Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

Medeniyet Perspektifi

Kapitalist sistem içerisinde bankacılık vasıtasıyla tasarrufları yatırıma kanalize ettiği varsayımı ile kabul gören faiz, devletler bakımından da artık olağan bir gelir kabul edilen borçlanmanın bir maliyeti olarak bütçelere yansımaktadır. Bu maliyet kimi zaman öyle yükselmektedir ki; devletler bu sorunun üstesinden gelmek için ya ağır koşullar altında daha fazla dış ve iç borçlanma araçlarını kullanmak zorunda kalmaktalar ya da yeni bir krizle karşı karşıya gelmektedir. Nitekim 2008 sonrası yaşanan ve şimdiye kadarki en büyük ikinci kriz olarak kabul edilen global finansal kriz de esasen faiz tabanlıdır. Dünya ekonomisi içerisinde henüz 10 kadar da olsa, kriz esnasında dikkatleri çekmeyi başaran İslam ekonomisinin kapitalist ekonomiden ayrılan yönleriyle ekonomilerin istikrarına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Genel çerçeve aşağıda birkaç değerlendirmede ele alınacaktır.   Farklı dönemlerde dünyada etkin olan çeşitli medeniyetler olmuştur. Aslında çok sayıda dil-din ve etnik unsur olmasına rağmen bir o kadar medeniyet yoktur. Geçmişte Roma, Pers, Habeş gibi medeniyetler yanında; Çin, Bizans, İslam, Hint, İran, Rus… gibi kimisi eski ve kadim, kimisi de nisbi olarak yeni medeniyetler söz konusudur. Aslında medeniyet köklü ve eski olmayı gerektirir. Hali hazırdaki dominant güç ise Batı medeniyetidir ama bugünkü görüntüsü itibariyle aslında o kadar da eski değildir.   Bizans’a ve Hristiyanlığa dayanan geçmişi bir tarafa bırakılırsa, Batı medeniyeti bilimsel gelişmeleri pratik hayata indirgeyerek insan hayatını önemli ölçüde kolaylaştırması ile daha çok son birkaç yüzyılda belirginleşmiştir. Günümüzde Batı deyince anlaşılan şey daha çok ABD ve Avrupa’dır. ABD 1787’de kurulmuş, görece olarak hiç de köklü olmayan, hatta İnka ve Aztekleri soykırım yöntemiyle doğrudan, kültürel hegemonyası ile de diğer pek çok medeniyeti dolaylı olarak yok etmiş olan ve günümüzdeki ekonomik ve askerî üstünlüğü nedeniyle bu işlevini devam ettiren bir devlettir. Moğollar gibi düşünün… Çok güçlü idi, ama su anda sadece barbarlıkları ile biliniyor. ABD Moğollardan farklı olarak insanların hayatını kolaylaştıran gelişmelerin merkezi olsa da yüzlerce medeniyet ve milyonlarca insanın yok olmasının da müsebbibidir. Hitler de bilimsel olarak güçlü bir ülkeye sahip değil miydi… Veya da Sovyetler…   Batı medeniyetinin baskın özelliği, güç merkezli olmasıdır. Batı bilimsel keşifleri gücünü pekiştirmek ve dünya hâkimiyeti sağlamak için kullanmıştır. Gözünün kestirdiği bütün yerleri sömürgeleştirerek kaynaklarına el koymuş, buralarda yaşayan insanları köleleştirmiştir. 1700’lü yıllarda İngiltere’de başlayan süreç, yine batı medeniyeti içerisinde yer alan Almanya’nın dünyaya hâkim olmaya dönük iki başarısız hamlesiyle (Birinci ve İkinci Dünya Savaşları) bugünkü şeklini almıştır. Şüphesiz bugün lokomotif Amerika ve Avrupa Birliğidir. Batı dünyası içerisinde değerlendirilmeyen ancak aynı müstemlekeci refleksle hamle yapan Japonya ise II. Dünya Savaşında durdurulmakla birlikte temel argümanları açısından batı medeniyeti içerisinde yer alır.   1917’de Sovyet devrimi ile Rusya kendisini dünyada daha belirgin bir şekilde htirmiş, özellikle II. Dünya Savaşından sonra 1949’da Çin’de yapılan komünist devrimle güçlenerek Batı’ya bir denge unsuru olmuşsa da, 1991’de SSCB’nin dağılması ile Batı tekrar ve tartışmasız bir şekilde üstün hale gelmiştir. Bugün Rusya da, yine Japonya gibi temel argümanları itibariyle batı medeniyeti içerisindedir. Ancak Batı, özellikle de Amerika ile giriştiği güç yarışında eskisi kadar olmasa da batının başını ağartmaktadır.   