Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR
 

SENİ BİR TÜRLÜ DOĞRU TANIYAMADIK…

Kimisi senin adına Kemalizm adında çağdaş bir din uydurdu ve senin istirahatgahını tapınak haline getirdi, kimisi de sana öyle düşman oldu ki, sanki sen bu milletin bir evladı değilsin… Senin ölüm saatin bile tartışmalı oldu. Kimisi seni 10 Kasım 09:05’te öldüğünü söyledi, kimisi aslında gece yarısı öldüğün halde tören yapmak için bu saatte öldüğünü ileri sürdü. Takipçilerin böylesine masum bir şeyi bile gizleme gereği duydular… Kimisi seni bu milletin babası, atası kabul etti, kimisi sana İngiliz işbirlikçisi dedi. Kimisi seni; dinin, namusun, vatanın kurtarıcısı ilan etti, kimisi ise bütün bunların düşmanı… Seni kimi zaman içki sofralarında gösterdiler, kimi zaman camide hutbe verirken… Her ikisi birden olmayacağına göre kafamız karıştı doğal olarak… Kimi zaman seni, Osmanlı-Müslüman kıyafetli giyinmiş Latife Hanımın yanında gördük, ama kılık kıyafet devrimi senin tarafından yapıldığı iletildi bize… Onlar senin yanında Latife Hanımı o kıyafetle görmedikleri için fotoğraflardan sildiler. Kimisi seni Anadolu’da kurtuluş savaşını kendi inisiyatifiyle başlatan lider olarak tanıttı, kimisi de Padişahın bir neferi, komutanı olarak görevlendirildiğini iletti bize... Kimisi Osmanlı ailesinin İstanbul’dan kaçtığını, kimisi de senin talimatınla ülkeden zorla çıkarıldığını ileri sürdü. Kimisi yepyeni bağımsız bir ülke kurduğunu söyledi, kimisi de yapılan gizli anlaşmalarla, aslında kısıtlı bir devlet kurulduğunu ileri sürdü. Kimisi Anadolu’yu işgal eden müttefiklerin yeni Cumhuriyetin başarısı karşısında tek tek çekilmek zorunda kaldıklarını söyledi, kimisi bunun Osmanlı devleti ve kurumlarının ilgasının bir karşılığı olarak göz yumulduğunu iddia etti. Kimisi seni diktatör ilan ederken, kimisi de Cumhuriyeti kurarak demokrasiye geçişin ilk ve en önemli adımını attığını savundu. Kimisi senin saltanatla birlikte hilafeti de kaldırdığını ileri sürerken, kimisi bunun yeni cumhuriyeti kuranların düşman devletleri oyalama taktiğinin bir parçası olduğunu, saltanatın kaldırılmasına rağmen, aslında hilafetin kaldırılmadığını TBMM’nin şahsi manevisine dercedildiğini ileri sürdü. Hatta kimisi senin ölümünden 50 yıl sonra açılmak üzere bir vasiyet bıraktığını ve bunda hilafetin yeniden getirilmesini istediğini dahi ileri sürdü. Şimdi 76. yıldayız ve eğer bir vasiyet varsa, henüz bu kamuoyuyla paylaşılmadı. Sana ait olmayan pek çok söz sana aitmiş gibi ülkenin dört bir yanına kazınarak aslında sana kötülük edildi. Zira senin olağanüstü bir dahi olduğun düşüncesine dayalı böyle bir politika, insanüstü vasıfların olduğu zannını uyandırdı. Oysa sen bir insansın ve olağanüstü özelliklerin yok. Kimisi seni İsmet İnönü’nün silah arkadaşı olarak tanıttı, kimisi kanlı bıçaklı olduğunuzu ileri sürdü. Kimisi senin halefin olarak İsmet İnönü’yü önerdiğini söyledi, kimisi İsmet İnönü dışında herkesin olabileceğini yakınlarınla paylaştığını nakletti. (İsmet İnönü iktidarı döneminde seni unutturmaya çalıştığına göre ikincisinin doğruluğu daha mümkün gözüküyor) Kimisi Dersim katliamından seni sorumlu tuttu, kimisi senin zaten hasta olduğunu senin bilgin dışında bunun gerçekleştiğini ileri sürdü. Kimisi seni SSCB’ye yakın politikalar güttüğünü hatta var olduğu iddia edilen vasiyetinde bunun da yer aldığını söyledi, kimisi seni batı medeniyetinin temsilcisi olarak gördü. Oysa sen sadece ticari askeri işbirliği yaptığın halde senin kurduğun parti CHP