluslararası literatürde "pogrom" olarak isimlendirilen 6-7 Eylül olayları, varlık vergisi gibi nedenlerle istem dışı göçler sonraki dönemlerde de yaşanmıştır. Bu süreçte Batı Avrupa ülkelerine ve özellikle de Fransa'ya yerleşen önemli sayıda Ermeni nüfusu vardır. Bugün, özellikle Fransa'da siyasete etki edecek güçte bir Ermeni nüfustan bahsedebiliriz. Ermeni terör örgütü Asala'nın en fazla ses getiren eyleminin Orly katliamı olduğunu ve bu havaalanının Fransa'da (Paris) yer aldığını hatırlatalım. Diğer önemli bir kısmı ise ABD ve Kanada'ya göç etmiştir. Bugün 24 Nisan'da başımıza ekşiyenler sadece Ermenistan'daki yetkilileri değildir. Başta Fransa olmak üzere Batı Avrupa'da yaşayan Ermeniler ve ABD'deki Yahudi lobisinden sonra en etkili lobilerden birisi olan Ermeni lobisi konunun gündeme gelmesinde başı çekmektedir. Diaspora olarak ifade edilen Ermenistan dışındaki bu nüfus, Başkan'ı her 24 Nisan'da açıklama yapmaya mecbur ediyor ve henüz soykırım (genocide) dedirtememişlerse de ona yakın bir kavram olan büyük felaket (Ermenice Medz Yegern) kavramını kullandırmayı başarmışlardır. Maalesef o küçük Ermenistan nefeslerini ensemizde hissettirmektedir. Peki Ermeniler başka nereye gitmişlerdir derseniz, ben de bugünkü Ermenistan'ı işaret ederim. Erivan merkezli bölge, aslında Osmanlının Revan Eyaletiydi. Yani bir Osmanlı toprağıydı. Süreç içerisinde İran'la el değiştirse de Ermenilerin buradaki nüfusu başlarda sadece % 5 kadardı. 1800'lü yıllarda Rusya'nın eline geçmesiyle birlikte yavaş yavaş artan nüfus, 500.000 kadar Müslüman'ın bölgeden 1890'larda zorla çıkartılması sürecini müteakiben, (her nedense bu konu hiç konuşulmaz) tehcirden kaçan ve sığınanlarla birlikte çoğunluğu elde etmişlerdir. Bir taraftan Anadolu'dan, bir taraftan da Kafkaslardaki karışıklıktan kaçan Ermeniler bu bölgede toplanmış ve Bolşevik İhtilali esnasında burada Ermenistan'ı kurmuşlardır. SSCB bir süre sonra bu bölgede kurulan Azerbaycan, Gürcistan gibi ülkelerle birlikte Ermenistan'ı da işgal edince ülke, SSCB'nin bir parçası haline geldi. Bu süreç 1991'de SSCB'nin dağıldığı tarihe kadar devam etti. Bir başka deyişle bugünkü nüfusu 3 milyon kadar olan Ermenistan'ın Anadolu Ermenileri tarafından kurulduğunu iddia etmek akla ziyan bir durum değildir. Anadolu Ermenilerinin nereye gittiğine dair elbette başka cevaplar da vardır: Kripto Ermenileri mesela... Yani içimizde yaşayan, bilerek kimliklerini gizleyen ya da kimliklerinden haberi olmayan Ermeniler... Türkiye'de yaşayan kimliği açık Ermenilerden bahsetmiyorum elbette... Anadolu'nun her ilinde, ilçesinde, hatta belki de köyünde yaşayan Ermeni (ve Rumlardan) bahsediyorum. Bu kuru bir iddia değil. Türk