Çin bir başla denge unsurudur. 1991 komünizmin yıkılma tarihi olarak kabul edilir. Ancak, daha önceden (1978’de) dönüşüm başlatan Çin, özellikle 2000’li yıllarda baş döndürücü ekonomik performans göstermiştir. Şimdilerde kara kara düşünen ABD ne yapsa Çin’i durduramamaktadır. Adeta ekonomik olarak dünyayı işgal eden Çin’i, özellikle de bu ülkeyi Dünya Ticaret Örgütüne kabul ederek kontrol altında tutmaya çalışsa da, dünya Çin ekonomisinin hangi tarihte ABD ekonomisini geride bırakacağını tahminle meşguldür. (Çin satın alma paritesine göre yapılan hesaplara göre de ABD’yi de geçmiştir) devam edecek…   Her şeye rağmen hali hazırda dünyanın güç merkezi Batı medeniyetidir. Batı medeniyeti insanlığa ağır bedeller ödetmesine rağmen, insanlığın birikimini yine insanlığın (maddi) refahına sunmada önemli katkılar sağlamıştır. Bilimsel keşiflerle, insanların hayatlarını kolaylaştırmada önemi inkar edilemeyecek olan bu katkıları sağlamıştır ama bu gücünü diğer medeniyetleri itibarsızlaştırma amaçlı kullanmaktan da geri durmamıştır. Adeta Moğolların yüzyılların birikimi medeniyetleri, sahip oldukları askeri güçle gözünü kırpmadan yok etmesi gibi, ABD’nin başını çektiği Batı bunu “küreselleşme” adı altında zamana yayarak başarmıştır.   Bir medeniyetin hâkimiyet sağlaması bütün dinamikleriyle birlikte olmaktadır. Bugün insanların batılı gibi giyinmesi, batılı gibi düşünmesi, benzer şeylerden mutlu olması ya da benzer şeylere üzülmesi ve bütün bunların orijininin de batı medeniyeti olması bir tesadüf değildir. Asıl nedeni, hâkim güçlerin bu yöndeki gayretleridir. İngilizce diye ortak bir dünya dili yoktur mesela… Ama her birimiz bu dili öğrenmek için zamanımızın ve bütçemizin önemli bir kısmını ayırıyoruz.   Batı medeniyeti önce askeri güç kullanarak hâkimiyet sağlamış, bu süreçte kaynakları ana ülkelerine aktarmış ve insanları köleleştirerek sömürgeleştirdikleri bölgelerdeki insanları kendilerine bağımlı hale getirmiş, hâkimiyetlerinin sürecini uzatmıştır. Altın çağını ise günümüzde yaşamaktadır. Zira terk ettikleri bölgelerde yerlerine yerleştirdikleri adamları ağızlarına sürülen bir parmak bal karşılığı onlar için ölümüne mücadele ediyor. Elbette batı medeniyetinin temsilcisi ABD, istese de bunu silah zoruyla yapamazdı. Irak’ta olduğu gibi ara-sıra te’dip için kuvvet kullansa da bunun devrinin geçtiğini çok geçmeden anlıyor. Şimdilerde, içerdeki işbirlikçileri kullanmayı tercih ediyor. Yüzlerce yıl devam eden çalışmalar bugün meyvesini vermiştir. Batı medeniyeti sadece durumu yönetiyor. Zaman zaman kafa tutanlar olursa da onların icabına bakıyor.   Bireylerin de devletlerin de kendilerini yenilemeleri şarttır. Kendini yenileyememek, toplum ve dünyanın dinamiklerini keşfedememek yok olmanın başlangıcıdır. Yeninin ise kuşatıcı olmaya, kendisini şartlara göre dizayn etmeye talip olması gerekir. Bunun süreklilik arz etmemesi aynı sonucu doğuracaktır. Zira doğa boşluk kabul etmez. Sizin boş bıraktığınızı dolduracak birileri illa vardır. Elbette bütün bunlar ümitsiz olmamızı gerektirmez. İslam medeniyeti zengin bir birikim ve potansiyele sahiptir. Var olan başarı kodları keşfedilmeyi ve ihya edilmeyi beklemektedir.
Ekleme Tarihi: 15 Ocak 2018 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