sosyal demokrat çizgiyi benimsedi, ama bir türlü de solcu ve halkçı olamadı. Sen masonluk teşkilatını yasakladığın halde, senin takipçilerin olduğunu söyleyenler bunu serbest bırakmakla kalmadı bir çoğunun mason olduğu iddia edildi… Sen bir fani olduğunu elbet bir gün toprak olacağını söyledin ama seni tanrılaştıranlar, seni korumak için kanun çıkarttılar… Herkesi iki yüzlü yaptılar, zira bir fani olarak yanlış yaptıkların olabileceği halde bunu eleştirmeyi suç saydılar. Kimisi seni ülkenin kurucusu kurtarıcısı muzaffer komutan olarak anlattı bize, kimisi de aslında kurtarılanın Osmanlının küçük bir parçası olduğunu ileri sürdü. Kimisi anıtkabiri Yunan tapınaklarıyla kıyasladı ve sana dair bu minvalde yorumlar yaptı, kimisi sadece ebedi istirahatgah olarak nitelendirdi ilgili mekanı… Sen dogmalara karşı olduğun halde kimisi gelip senin önünde eğildi, secdeye gitti. Kabe Arabın olsun, Çankaya bize yeter dedi. Kimisi seni din düşmanı ilan etti, ama Diyanet işleri Başkanlığını da sen kurdun… Kimisi seni yine din düşmanı ilan etti ama kimisi de düşmanın çizmesinden kurtardığın için kahraman ilan etti… Kimisi seni çağdaş Türkiye’nin kurucusu ilan ederken, kimisi batılılaşma adına yaptıklarını Yunan-İngiliz gelse yapamayacağını iddia etti… Kimisi seni Latin alfabesine geçerek Türk dünyasıyla bağları güçlendirmeyi, batı ve dolayısıyla gelişmiş medeniyetle iletilişimi kolaylaştırmayı amaçladığını söyledi, kimisi bu yüzden seni din, tarih, Osmanlı düşmanı ilan etti… Kimisi seni Samsuna eski batmak üzere olan Bandırma vapuru ile İngilizleri atlatarak ve Anadolu’da direniş hareketini organize etmek üzere kendi inisiyatifinle gittiğini söyledi, kimisi Padişahın lüks yatıyla ve padişah adına gittiğini hareketi başlattığını ileri sürdü. Kimisi seni ittihatçı ilan etti, kimisi böyle bir şeyi iftira olarak değerlendirdi ve koca Osmanlıyı dokuz senede bozuk para gibi harcayan ittihatçılardan ayırmayı tercih etti. Kimisi bizim sadece resmi tarihe inanmamızı istedi, kimisi ise resmi tarihte senin dönemine ilişkin neredeyse her şeyin yalan ve palavra olduğunu söyledi. Kimisi şapka devriminin senin Kastamonu’da şapka giymenle tabanda geniş bir karşılık bulduğunu ileri sürdü, kimisi şapka giymeyenlerin idamla yargılandıklarını hatta idam edildiklerini söyledi. Kimisi ilk meclisin halkı geniş bir şekilde temsil ettiğini söyledi, kimisi bundan rahatsız olduğun ve yönetimini güçlendirmek istediğin için, sana yakın ve temsil kabiliyeti daha az kişilerden oluşacak şekilde ikinci meclisi açtığını ileri sürdü. Savaşın yıkımını ifade etmek üzere kullandığın “yurtta sulh cihanda sulh” sloganı yıllarca takipçilerin tarafından sınırlarımızın ötesiyle bağlarımızı koparmak şeklinde anlaşıldı ve sınırımızdaki ülkelerin adeta tamamı düşman muamelesi gördü, Türkün Türk’ten dostu yoktur, Türkiye Türklerindir gibi düşüncelere dayanan politikalar, Türkiye’yi yıllar yılı içerde de dışarıda da yalnız bıraktı. Bu yüzden tarihi fırsatları kaçırdık. Tarihin yeniden şekillendiği 1990’lı yıllarda (Doğu Bloku çöktüğü için) Osmanlı hinterlandı ve Orta Asya Türklerine dair neredeyse hiçbir politikamız yoktu. Her açıdan kaybedilen bu dönemde iki Almanya birleşti. Zira Almanya İkinci Dünya Savaşından sonra bütün politikasını bunun üzerine bin etmişti. Kimisi inklap (devrim) tarihi dedi, kimisi yalan söyleyen tarih utansın dedi. Kimsi sana rahmet okudu kimisi de lanet… Sen hedef olarak çağdaş medeniyet seviyesini gösterdin ama senin takipçilerin olduğunu