Tarih Kurumunda belgeleri ve listeleri var. Çeşitli bilimsel çalışmalara konu edilmiş. Konu ile ilgili Master, doktora çalışmaları yapılmış. Ama bu çalışmalar belki son 25-30 yıla ait maalesef... Zira Türkiye için bir tabu olan bu konunun üstü geçmişte sürekli örtüldü. Ermeni iddialarının önü alınamaz hale gelince cesur siyasi liderlerimizden T. ÖZAL'ın konunun incelenmesi talimatı vermesi üzerine Türk Tarih Kurumu (TTK) arşivleri araştırmacıların emrine açıldı ve önemli bilgilere ulaşıldı. Bu konuda uzun dönem Türk Tarih Kurumu başkanlığı yapmış olan ve halen siyaset arenasında ismini zaman zaman duyduğumuz Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun önemli katkıları olmuştur. İnsanın keşke TTK'nın başından alınmasaydı da görevine devam etseydi diyesi geliyor. Siyaset biraz bozdu onu. Osmanlının çeşitli dönemlerinde buna benzer durumlar yaşanmıştır maalesef. Bunlardan birisi de dönme ya da sabetayist olarak bilinen toplumsal kesimdir. Aslında Yahudi olan Sabetayistler cezai müeyyideden kurtulmak için Müslüman olduklarını ilan etmişlerdir. Önemli devlet görevlerine gelip, etkili sonuçlar da aşmışlıkları vardır ve halen almaktadırlar. İnançlarından vazgeçmemişler, nesilden nesile bunu devam ettirmişler; ancak profesyonelce gizlemişlerdir. Kapani ailesi vardır mesela... Doğu Perinçek'in bu ailenin bir üyesi olduğunu hatırlatmam yeterli gelir diye düşünüyorum. (Eski Cumhurbaşkanlarından Fahri Korutürk ve Korutürk ailesinden diplomasideki pek çok kişi, Demokrat partili bakan Osman Kapani, Akademisyen Münci Kapani... bu ailedendir) Ermeniler için tam olarak bunu söylemek doğru olmaz. Zira Savaş esnasında ve sonrası oluşan korku ortamı kaçamayanların toplum içerisine sinmesine neden olmuştur. 1915 öncesi ve sonrası çok derin düşmanlıklar yaşanmıştır. Bugün Anadolu'da "ermeni dölü" olarak ifade edilen hakaret ve aşağılamalar vardır. Ermeni bir anlamda kötüyü temsil eder bu kavrama göre ama, Anadolu insanının yaşadığı acıların da bir tezahürüdür. 1917'de Ermenileri emellerine alet eden Rusya Savaştan çekilince, Ermeniler ortada kalmışlardır. Osmanlı Devleti savaşı kaybetmiş olsa da Cumhuriyet ulus temelli kurulduğundan "Türk" ırkı dışındakileri yavaş yavaş bertaraf etme, ki buna Türk olmayan diğer Müslümanlar da dahildir, daha açık deyimle uzun vadeli "asimilasyon" politikasını uygulamaya koydu. Özellikle Kurtuluş Savaşı esnasında Anadolu'da kalan ve aslında çoğu kadın ve çocuk olan Ermenilerin bir kısmı evlat edinmek, bir kısmı ise evlenmek vasıtasıyla toplumun içine karışmıştır. Bir kısmı da korkudan sindi. Kimliğini gizledi yani... Bu o kadar sürdü ki bazıları Ermeni olduğunu hiç öğrenemedi. Bazıları ise ancak ölüm