Öncelikle şu tesbiti yapalım: Bir konuda sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için müzmin taraftar ya da müzmin muhalif olmamalısınız. Kötü haber şu ki; kişi bu konudaki müzminliğini kabul etmez çoğu kez... Bir ipucu olarak; eğer bir politik angajmanınız varsa, siz büyük ihtimalle müzminsiniz…Üstelik taraftar ya da muhalif olmanız çok da önemli değil…
Hakikate talip olanların böyle bir sorunu olmaz. Hani ünlü bir batılının sözü var ya; ‘eğer gerçeği söylüyorsanız ne söylediğinizi hatırlamak zorunda kalmazsınız.” diye… İşin özü bu aslında… Çok sayıda ‘doğru’ vardır, ama ‘hakikat’ bir tanedir.
Bir hususun 'doğru' olması ile 'hakikat' olması arasında da çok önemli farklar vardır. Doğru, yere ve zamana göre de değişir. Şöyle bir örnekle konuyu somutlaştıralım isterseniz. Malumunuz, gezi olayları esnasında birkaç ağaç bahane edilerek toplumsal ayaklanmanın provası yapılmak istendi. Kesilen bir kısım ağacın olduğu ‘doğru’ idi. Ama buradaki hakikat kesilen birkaç ağaç değil, meşru zeminin altını oymaktı. FETÖ sürecindeki yolsuzluk iddiaları da öyle…
Netice; eğer önünüze koyulan şeyde bir bit yeniği hissediyorsanız, 'doğru' bile olsa araştırmakta fayda var. Bir de tabii kimin söylediğine, haberin kaynağına bakmak, kaynağı irdelemek gerekir. Sonra inisiyatif sizden çıktığında, pişmanlık geri dönüş sağlamaz. Balığı ikna eden oltanın ucundaki solucandır. Oltanın arkasındaki tuzağı göremezseniz, siz de yem olursunuz.
Tarafsız olmak mı dediniz; Cemil Meriç noktayı koymuş: “Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur!..” E tabi angajmanla tarafsızlığın arasındaki farkın ne olduğunu bilemezseniz itiraz edeceksiniz doğal olarak…
Bir de tabii konuyu kiminle konuştuğunuz önemli… Eğer konuyu müzakere ettiğiniz kişi sizinle diyaloğunda asıl konudan sapma belirtileri gösteriyorsa; ya kendisinin de farkettiği bir hakikati gizlemeye çalışıyordur ya da sizi anlamakta güçlük çekiyordur. Umutsuz vaka yani… İki durumda da evla olan konuyu kapatıp, yolunuza devam etmektir. Zira uyuma rolü yapan bir kişiyi isteseniz de uyandıramazsınız…
Ben şahsen kendimi bu konularda şanslı kabul ediyorum. Memleketin derdini dert edinmiş, siyasetle (politikayla değil) birincil düzeyde ilgili, kendisini angaje hmeyen, dolayısıyla sırtında yumurta küfesi taşımayan, ilişkisini beklentilerin belirlemediği, gücü elinde bulundurduğu düşünülen tarafta yer almak gibi bir kaygısı olmayan, tartışmayı değil müzakereyi esas alan, artık yaşı ellilere dayanmış, paylaştıklarının okunup-okunmadığını dert edinmeyen… birisi olarak bir şeyler söylerken dış etkenleri minimize etmeyi başardığımı düşünüyorum.
Yukarıdaki cinsten bir muhalif ya da taraftar değilseniz, dahası içten ve inanarak konuşuyorsanız, yani kendinize inanıyorsanız; olayların sizin istediğiniz gibi gelişip gelişmemesi de önemli olmaz. Zira savunduğunuz şeyi hangi refleksle yaptığınız önemlidir. Hiçbir zaman da pişman olmazsınız.
Şimdi bu birden bire zuhur eden McKinsey danışmanlığı (!) işi mesela… İşin içerisinde bir bit yeniği olduğu besbelli… İlgili bakanın duruma karşı çıkanları cahillikle, değilse hainlikle suçlaması da durumu ele veriyor aslında… Şükürler olsun ne hainim ne de cahil… Ama karşı çıkıyorum işte… Bir de sormak lazım; maruz kaldığımız operasyon olmasaydı böyle bir tercih olacak mıydı, olacak idiyse daha önceden neden olmadı veya önceden planlandığı bilgisi verilmedi. Ya da hadi vazgeçtik dense derin bir oh çekmeyecek misiz… (Nitekim, cumhurbaşkanı hafta sonu bu yönde açıklamada da bulundu)
Şunu unutmamak gerekir; bölge üzerinde gün yüzüne çıkmış planları olan (nerede yok ki diye sorabilirsiniz) Amerika gibi bir haydut devletin hiç bir global yapılanması herhangi bir masum ticari kurum değildir. İngiltere’ye, İsrail’e danışmanlık yapması ile Türkiye’ye danışmanlık yapması da aynı anlama gelmez. CNN'i de böyle, facebook'u da böyle, google’ı da, apple’ı da, bloomberg’i de, McDonald’ı da, Burger King’i de, coca colası da... Bunların neredeyse tamamı da Yahudi sermayeli… McKinsey de öyle… Bugünkü yöneticileri Yahudi mesela… Yani siyonist düşüncenin finansal destekçisi…
Birleşik Arap Emirliklerine, Suud’a kaba saba yapılan şeye bu ülkenin daha soft bir şekilde maruz bırakılması durum… Yani Katar dahil Körfez ülkeleri Amerika'dan silah alırken, Suud yüz milyar dolarları ilgilendiren anlaşma imzalarken gerçekten eşit ve özgür bir ülke olarak sözleşme yapıp silah mı alıyor, yoksa haraç mı ödüyor. Türkiye hakkında böyle bir imaj oluşturulması bile başlı başına sorun… Neyse ki, geri adım atıldı.