ileri sürenler 1930’larda kaldı o günün politikalarını tartışmayı bile yasaklayıp Türkiye’yi dünyaya kapattılar uzun yıllar… Sen ne mutlu türküm diyene dedin, takipçilerin olduğunu ileri sürenler bunu ırkçılık olarak yorumladı ve uzun yıllar, imparatorluk bakiyesi olan bu ülkede yaşayan değişik etnik ve dinsel grupların varlığını bile tanımadılar… Sen o günün koşullarında sermaye yetersizliği, girişimci azlığı ve dünyadaki ekonomi anlayışının bir gereği olarak ekonomide “devletçilik” politikasını uyguladın, takipçilerin olduğunu ileri sürenler bunu kalıcı hale getirmek ve değişen dünyaya rağmen KİT’leri bir arpalık olarak kullanmaya devam etmek istedi… Sen “cumhuriyetçilik” dedin takipçilerin olduğunu ileri sürenler bunu demokrasiyle taçlandırmak istemediği için uzun yıllar “aristokratik bir oligarşi” düzeni kurdu. Sen köylü milletin efendisidir dedin, takipçilerin köylüleri sadece vergi vermek ve askere gitmek için parya olarak kullanmak istedi ve onları aşağıladı. Sen dönemin şartlarına göre gayet gelişmiş bir demiryolu altyapısı kurdun, ama takipçilerin 2000’li yıllara kadar neredeyse hiçbir eklemede bulunmadı… Sen devrimcilik diyerek reformist bir hedef koydun, takipçilerin senin döneminin devrimleriyle yetinmeyi fazilet olarak nitelendirdi. Sen laiklik diyerek din işleriyle devlet işlerini birbirinden ayırmak istedin, takipçilerin, bunu uzun yıllar din-islam düşmanlığı olarak uyguladılar. Sen savaş sonrası Rusya’yla Yunanla, İngiliz’le, İran’la, Afganistan’la hatta geleceğin ülkesi ABD ile işbirliğine gittin, ileriye baktın, takipçilerin İkinci Dünya Savaşındaki ortamı bahane ederek koyduğu varlık vergisiyle, azınlıkları ülkeyi terk etmeye zorladı. Sen ulusal egemenlik, tam bağımsızlık dedin takipçilerin bu kazanımları devretmek için yarım yüzyılı aşkındır canla-başla çalışıyor (Avrupa Birliğine giriş egemenliğin bir kısmının AB kurumlarına devri anlamına geliyor) Sen milliyetçilik dedin ortak kader birliğini vurgulamak için takipçilerin bunu “ulusalcılık” olarak Türk ırkına indirgediler. Sen halkçılık dedin demokrasiye vurgu için, ancak takipçilerin 1950’ye kadar, halkın özgür oy kullanmasına bile izin vermedi, vermek zorunda kaldığında ise darbe tehdidi ve açık-kapalı darbelerle sürekli önünü kesti ve Türkiye’ye üçüncü dünya ülkesi görünümü verdi. Sen dil tarih ve coğrafya fakültesini kurdun, Türk Dil ve Tarih kurumunu oluşturdun dilin ve tarihin gelişmesi için, takipçilerin dili öztükçeleştiriyoruz diye kanatları yolunmuş kuşa çevirdiler ve farklı nesiller birbirini anlayamaz oldu. Tarihi ise koca bir medeniyeti (özellikle Osmanlı) atlayarak sanki bu ülkenin tarihi 1923’te başlıyormuş gibi anlattılar ve ülkeyi köksüzleştirdiler… Sen kadınları özgürleştirmek istedin takipçilerin bunu sadece şekli olarak anladı ve uyguladı. Senin ilkelerin arasında Atatürkçülük diye bir şey olmadığı halde takipçilerin bunu anayasal güvence altına aldılar (Atatürk milliyetçiliği gibi) Seni yeni nesillere o kadar çok anlattılar ve abarttılar ki, yeni nesil, sana sadece şeklen inanır gözüktü. Senin hakkında eleştiri yasak olduğundan, iki yüzlü insanlar türedi. Atatürkçülük, siyasi ve ticari getirisi olan bir araç haline geldi. Senin partini yönetenler halktan o kadar koptular ki halk onları seçimde baraj altında bırakarak meclis dışı bile bıraktı… Senin kurduğun partinin lideri bile bir skandalla değiştirildi. Kısaca sen vur dedin takipçilerin öldürdü.
Ekleme Tarihi: 10 Kasım 2014 - Pazartesi
Prof. Dr. Kamil GÜNGÖR

