Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

SAMİMİYET…

Hala işlerimiz ahbap-çavuş ilişkisiyle çözülmeye çalışılıyor. Ne kadar ilkel... Gelişme biraz da böyle bir şey herhalde... İnsan faktöründe gelişmeyi sağlamadıkça ne kadar mükemmel kanunlar çıkarırsanız çıkarın sorunları kökten çözemezsiniz. Ünlü bir filozofun deyimiyle; ‘sorumsuz insan illa ki kanunun çevresini dolanacak bir yol’ bulur... Sosyal sorumluluğa sahip bireylere ihtiyacımız var. Sadece kendi çıkarını düşünen, enaniyetli, fırsatçı kimlikler kısa vadede çıkar sağlasa da uzun vadede hastalıklı bir toplum yapısına hizmet etmektedir. Bunun en belirgin örnekleri büyük ‘şehirlerde’ yaşanmaktadır. Zira buralarda pek çok kimse komşusunu bile tanımaz, onların yaşam tercihlerine hiçbir şekilde saygı duymaz. Gülücüklerde samimiyet göremezsiniz. Tamamen yapmacık ve çıkar amaçlıdır. Sizinle ortaklığı bittiğinde selam bile vermez, görmezlikten gelir.   Kurumsallaşma aslında tam da insan faktörüyle ilgilidir. Devlet yasal-kurumsal yapıyı toplumun dokusuna uygun olarak hazırlarsa, bireyler de sosyal sorumluluklarının bir gereği olarak buna uygun davranırlar. Zira kendilerine saygı duyulduğunu düşünür. Batıda insanların kurallara uyma hassasiyetinin yüksekliği de büyük ölçüde buna dayanır.   Bizim tarihimizden de örnekler vardır elbette... Fatih Sultan Mehmet kendi kurduğu medreseye ancak yapılan bir sınavla girebilmiştir. Yani kimse Fatih'e torpil geçmemiş geçememiştir. Yine Fatih'in bir Rumlar olan davasını bilirsiniz. Koca Fatih haksız çıkmıştır. Bir ilim-irfan adamına yaptığı muamele nedeniyle o günün ilmiye sınıfının ileri gelenleri kendisini uyarmış, Fatih kararını geri almak zorunda kalmıştır. Bunlar da kurumsallaşma örneği değil mi… Hem de kurala değil, insana dayanan kurumsallaşma…   Şimdi herkes güç sahiplerine yakın durma derdinde... Bunu da bir yetenek basiret olarak fevkalade iyi bir şekilde pazarlayabilmekte... Sonuç da almakta maalesef... Çünkü sistem buna göre şekillenmiştir. Ben buna tek başına da olsa, pasif de olsa bir direnişin olması gerektiğini düşünüyorum. Hiç değilse tarafınız belli olur Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan güvercin misali... Sonuç almanız şart değil... Mücadele ruhunu kaybetmeyin yeter... Çeşitli nedenlerle konjonktür sizden yana da olmayabilir. Zaten konjonktüre göre tavır alıyorsanız siz bu yazının muhatabı değilsiniz... Hani bir söz var ya; zaferden değil seferden sorumlu olmak diye… Onu kastediyorum…   Önemli olan zor zamanda konuşmaktır. Örneğin 28 Şubat süreciyle ilgili şimdi konuşmanız anlamlı değildir. Olay yaşanırken nasıl davrandığınız önemlidir. Davranışınız aktif de olmak zorunda değildir. Değişik nedenlerle bu mümkün olmayabilir, ancak zihin dünyanızda mücadele ruhunu sürekli korumalısınız. Bu, aslında bir hicrettir bilen için... Zira hicret daha güçlü geri dönmek üzere bulunduğunuz yeri ve pozisyonu terk etmektir. Hicret bir sabır örneği olarak ordunun geçici olarak ric’at etmesi gibidir. Sizin mücadeleniz başarılı olmasa bile gelecek nesillere güçlü bir mesaj verecektir mücadele azmine dair...   Aslında bunun ülkemizde örneği yok da değil... Son yılları takip edenlerin; nice tabuların yıkıldığını, nice ezberlerin bozulduğunu, nice kâğıttan aslanların deşifre olduğunu... görmemesi ancak körlüğe ya da önyargıya bağlanabilir. Sabır ve samimiyetle çalışmak pozitif sonucu da getiriyor beraberinde... Ama hangi adımı ne zaman atacağınız son derece önemlidir. Yeter ki siz doğru hedefe kilitlenin... 
Ekleme Tarihi: 05 Aralık 2016 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