döşeğinde çocuklarına bu gerçeği ifade edebildiler. Hala bilip de çocuklarıyla torunlarıyla bu bilgiyi paylaşamayan geniş bir kesimin olduğu kabul ediliyor. Bu da Ermenilerin bu dönemde yaşadıkları korkunun bir yansıması... TTK arşivlerinde bu sayının beşyüzbin kadar olduğuna dair bilgiler mevcut. Dolayısıyla hali hazırda bir anlamda "Türkleşmiş" yani asimile olmuş olan bu Ermeni nüfusun büyük bir çoğunluğunun refah düzeyi de yerinde olduğundan, bilseler de böyle bir dertlerinin olacağını sanmam. Peki hiç mi katliam olmadı derseniz, buna hayır olmadı diyemem. Ama aslında soykırım maksatlı olmayan, Ermenilerin ayaklanmalarının bastırılması esnasında bir anlamda savunma maksatlı çete operasyonlarında ve elbette otorite boşluğunun yaşandığı bu dönemde sivillere karşı hiçbir suç işlenmemiştir iddiası doğru olmaz. Bu Osmanlının son dönemi için de, TC'nin ilk dönemi için de (istiklal Mahkemelerini hatırlatmak isterim) böyledir. Ruslarla işbirliği esnasında Ermenilerin yaptığı katliamların bir intikamı olarak; zayıf düşen Ermenilere karşı toplum içinde hukuksuz bir takım eylemlere yol açmıştır. Ancak soykırım sistematik bir devlet politikasıdır ya da en azından devlet yetkililerinin soykırıma sessiz kalarak destek vermelerini gerektirir. Belki bu tür hukuksuzluklara yeterince etkili müdahale edilmedi ya da edilemedi, o kadar... Bu dönemde sistematik bir devlet politikası olan soykırım değil, tehcirdir. Tehcir ise olağanüstü şartlarda yapılmıştır ve suçlu-suçsuz Ermeni nüfusu hedef aldığı için eleştirilebilir. "Ortak acı" demek daha isabetli olur bence... Osmanlının en ırkçı yönetimi olan, başta Ermenilerin de destek verdiği İttihat ve Terakkinin dahi sistematik böyle bir politikayı uyguladığına dair hiç bir kanıt yoktur. Dönemde uygulanan yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerden dolayı bir zorunlu göç yaşanmıştır ve amaç hiç bir zaman nihai olarak Ermenileri toplu kıyım, yani soykırım olmamıştır. Ancak savaş istenildiği gibi sonuçlanmadığından gidenler geri gelememişlerdir ve elbette olağanüstü şartlardaki zorunlu göç ölüm ve acılara yol açmıştır. Bizlerin bu gerçekleri dünya kamuoyu önünde dile getiremiyor olması bir tarafa Balkan Savaşlarındaki o acı ric'ati, ki beş milyondan fazla insan etnik temizliğe tabi tutulmuştur, 1862 büyük Çerkez zorunlu göçünü, Çeçen sürgünü, Kırım Tatarlarının bir gece içerisinde Stalin'in emriyle nasıl yurtlarından alınıp, hayvan vagonlarında aç ve açık bir şekilde Orta Asya steplerine-çöllerine bırakılmasını daha kendi halkımıza dahi anlatamıyor olmak, bize ayıp olarak yeter de artar bile...  
Ekleme Tarihi: 27 Nisan 2015 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