SENİ BİR TÜRLÜ DOĞRU TANIYAMADIK…

Kimisi senin adına Kemalizm adında çağdaş bir din uydurdu ve senin istirahatgahını tapınak haline getirdi, kimisi de sana öyle düşman oldu ki, sanki sen bu milletin bir evladı değilsin…

Senin ölüm saatin bile tartışmalı oldu. Kimisi seni 10 Kasım 09:05’te öldüğünü söyledi, kimisi aslında gece yarısı öldüğün halde tören yapmak için bu saatte öldüğünü ileri sürdü. Takipçilerin böylesine masum bir şeyi bile gizleme gereği duydular…

Kimisi seni bu milletin babası, atası kabul etti, kimisi sana İngiliz işbirlikçisi dedi.

Kimisi seni; dinin, namusun, vatanın kurtarıcısı ilan etti, kimisi ise bütün bunların düşmanı…

Seni kimi zaman içki sofralarında gösterdiler, kimi zaman camide hutbe verirken… Her ikisi birden olmayacağına göre kafamız karıştı doğal olarak…

Kimi zaman seni, Osmanlı-Müslüman kıyafetli giyinmiş Latife Hanımın yanında gördük, ama kılık kıyafet devrimi senin tarafından yapıldığı iletildi bize… Onlar senin yanında Latife Hanımı o kıyafetle görmedikleri için fotoğraflardan sildiler.

Kimisi seni Anadolu’da kurtuluş savaşını kendi inisiyatifiyle başlatan lider olarak tanıttı, kimisi de Padişahın bir neferi, komutanı olarak görevlendirildiğini iletti bize...

Kimisi Osmanlı ailesinin İstanbul’dan kaçtığını, kimisi de senin talimatınla ülkeden zorla çıkarıldığını ileri sürdü.

Kimisi yepyeni bağımsız bir ülke kurduğunu söyledi, kimisi de yapılan gizli anlaşmalarla, aslında kısıtlı bir devlet kurulduğunu ileri sürdü.

Kimisi Anadolu’yu işgal eden müttefiklerin yeni Cumhuriyetin başarısı karşısında tek tek çekilmek zorunda kaldıklarını söyledi, kimisi bunun Osmanlı devleti ve kurumlarının ilgasının bir karşılığı olarak göz yumulduğunu iddia etti.

Kimisi seni diktatör ilan ederken, kimisi de Cumhuriyeti kurarak demokrasiye geçişin ilk ve en önemli adımını attığını savundu.

Kimisi senin saltanatla birlikte hilafeti de kaldırdığını ileri sürerken, kimisi bunun yeni cumhuriyeti kuranların düşman devletleri oyalama taktiğinin bir parçası olduğunu, saltanatın kaldırılmasına rağmen, aslında hilafetin kaldırılmadığını TBMM’nin şahsi manevisine dercedildiğini ileri sürdü. Hatta kimisi senin ölümünden 50 yıl sonra açılmak üzere bir vasiyet bıraktığını ve bunda hilafetin yeniden getirilmesini istediğini dahi ileri sürdü. Şimdi 76. yıldayız ve eğer bir vasiyet varsa, henüz bu kamuoyuyla paylaşılmadı.