Medeniyet Perspektifi

Kapitalist sistem içerisinde bankacılık vasıtasıyla tasarrufları yatırıma kanalize ettiği varsayımı ile kabul gören faiz, devletler bakımından da artık olağan bir gelir kabul edilen borçlanmanın bir maliyeti olarak bütçelere yansımaktadır. Bu maliyet kimi zaman öyle yükselmektedir ki; devletler bu sorunun üstesinden gelmek için ya ağır koşullar altında daha fazla dış ve iç borçlanma araçlarını kullanmak zorunda kalmaktalar ya da yeni bir krizle karşı karşıya gelmektedir. Nitekim 2008 sonrası yaşanan ve şimdiye kadarki en büyük ikinci kriz olarak kabul edilen global finansal kriz de esasen faiz tabanlıdır. Dünya ekonomisi içerisinde henüz 10 kadar da olsa, kriz esnasında dikkatleri çekmeyi başaran İslam ekonomisinin kapitalist ekonomiden ayrılan yönleriyle ekonomilerin istikrarına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Genel çerçeve aşağıda birkaç değerlendirmede ele alınacaktır.

 

Farklı dönemlerde dünyada etkin olan çeşitli medeniyetler olmuştur. Aslında çok sayıda dil-din ve etnik unsur olmasına rağmen bir o kadar medeniyet yoktur. Geçmişte Roma, Pers, Habeş gibi medeniyetler yanında; Çin, Bizans, İslam, Hint, İran, Rus… gibi kimisi eski ve kadim, kimisi de nisbi olarak yeni medeniyetler söz konusudur. Aslında medeniyet köklü ve eski olmayı gerektirir. Hali hazırdaki dominant güç ise Batı medeniyetidir ama bugünkü görüntüsü itibariyle aslında o kadar da eski değildir.

 

Bizans’a ve Hristiyanlığa dayanan geçmişi bir tarafa bırakılırsa, Batı medeniyeti bilimsel gelişmeleri pratik hayata indirgeyerek insan hayatını önemli ölçüde kolaylaştırması ile daha çok son birkaç yüzyılda belirginleşmiştir. Günümüzde Batı deyince anlaşılan şey daha çok ABD ve Avrupa’dır. ABD 1787’de kurulmuş, görece olarak hiç de köklü olmayan, hatta İnka ve Aztekleri soykırım yöntemiyle doğrudan, kültürel hegemonyası ile de diğer pek çok medeniyeti dolaylı olarak yok etmiş olan ve günümüzdeki ekonomik ve askerî üstünlüğü nedeniyle bu işlevini devam ettiren bir devlettir. Moğollar gibi düşünün… Çok güçlü idi, ama su anda sadece barbarlıkları ile biliniyor. ABD Moğollardan farklı olarak insanların hayatını kolaylaştıran gelişmelerin merkezi olsa da yüzlerce medeniyet ve milyonlarca insanın yok olmasının da müsebbibidir. Hitler de bilimsel olarak güçlü bir ülkeye sahip değil miydi… Veya da Sovyetler…

 

Batı medeniyetinin baskın özelliği, güç merkezli olmasıdır. Batı bilimsel keşifleri gücünü pekiştirmek ve dünya hâkimiyeti sağlamak için kullanmıştır. Gözünün kestirdiği bütün yerleri sömürgeleştirerek kaynaklarına el koymuş, buralarda yaşayan insanları köleleştirmiştir. 1700’lü yıllarda İngiltere’de başlayan süreç, yine batı medeniyeti içerisinde yer alan Almanya’nın dünyaya hâkim olmaya dönük iki başarısız hamlesiyle (Birinci ve İkinci Dünya Savaşları) bugünkü şeklini almıştır. Şüphesiz bugün lokomotif Amerika ve Avrupa Birliğidir. Batı dünyası içerisinde değerlendirilmeyen ancak aynı müstemlekeci refleksle hamle yapan Japonya ise II. Dünya Savaşında durdurulmakla birlikte temel argümanları açısından batı medeniyeti içerisinde yer alır.

 

1917’de Sovyet devrimi ile Rusya kendisini dünyada daha belirgin bir şekilde htirmiş, özellikle II. Dünya Savaşından sonra 1949’da Çin’de yapılan komünist devrimle güçlenerek Batı’ya bir denge unsuru olmuşsa da, 1991’de SSCB’nin dağılması ile Batı tekrar ve tartışmasız bir şekilde üstün hale gelmiştir. Bugün Rusya da, yine Japonya gibi temel argümanları itibariyle batı medeniyeti içerisindedir. Ancak Batı, özellikle de Amerika ile giriştiği güç yarışında eskisi kadar olmasa da batının başını ağartmaktadır.

