Türkiye dünyaya bir şeyi daha gösterdi; potansiyel harekete geçirebildiğinde nelerin başarılabileceğini... Hep savunurum; Birinci Dünya Savaşından sonra kurulmuş ya da II. Dünya Savaşı sonrası oluşturulmuş devletler tam bağımsız filan değildir. Buna Türkiye de dâhildir.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında; yenilen, ordusu dağıtılan ve ülkesi işgal edilen Osmanlının yerine ikame edilen Türkiye Cumhuriyeti, "kısıtlı" bir devlet olarak kurulmuştur. Egemenlik halka filan ait değildir. Egemenlik dış güçlere ve onların bu ülkedeki temsilcisi oligarklara aittir. Oligarklar, kanaatimce yapılan gizli anlaşmalar gereğince, Türkiye'nin önünü kapatmışlardır. Mesela Türkiye'nin hiç bir stratejik ürünü üretmesine izin vermemişlerdir. Daha 1930'lu yıllarda vatanseverlerce üretilen uçakların üretimi basit gerekçelerle engellenmiştir. Vecihi Hürkuş çalışmalarına yurt dışında devam etmek zorunda kalmıştır. Kim engelledi sanıyorsunuz; yukarıda bahsettiğim nedenle yukarıdaki ‘egemenler tabii ki…’
İğneden ipliğe her şeye bağımlı olmamız istenmiştir. Sadece, o da ilkel bir tarım ülkesi olmamız istenmiştir. Türkiye Sovyet tehdidi ile NATO'ya apar-topar girdiğinde var olan bağımlılık daha da artmıştır. Türkiye Sovyet tehdidine karşı NATO'ya kalkanlık yaptığı halde Kıbrıs Harekâtında NATO silahlarını kullanmamız bile engellenmek istenmiştir. Bu yüzden Türkiye'ye uzun yıllar ambargo uygulanmıştır.
Sofistike silahların yazılımlarına sahip olmamız asla istenmemiştir. Dost-düşmanın kim olduğu, yazılımlarla silah satıcılarınca belirlenmiştir. Her ihtimale karşı silahlara uzaktan müdahale edebilme imkânını sürekli ellerinde tutmak istemişlerdir. Kendi uzmanlarımızın yazılım geliştirme teşebbüsü suikastlara kurban edilmek istenmiştir. Türkiye'nin yazılımların milli olma şartı asla kabul edilmemiş, bu yüzden milyar dolarlık silah ihaleleri iptal edilmiştir.
Bu kısırdöngüyü kırmak isteyen ÖZAL cesur girişimlerine rağmen başaramamış ama Türkiye'nin önünü açmıştır. Bu girişimleri bir şüpheli ölümle sonuçlanmış, böylece Türkiye'nin çok stratejik olan 1990'lı yılları kaybetmesi sağlanmıştır. Neden stratejikti derseniz SSCB'nin dağılma sürecini hatırlatmak isterim. Dünyanın şekillendiği çeşitli dönemler vardır. İşte bu fırsat kaçırılmıştır. İçimizdeki beyinsizler kısır iç politik tartışmalar ve hamasetle meşgulken, Türkiye Orta Asya'ya karşı hiç bir içi dolu proje önerememiştir.
Çürümüşlüğün 2001 krizi ile dip yapması üzerine bu güzel ülke biraz kendisine gelmiş ve içeriden ve dışarıdan her türlü karşı koymalara rağmen kendi stratejisini geliştirme yönünde dev adımlar atmıştır. İçeridekiler, ağır tecrübelerle işin şaka olmadığını öğrendiler. Sıra dışarıdakilerde...
Bakın işte somut bir örnek... Avrupa Birliği ile ilişkimizde gayet de durmamız gereken yerdeyiz. Hiç de umurumuzda değil… Biraz da onlar düşünsün… Bazı evlilikler vardır; zihinde bitmiştir aslında... Anlamsızlaşmıştır. Fakat hiçbirisi evliliği fiilen bitiren taraf olmamak için son hamleyi yapmazlar. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkisi de böyle... Her seferinde Türkiye'nin kulağını uzatmak için sudan gerekçeler bulurlardı. Şimdilerde bir-ikisi hariç Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin gerekliliğinden bahsediyorlar.
Türkiye artık yazılımı da patenti de kendisine ait olan teknolojik ve savunma sanayiine dair küçümsenemez adımlar atıyor. Türkiye'nin bir savaşa bulaştırılması gayreti ya da içerideki işbirlikçilerin atraksiyonları boşuna değil. Sineklerle uğraşmaktan bataklığı göremeyenlere hatırlatmak isterim.
Dünyaya yön vermek başka bir şey… Ekonomisinin 1'ini temsil eden bir ülke olarak istesek de bunu başaramayız. Ama Türkiye’nin hinterlandını harekete geçirme potansiyeli vardır elbette…
Adının milli olması gerekmez, ama her ülkenin potansiyelini maksimum düzeyde kullanması, bağımlılığı azaltması gerekir. Türkiye'nin "potansiyeli" hala bakir. Türkiye ne Kuzey Kore ne de Arnavutluk... Bakın enerji santrallerine... Nükleere başka, HES'lere başka, RES'lere başka nedenlerle karşı çıkıyorlar. Türkiye'nin mücadelesi bağımlılığı azaltmak, ilgili çevrelerin mücadelesi halkın kafasını çelerek Türkiye'nin güçlü olmasının önüne geçmek...
Titreyip kendine gelme, kral çıplak deme zamanı geldi artık. Seher vaktindeyiz; bu yüzden bu sıkıntılar… Umudunu yitirme, itiraz et, reddet, hayatı oku… Rehavet değil; biraz feraset, biraz basiret… Güneş balçıkla sıvanmaz, artık büyük düşün, büyük planı deşifre et, içindeki hainleri, gafilleri, cahilleri çöz, en azından onlara itibar etme… Büyük bir potansiyel taşıyorsun, vur neşteri, korkma ve sana yüklenen yazılımı elinin tersiyle it… Nitekim dağların üslenemediği vazife sana layık görülmüştür. Allah meleklere ‘ben sizin bilmediğinizi bilirim şüphesiz’ demiştir senin hakkında, halife tayin etmiştir seni… Başarabilirsin, yapabilirsin… Sana yazılan senaryoyu oynama, kendi senaryonu yaz… Daha önce yaptın zaten, yine yapabilirsin… Bir şeyi ikinci kez yapmak ilk kez yapmaktan daha kolaydır. Neden başaramayasın ki… Haydi, kalk ve tarihi yeniden yaz… Haydi…