Sana ait olmayan pek çok söz sana aitmiş gibi ülkenin dört bir yanına kazınarak aslında sana kötülük edildi. Zira senin olağanüstü bir dahi olduğun düşüncesine dayalı böyle bir politika, insanüstü vasıfların olduğu zannını uyandırdı. Oysa sen bir insansın ve olağanüstü özelliklerin yok.

Kimisi seni İsmet İnönü’nün silah arkadaşı olarak tanıttı, kimisi kanlı bıçaklı olduğunuzu ileri sürdü.

Kimisi senin halefin olarak İsmet İnönü’yü önerdiğini söyledi, kimisi İsmet İnönü dışında herkesin olabileceğini yakınlarınla paylaştığını nakletti. (İsmet İnönü iktidarı döneminde seni unutturmaya çalıştığına göre ikincisinin doğruluğu daha mümkün gözüküyor)

Kimisi Dersim katliamından seni sorumlu tuttu, kimisi senin zaten hasta olduğunu senin bilgin dışında bunun gerçekleştiğini ileri sürdü.

Kimisi seni SSCB’ye yakın politikalar güttüğünü hatta var olduğu iddia edilen vasiyetinde bunun da yer aldığını söyledi, kimisi seni batı medeniyetinin temsilcisi olarak gördü. Oysa sen sadece ticari askeri işbirliği yaptığın halde senin kurduğun parti CHP sosyal demokrat çizgiyi benimsedi, ama bir türlü de solcu ve halkçı olamadı.

Sen masonluk teşkilatını yasakladığın halde, senin takipçilerin olduğunu söyleyenler bunu serbest bırakmakla kalmadı bir çoğunun mason olduğu iddia edildi…

Sen bir fani olduğunu elbet bir gün toprak olacağını söyledin ama seni tanrılaştıranlar, seni korumak için kanun çıkarttılar… Herkesi iki yüzlü yaptılar, zira bir fani olarak yanlış yaptıkların olabileceği halde bunu eleştirmeyi suç saydılar.

Kimisi seni ülkenin kurucusu kurtarıcısı muzaffer komutan olarak anlattı bize, kimisi de aslında kurtarılanın Osmanlının küçük bir parçası olduğunu ileri sürdü.

Kimisi anıtkabiri Yunan tapınaklarıyla kıyasladı ve sana dair bu minvalde yorumlar yaptı, kimisi sadece ebedi istirahatgah olarak nitelendirdi ilgili mekanı…

Sen dogmalara karşı olduğun halde kimisi gelip senin önünde eğildi, secdeye gitti. Kabe Arabın olsun, Çankaya bize yeter dedi.

Kimisi seni din düşmanı ilan etti, ama Diyanet işleri Başkanlığını da sen kurdun…

Kimisi seni yine din düşmanı ilan etti ama kimisi de düşmanın çizmesinden kurtardığın için kahraman ilan etti…

Kimisi seni çağdaş Türkiye’nin kurucusu ilan ederken, kimisi batılılaşma adına yaptıklarını Yunan-İngiliz gelse yapamayacağını iddia etti…

Kimisi seni Latin alfabesine geçerek Türk dünyasıyla bağları güçlendirmeyi, batı ve dolayısıyla gelişmiş medeniyetle iletilişimi kolaylaştırmayı amaçladığını söyledi, kimisi bu yüzden seni din, tarih, Osmanlı düşmanı ilan etti…

Kimisi seni Samsuna eski batmak üzere olan Bandırma vapuru ile İngilizleri atlatarak ve Anadolu’da direniş hareketini organize etmek üzere kendi inisiyatifinle gittiğini söyledi, kimisi Padişahın lüks yatıyla ve padişah adına gittiğini hareketi başlattığını ileri sürdü.

Kimisi seni ittihatçı ilan etti, kimisi böyle bir şeyi iftira olarak değerlendirdi ve koca Osmanlıyı dokuz senede bozuk para gibi harcayan ittihatçılardan ayırmayı tercih etti.