GENOCIDE-III (GERÇEKTE NE OLDU)

Doğrusu yüz yıldır tartışılan başlıktaki sorunun cevabını elbette ben veremem. Ancak bu konuda kamuoyu tarafından bilinenler ve bilinmeyenler var. Resmi tarihin sunularını kabul edecek değilim ama, Osmanlıyı felakete sürükleyen ittihatçıların dahi böyle bir eylem (soykırım) içerisinde oldukları iddiası kabul edilebilir değildir.

Peki o halde Anadolu'da yaşayan o kadar Ermeni nereye gitti. Buharlaşmadığına göre bir açıklaması olsa gerek.... Bir başka deyişle farklı rakamlar telaffuz edilmekle birlikte, 1.2 milyon civarında ve o günkü nüfusa oranı % 7-8 kadar olduğu kabul edilen Ermeni nüfusunun neden bugün 40-60.000'e kadar düştüğü sorusuna ikna edici bir cevap vermek gereklidir. Bunun pek çok açıklaması var elbet... Şimdi öne çıkanlar üzerine duralım.

Bir kere Ermenilerin bir kısmı tehcire tabi tutulmamış ya da tutulamamıştır. Tehcire tabi tutulanlar Gregoryan Ermenilerdi. Az sayıda da olsa Katolik ve Protestan Ermeniler tehcir kapsamı dışında tutulmuştur. (asıl kitlenin Gregoryan mezhebine mensup Ermeniler olduğunu unutmamak lazım. Ermenilerin esasen Gregoryan-bir tür Ortodoks- olduğunu, sonradan az bir kısmının misyonerlik faaliyetleri ile yeni bir mezhep hatta din olan protestanlığı benimsediği, az bir kısmının da Katolikliğe geçtiğini hatırlatalım. Mesela ülkemizde tanınmış gazeteci Etyen Mahçupyan katoliktir. Bir suikaste kurban giden Hrant Dink ise protestan idi). Ermenilerin yaşadığı Doğudaki bazı bölgeler o dönemde zaten Rus işgalindeydi. Bu yüzden tehcire tabi tutulamamıştır.

Anadolu'da Ermeni nüfusunun azalmasının bir nedeni de sonraki süreçte isteyerek ya da istemeyerek yaşanan göçlerdir. Tehcir sürecinde ve daha sonraki dönemde önemli denilebilecek düzeyde bir Ermeni nüfusu Türkiye'yi terk etmiş ya da terk etmek zorunda kalmıştır. Ekonomik öncelikler ve azınlıkların kendilerini güvende hissetmemeleri gibi nedenler, zaman içerisinde göçe yol açmıştır. Esasen Rumlara yönelik olan ve uluslararası literatürde "pogrom" olarak isimlendirilen 6-7 Eylül olayları, varlık vergisi gibi nedenlerle istem dışı göçler sonraki dönemlerde de yaşanmıştır. Bu süreçte Batı Avrupa ülkelerine ve özellikle de Fransa'ya yerleşen önemli sayıda Ermeni nüfusu vardır. Bugün, özellikle Fransa'da siyasete etki edecek güçte bir Ermeni nüfustan bahsedebiliriz. Ermeni terör örgütü Asala'nın en fazla ses getiren eyleminin Orly katliamı olduğunu ve bu havaalanının Fransa'da (Paris) yer aldığını hatırlatalım.

Diğer önemli bir kısmı ise ABD ve Kanada'ya göç etmiştir. Bugün 24 Nisan'da başımıza ekşiyenler sadece Ermenistan'daki yetkilileri değildir. Başta Fransa olmak üzere Batı Avrupa'da yaşayan Ermeniler ve ABD'deki Yahudi lobisinden sonra en etkili lobilerden birisi olan Ermeni lobisi konunun gündeme gelmesinde başı çekmektedir. Diaspora olarak ifade edilen Ermenistan dışındaki bu nüfus, Başkan'ı her 24 Nisan'da açıklama yapmaya mecbur ediyor ve henüz soykırım (genocide) dedirtememişlerse de ona yakın bir kavram olan büyük felaket (Ermenice Medz Yegern) kavramını kullandırmayı başarmışlardır. Maalesef o küçük Ermenistan nefeslerini ensemizde hissettirmektedir.

Peki Ermeniler başka nereye gitmişlerdir derseniz, ben de bugünkü Ermenistan'ı işaret ederim. Erivan merkezli bölge, aslında Osmanlının Revan Eyaletiydi. Yani bir Osmanlı toprağıydı. Süreç içerisinde İran'la el değiştirse de Ermenilerin buradaki nüfusu başlarda sadece % 5 kadardı. 1800'lü yıllarda Rusya'nın eline geçmesiyle birlikte yavaş yavaş artan nüfus, 500.000 kadar Müslüman'ın bölgeden 1890'larda zorla çıkartılması sürecini müteakiben, (her nedense bu konu hiç konuşulmaz) tehcirden kaçan ve sığınanlarla birlikte çoğunluğu elde etmişlerdir. Bir taraftan Anadolu'dan, bir taraftan da Kafkaslardaki karışıklıktan kaçan Ermeniler bu bölgede toplanmış ve Bolşevik İhtilali esnasında burada Ermenistan'ı kurmuşlardır. SSCB bir süre sonra bu bölgede kurulan Azerbaycan, Gürcistan gibi ülkelerle birlikte Ermenistan'ı da işgal edince ülke, SSCB'nin bir parçası haline geldi. Bu süreç 1991'de SSCB'nin dağıldığı tarihe kadar devam etti. Bir başka deyişle bugünkü nüfusu 3 milyon kadar olan Ermenistan'ın Anadolu Ermenileri tarafından kurulduğunu iddia etmek akla ziyan bir durum değildir.