 

Çin bir başla denge unsurudur. 1991 komünizmin yıkılma tarihi olarak kabul edilir. Ancak, daha önceden (1978’de) dönüşüm başlatan Çin, özellikle 2000’li yıllarda baş döndürücü ekonomik performans göstermiştir. Şimdilerde kara kara düşünen ABD ne yapsa Çin’i durduramamaktadır. Adeta ekonomik olarak dünyayı işgal eden Çin’i, özellikle de bu ülkeyi Dünya Ticaret Örgütüne kabul ederek kontrol altında tutmaya çalışsa da, dünya Çin ekonomisinin hangi tarihte ABD ekonomisini geride bırakacağını tahminle meşguldür. (Çin satın alma paritesine göre yapılan hesaplara göre de ABD’yi de geçmiştir) devam edecek…

 

Her şeye rağmen hali hazırda dünyanın güç merkezi Batı medeniyetidir. Batı medeniyeti insanlığa ağır bedeller ödetmesine rağmen, insanlığın birikimini yine insanlığın (maddi) refahına sunmada önemli katkılar sağlamıştır. Bilimsel keşiflerle, insanların hayatlarını kolaylaştırmada önemi inkar edilemeyecek olan bu katkıları sağlamıştır ama bu gücünü diğer medeniyetleri itibarsızlaştırma amaçlı kullanmaktan da geri durmamıştır. Adeta Moğolların yüzyılların birikimi medeniyetleri, sahip oldukları askeri güçle gözünü kırpmadan yok etmesi gibi, ABD’nin başını çektiği Batı bunu “küreselleşme” adı altında zamana yayarak başarmıştır.

 

Bir medeniyetin hâkimiyet sağlaması bütün dinamikleriyle birlikte olmaktadır. Bugün insanların batılı gibi giyinmesi, batılı gibi düşünmesi, benzer şeylerden mutlu olması ya da benzer şeylere üzülmesi ve bütün bunların orijininin de batı medeniyeti olması bir tesadüf değildir. Asıl nedeni, hâkim güçlerin bu yöndeki gayretleridir. İngilizce diye ortak bir dünya dili yoktur mesela… Ama her birimiz bu dili öğrenmek için zamanımızın ve bütçemizin önemli bir kısmını ayırıyoruz.

 

Batı medeniyeti önce askeri güç kullanarak hâkimiyet sağlamış, bu süreçte kaynakları ana ülkelerine aktarmış ve insanları köleleştirerek sömürgeleştirdikleri bölgelerdeki insanları kendilerine bağımlı hale getirmiş, hâkimiyetlerinin sürecini uzatmıştır. Altın çağını ise günümüzde yaşamaktadır. Zira terk ettikleri bölgelerde yerlerine yerleştirdikleri adamları ağızlarına sürülen bir parmak bal karşılığı onlar için ölümüne mücadele ediyor. Elbette batı medeniyetinin temsilcisi ABD, istese de bunu silah zoruyla yapamazdı. Irak’ta olduğu gibi ara-sıra te’dip için kuvvet kullansa da bunun devrinin geçtiğini çok geçmeden anlıyor. Şimdilerde, içerdeki işbirlikçileri kullanmayı tercih ediyor. Yüzlerce yıl devam eden çalışmalar bugün meyvesini vermiştir. Batı medeniyeti sadece durumu yönetiyor. Zaman zaman kafa tutanlar olursa da onların icabına bakıyor.

 

Bireylerin de devletlerin de kendilerini yenilemeleri şarttır. Kendini yenileyememek, toplum ve dünyanın dinamiklerini keşfedememek yok olmanın başlangıcıdır. Yeninin ise kuşatıcı olmaya, kendisini şartlara göre dizayn etmeye talip olması gerekir. Bunun süreklilik arz etmemesi aynı sonucu doğuracaktır. Zira doğa boşluk kabul etmez. Sizin boş bıraktığınızı dolduracak birileri illa vardır. Elbette bütün bunlar ümitsiz olmamızı gerektirmez. İslam medeniyeti zengin bir birikim ve potansiyele sahiptir. Var olan başarı kodları keşfedilmeyi ve ihya edilmeyi beklemektedir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.