SAMİMİYET…

Hala işlerimiz ahbap-çavuş ilişkisiyle çözülmeye çalışılıyor. Ne kadar ilkel... Gelişme biraz da böyle bir şey herhalde... İnsan faktöründe gelişmeyi sağlamadıkça ne kadar mükemmel kanunlar çıkarırsanız çıkarın sorunları kökten çözemezsiniz. Ünlü bir filozofun deyimiyle; ‘sorumsuz insan illa ki kanunun çevresini dolanacak bir yol’ bulur... Sosyal sorumluluğa sahip bireylere ihtiyacımız var. Sadece kendi çıkarını düşünen, enaniyetli, fırsatçı kimlikler kısa vadede çıkar sağlasa da uzun vadede hastalıklı bir toplum yapısına hizmet etmektedir. Bunun en belirgin örnekleri büyük ‘şehirlerde’ yaşanmaktadır. Zira buralarda pek çok kimse komşusunu bile tanımaz, onların yaşam tercihlerine hiçbir şekilde saygı duymaz. Gülücüklerde samimiyet göremezsiniz. Tamamen yapmacık ve çıkar amaçlıdır. Sizinle ortaklığı bittiğinde selam bile vermez, görmezlikten gelir.

 

Kurumsallaşma aslında tam da insan faktörüyle ilgilidir. Devlet yasal-kurumsal yapıyı toplumun dokusuna uygun olarak hazırlarsa, bireyler de sosyal sorumluluklarının bir gereği olarak buna uygun davranırlar. Zira kendilerine saygı duyulduğunu düşünür. Batıda insanların kurallara uyma hassasiyetinin yüksekliği de büyük ölçüde buna dayanır.

 

Bizim tarihimizden de örnekler vardır elbette... Fatih Sultan Mehmet kendi kurduğu medreseye ancak yapılan bir sınavla girebilmiştir. Yani kimse Fatih'e torpil geçmemiş geçememiştir. Yine Fatih'in bir Rumlar olan davasını bilirsiniz. Koca Fatih haksız çıkmıştır. Bir ilim-irfan adamına yaptığı muamele nedeniyle o günün ilmiye sınıfının ileri gelenleri kendisini uyarmış, Fatih kararını geri almak zorunda kalmıştır. Bunlar da kurumsallaşma örneği değil mi… Hem de kurala değil, insana dayanan kurumsallaşma…

 

Şimdi herkes güç sahiplerine yakın durma derdinde... Bunu da bir yetenek basiret olarak fevkalade iyi bir şekilde pazarlayabilmekte... Sonuç da almakta maalesef... Çünkü sistem buna göre şekillenmiştir. Ben buna tek başına da olsa, pasif de olsa bir direnişin olması gerektiğini düşünüyorum. Hiç değilse tarafınız belli olur Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan güvercin misali... Sonuç almanız şart değil... Mücadele ruhunu kaybetmeyin yeter... Çeşitli nedenlerle konjonktür sizden yana da olmayabilir. Zaten konjonktüre göre tavır alıyorsanız siz bu yazının muhatabı değilsiniz... Hani bir söz var ya; zaferden değil seferden sorumlu olmak diye… Onu kastediyorum…

 

Önemli olan zor zamanda konuşmaktır. Örneğin 28 Şubat süreciyle ilgili şimdi konuşmanız anlamlı değildir. Olay yaşanırken nasıl davrandığınız önemlidir. Davranışınız aktif de olmak zorunda değildir. Değişik nedenlerle bu mümkün olmayabilir, ancak zihin dünyanızda mücadele ruhunu sürekli korumalısınız. Bu, aslında bir hicrettir bilen için... Zira hicret daha güçlü geri dönmek üzere bulunduğunuz yeri ve pozisyonu terk etmektir. Hicret bir sabır örneği olarak ordunun geçici olarak ric’at etmesi gibidir. Sizin mücadeleniz başarılı olmasa bile gelecek nesillere güçlü bir mesaj verecektir mücadele azmine dair...

 

Aslında bunun ülkemizde örneği yok da değil... Son yılları takip edenlerin; nice tabuların yıkıldığını, nice ezberlerin bozulduğunu, nice kâğıttan aslanların deşifre olduğunu... görmemesi ancak körlüğe ya da önyargıya bağlanabilir. Sabır ve samimiyetle çalışmak pozitif sonucu da getiriyor beraberinde... Ama hangi adımı ne zaman atacağınız son derece önemlidir. Yeter ki siz doğru hedefe kilitlenin... 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.