Anadolu Ermenilerinin nereye gittiğine dair elbette başka cevaplar da vardır: Kripto Ermenileri mesela... Yani içimizde yaşayan, bilerek kimliklerini gizleyen ya da kimliklerinden haberi olmayan Ermeniler... Türkiye'de yaşayan kimliği açık Ermenilerden bahsetmiyorum elbette... Anadolu'nun her ilinde, ilçesinde, hatta belki de köyünde yaşayan Ermeni (ve Rumlardan) bahsediyorum. Bu kuru bir iddia değil. Türk Tarih Kurumunda belgeleri ve listeleri var. Çeşitli bilimsel çalışmalara konu edilmiş. Konu ile ilgili Master, doktora çalışmaları yapılmış. Ama bu çalışmalar belki son 25-30 yıla ait maalesef... Zira Türkiye için bir tabu olan bu konunun üstü geçmişte sürekli örtüldü. Ermeni iddialarının önü alınamaz hale gelince cesur siyasi liderlerimizden T. ÖZAL'ın konunun incelenmesi talimatı vermesi üzerine Türk Tarih Kurumu (TTK) arşivleri araştırmacıların emrine açıldı ve önemli bilgilere ulaşıldı. Bu konuda uzun dönem Türk Tarih Kurumu başkanlığı yapmış olan ve halen siyaset arenasında ismini zaman zaman duyduğumuz Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun önemli katkıları olmuştur. İnsanın keşke TTK'nın başından alınmasaydı da görevine devam etseydi diyesi geliyor. Siyaset biraz bozdu onu.

Osmanlının çeşitli dönemlerinde buna benzer durumlar yaşanmıştır maalesef. Bunlardan birisi de dönme ya da sabetayist olarak bilinen toplumsal kesimdir. Aslında Yahudi olan Sabetayistler cezai müeyyideden kurtulmak için Müslüman olduklarını ilan etmişlerdir. Önemli devlet görevlerine gelip, etkili sonuçlar da aşmışlıkları vardır ve halen almaktadırlar. İnançlarından vazgeçmemişler, nesilden nesile bunu devam ettirmişler; ancak profesyonelce gizlemişlerdir. Kapani ailesi vardır mesela... Doğu Perinçek'in bu ailenin bir üyesi olduğunu hatırlatmam yeterli gelir diye düşünüyorum. (Eski Cumhurbaşkanlarından Fahri Korutürk ve Korutürk ailesinden diplomasideki pek çok kişi, Demokrat partili bakan Osman Kapani, Akademisyen Münci Kapani... bu ailedendir)

Ermeniler için tam olarak bunu söylemek doğru olmaz. Zira Savaş esnasında ve sonrası oluşan korku ortamı kaçamayanların toplum içerisine sinmesine neden olmuştur. 1915 öncesi ve sonrası çok derin düşmanlıklar yaşanmıştır. Bugün Anadolu'da "ermeni dölü" olarak ifade edilen hakaret ve aşağılamalar vardır. Ermeni bir anlamda kötüyü temsil eder bu kavrama göre ama, Anadolu insanının yaşadığı acıların da bir tezahürüdür.

