Türkiye; enerjinin günümüzdeki en temel kaynağı olan petrol ve doğalgaz açısından son derece fakir bir ülkedir. Bu kaynakların 97'sini halen ithalat vasıtasıyla karşılamaktadır. Yani nükleer enerjiye ihtiyacımızın ilk ve temel nedeni enerji ihtiyacımızı azaltmaktır. Ancak ben aşağıda konunun daha farklı yönü üzerinde durmak istiyorum.
Enerjinin önemini vurgulamaya gerek bile yok. Yetmiş milyondan fazla insanın ölümüne neden olan İkinci Dünya Savaşının, bir anlamda batılı ülkeler için enerji paylaşımı savaşı olan Birinci Dünya Savaşının, sanayileşme sürecinde başlayan sömürgeciliğin, Osmanlı Devleti üzerindeki yıkma girişimlerinin, Avrupa Birliğinin temel kurulma nedeninin ki Alsas-Loren sorunu ve Frenk-Cermen çatışmalarını hatırlayın ve nihayet bugün Ortadoğu diye bizim dışımızdaki kişilerin isimlendirdiği bölgedeki savaşların temel nedeni enerjidir.
Rusya hariç, Avrupa ve Japonya enerji açısından gayet fakir bölgelerlerdir. Günümüzdeki en önemli enerji kaynağı olan petrol ve doğalgaz bakımından neredeyse hiç kaynağı yoktur bu ülkelerin... Güneş enerjisi bakımından da öyle... Ama biliyor musunuz ki; Avrupa Birliği ülkeleri enerjilerinin yarısına yakınını kendi öz kaynaklarından karşılıyor ve bunların büyük bir çoğunluğu da “yenilenebilir” enerji kaynakları... Güneşin neredeyse hiç yüzünü göstermediği İngiltere'de bile binaların üzere güneş panelleri var. Rüzgâr enerjisi de öyle… Gökyüzünden baktığınızda neredeyse bütün ülke sathı rüzgâr tribünleriyle dolu... Bizim kaynak olarak bile düşünmediğimiz bio enerjiye gelince; o da Avrupa Birliği’nin temel teşvik alanlarından birisi... Japonya ise aynı işi nükleer santraller vasıtasıyla çözüyor. Tam elli beş adet nükleer santral var Japonya'da...
Nükleer güçle dünya 1945'te tanıştı biliyorsunuz. O dönemde artık dünyanın atom çağına geçtiği yorumları bile yapıldı... Durumu fark eden diğer güçlü ülkeler hızlı bir şekilde bu silaha sahip olmanın çabası içerisine girdi... SSCB, Fransa, Çin ve İngiltere 1960'lı yıllara kadar bir bir bu silahın sahibi oldu. Bu dönemde ilgili ülkeler aralarında yaptıkları bir anlaşma (Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması) ile diğer ülkelerin bu silahı edinmesini yasakladılar... Bu anlaşmaya rağmen; Hindistan, Pakistan şu anda bu silaha sahibi olduğu “bilinen” ülkeler... İsrail ve Kuzey Kore’nin bu güce sahip olduğundan da kimsenin şüphesi yok. İran'a gelince, barışçıl amaçla dese de bu ülkenin nükleer silah sahibi olmak istediğini bilmeyen yok.
Ve Türkiye… Büyük devletlerin hedefleri ve planları da büyük ve uzun vadelidir. Söyler misiniz bana neden İngilizler savaş noktasına gelmesine rağmen, savaş sırasında değil de, Sevr anlaşmasındaki bir hükme dayanarak sonradan işgal ettiği Musul ve Kerkük'ü yeni kurulan Türkiye'ye vermediler? Bu hedefe ulaşmak için iç isyan bile çıkarttılar (Şeyh Sait isyanı). Çünkü büyük devlet olan İngiltere yüz yıl sonrasının hesabını ve planını yapıyordu... Türkiye Cumhuriyeti kurulurken sınırlarının aynı zamanda petrol sınırları olduğu dikkatinizi çekti mi hiç... Bu konuda daha geniş malumlar istiyorsanız Raif Karadağ'ın Petrol Fırtınası adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim, yazarının bir faili meçhule kurban gittiğini hatırlatarak...