1917'de Ermenileri emellerine alet eden Rusya Savaştan çekilince, Ermeniler ortada kalmışlardır. Osmanlı Devleti savaşı kaybetmiş olsa da Cumhuriyet ulus temelli kurulduğundan "Türk" ırkı dışındakileri yavaş yavaş bertaraf etme, ki buna Türk olmayan diğer Müslümanlar da dahildir, daha açık deyimle uzun vadeli "asimilasyon" politikasını uygulamaya koydu. Özellikle Kurtuluş Savaşı esnasında Anadolu'da kalan ve aslında çoğu kadın ve çocuk olan Ermenilerin bir kısmı evlat edinmek, bir kısmı ise evlenmek vasıtasıyla toplumun içine karışmıştır. Bir kısmı da korkudan sindi. Kimliğini gizledi yani... Bu o kadar sürdü ki bazıları Ermeni olduğunu hiç öğrenemedi. Bazıları ise ancak ölüm döşeğinde çocuklarına bu gerçeği ifade edebildiler. Hala bilip de çocuklarıyla torunlarıyla bu bilgiyi paylaşamayan geniş bir kesimin olduğu kabul ediliyor. Bu da Ermenilerin bu dönemde yaşadıkları korkunun bir yansıması... TTK arşivlerinde bu sayının beşyüzbin kadar olduğuna dair bilgiler mevcut. Dolayısıyla hali hazırda bir anlamda "Türkleşmiş" yani asimile olmuş olan bu Ermeni nüfusun büyük bir çoğunluğunun refah düzeyi de yerinde olduğundan, bilseler de böyle bir dertlerinin olacağını sanmam.

Peki hiç mi katliam olmadı derseniz, buna hayır olmadı diyemem. Ama aslında soykırım maksatlı olmayan, Ermenilerin ayaklanmalarının bastırılması esnasında bir anlamda savunma maksatlı çete operasyonlarında ve elbette otorite boşluğunun yaşandığı bu dönemde sivillere karşı hiçbir suç işlenmemiştir iddiası doğru olmaz. Bu Osmanlının son dönemi için de, TC'nin ilk dönemi için de (istiklal Mahkemelerini hatırlatmak isterim) böyledir. Ruslarla işbirliği esnasında Ermenilerin yaptığı katliamların bir intikamı olarak; zayıf düşen Ermenilere karşı toplum içinde hukuksuz bir takım eylemlere yol açmıştır. Ancak soykırım sistematik bir devlet politikasıdır ya da en azından devlet yetkililerinin soykırıma sessiz kalarak destek vermelerini gerektirir. Belki bu tür hukuksuzluklara yeterince etkili müdahale edilmedi ya da edilemedi, o kadar...

Bu dönemde sistematik bir devlet politikası olan soykırım değil, tehcirdir. Tehcir ise olağanüstü şartlarda yapılmıştır ve suçlu-suçsuz Ermeni nüfusu hedef aldığı için eleştirilebilir. "Ortak acı" demek daha isabetli olur bence... Osmanlının en ırkçı yönetimi olan, başta Ermenilerin de destek verdiği İttihat ve Terakkinin dahi sistematik böyle bir politikayı uyguladığına dair hiç bir kanıt yoktur. Dönemde uygulanan yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerden dolayı bir zorunlu göç yaşanmıştır ve amaç hiç bir zaman nihai olarak Ermenileri toplu kıyım, yani soykırım olmamıştır. Ancak savaş istenildiği gibi sonuçlanmadığından gidenler geri gelememişlerdir ve elbette olağanüstü şartlardaki zorunlu göç ölüm ve acılara yol açmıştır.

Bizlerin bu gerçekleri dünya kamuoyu önünde dile getiremiyor olması bir tarafa Balkan Savaşlarındaki o acı ric'ati, ki beş milyondan fazla insan etnik temizliğe tabi tutulmuştur, 1862 büyük Çerkez zorunlu göçünü, Çeçen sürgünü, Kırım Tatarlarının bir gece içerisinde Stalin'in emriyle nasıl yurtlarından alınıp, hayvan vagonlarında aç ve açık bir şekilde Orta Asya steplerine-çöllerine bırakılmasını daha kendi halkımıza dahi anlatamıyor olmak, bize ayıp olarak yeter de artar bile...

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.