Demek ki günümüz politikacılarının birçoğunun tekrar seçilme hesapları yaparak sergiledikleri vizyonsuzluğun çok ötesinde anlam taşıyormuş büyük düşünmek... Bu sadece bir örnek elbette... Büyük ülkeler ve liderler sessiz ve derinden giderler... Ülkemizde gerek geçmişte gerekse günümüzde bunun örneği de yok değildir. Türkiye de büyük ve misyonlu bir ülkedir. Bunu Batı görüyor da bizim tatlı su balıkları göremiyor.
Sınırımızın dibinde Ermenistan'ın, minicik bir ülke olarak nükleer santrale sahip olduğundan birçoğunun haberi bile yoktur o tatlı su balığı çevrecilerin... Bu tesis SSCB zamanında deprem bölgesinde olmasına rağmen Türkiye'ye bir tehdit olarak kurulmuştu ve Avrupa Birliği'nin ciddi uyarılarına rağmen varlığını devam ettirmektedir. Türkiye'nin dibinde bu tesis varken Türkiye bu teknolojiye sahip olmayacak öyle mi...
Sizce Pakistan nükleer silaha sahip olmasaydı dünyanın gelecekteki en güçlü ülkelerinden birisi olarak gösterilen Hindistan'a karşı denge kurabilir miydi? Peki İsrail'e ne dersiniz. Bir hançer gibi İslam dünyasının göğsüne saplanmış bu çıbanbaşı eğer nükleer silahı olmasa varlığını uzun vadede devam ettirebilir mi? İran? Şia fitnesinin merkezi sürekli İslam dünyasına ayak bağı olmuş halen de olmaya devam eden bu ülkenin nükleer silah sahibi olması Türkiye'ye karşı aşılması mümkün olmayan bir üstünlük vermez mi?
Türkiye maalesef geçmiş dönemde nükleer çalışmalara gerekli önemi vermemiştir. Örneğin nükleer çalışmaların alt yapısını oluşturan fizik bölümleri üniversitelerde tek tek kapanıyor. Nükleer çalışmalar uzun ve sabırlı ekip çalışmasını gerektiriyor. Bu stratejik bilgiyi bir başka ülkeden almak mümkün değildir. Türkiye ‘büyük ülke’ refleksiyle hareket etmek zorundadır. Üzerindeki ölü toprağını atmaya ihtiyacı vardır. Halen dünyada onlarca nükleer santralin inşası devam ediyor. Türkiye’de de iki adet nükleer santralin devam ediyor olması geleceğe dair ümitlerimizi güçlendiriyor. Nükleer silaha sahip olmak ise sonraki aşama… Uluslararası denge gözetilerek her ne kadar üretilmese bile bu teknolojiye sahip olmak gerekmektedir. Zira bugün resmi olarak nükleer silah sahibi olmayan-olamayan Almanya ve Japonya’nın bu teknolojiye sahip olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok… İlk etapta bu noktaya terfi etmek önemlidir.
Son bir not: Dünyada kapatılan nükleer santral filan yoktur. Kapatıldığı söylenen nükleer santraller, (bir fizik profesöründen öğrendiğime göre) yeni teknolojilerle donatılıyor. Bir başka deyişle eski teknoloji yeni teknolojiye çevriliyor. Zira yine aynı kaynaktan aldığım bilgiye göre şu anda nükleer santrallerde beşinci nesil güvenlik önlemleri uygulanıyor ve daha öncekiler beşinci nesil güvenlik notasına terfi ettiriliyor. Kapatılma eski teknolojiye ilişkindi. Zira Almanya’da 20’ye yakın, Fransa’da altmışa dayanmış, ABD’de yüzden fazla (104) santralin kapatılması bu ülkelerin ekonomilerini felce uğratır. Vesselam…