Kimisi bizim sadece resmi tarihe inanmamızı istedi, kimisi ise resmi tarihte senin dönemine ilişkin neredeyse her şeyin yalan ve palavra olduğunu söyledi.

Kimisi şapka devriminin senin Kastamonu’da şapka giymenle tabanda geniş bir karşılık bulduğunu ileri sürdü, kimisi şapka giymeyenlerin idamla yargılandıklarını hatta idam edildiklerini söyledi.

Kimisi ilk meclisin halkı geniş bir şekilde temsil ettiğini söyledi, kimisi bundan rahatsız olduğun ve yönetimini güçlendirmek istediğin için, sana yakın ve temsil kabiliyeti daha az kişilerden oluşacak şekilde ikinci meclisi açtığını ileri sürdü.

Savaşın yıkımını ifade etmek üzere kullandığın “yurtta sulh cihanda sulh” sloganı yıllarca takipçilerin tarafından sınırlarımızın ötesiyle bağlarımızı koparmak şeklinde anlaşıldı ve sınırımızdaki ülkelerin adeta tamamı düşman muamelesi gördü, Türkün Türk’ten dostu yoktur, Türkiye Türklerindir gibi düşüncelere dayanan politikalar, Türkiye’yi yıllar yılı içerde de dışarıda da yalnız bıraktı. Bu yüzden tarihi fırsatları kaçırdık. Tarihin yeniden şekillendiği 1990’lı yıllarda (Doğu Bloku çöktüğü için) Osmanlı hinterlandı ve Orta Asya Türklerine dair neredeyse hiçbir politikamız yoktu. Her açıdan kaybedilen bu dönemde iki Almanya birleşti. Zira Almanya İkinci Dünya Savaşından sonra bütün politikasını bunun üzerine bin etmişti.

Kimisi inklap (devrim) tarihi dedi, kimisi yalan söyleyen tarih utansın dedi.

Kimsi sana rahmet okudu kimisi de lanet…

Sen hedef olarak çağdaş medeniyet seviyesini gösterdin ama senin takipçilerin olduğunu ileri sürenler 1930’larda kaldı o günün politikalarını tartışmayı bile yasaklayıp Türkiye’yi dünyaya kapattılar uzun yıllar…

Sen ne mutlu türküm diyene dedin, takipçilerin olduğunu ileri sürenler bunu ırkçılık olarak yorumladı ve uzun yıllar, imparatorluk bakiyesi olan bu ülkede yaşayan değişik etnik ve dinsel grupların varlığını bile tanımadılar…

Sen o günün koşullarında sermaye yetersizliği, girişimci azlığı ve dünyadaki ekonomi anlayışının bir gereği olarak ekonomide “devletçilik” politikasını uyguladın, takipçilerin olduğunu ileri sürenler bunu kalıcı hale getirmek ve değişen dünyaya rağmen KİT’leri bir arpalık olarak kullanmaya devam etmek istedi…

Sen “cumhuriyetçilik” dedin takipçilerin olduğunu ileri sürenler bunu demokrasiyle taçlandırmak istemediği için uzun yıllar “aristokratik bir oligarşi” düzeni kurdu.

Sen köylü milletin efendisidir dedin, takipçilerin köylüleri sadece vergi vermek ve askere gitmek için parya olarak kullanmak istedi ve onları aşağıladı.

Sen dönemin şartlarına göre gayet gelişmiş bir demiryolu altyapısı kurdun, ama takipçilerin 2000’li yıllara kadar neredeyse hiçbir eklemede bulunmadı…

Sen devrimcilik diyerek reformist bir hedef koydun, takipçilerin senin döneminin devrimleriyle yetinmeyi fazilet olarak nitelendirdi.

Sen laiklik diyerek din işleriyle devlet işlerini birbirinden ayırmak istedin, takipçilerin, bunu uzun yıllar din-islam düşmanlığı olarak uyguladılar.

Sen savaş sonrası Rusya’yla Yunanla, İngiliz’le, İran’la, Afganistan’la hatta geleceğin ülkesi ABD ile işbirliğine gittin, ileriye baktın, takipçilerin İkinci Dünya Savaşındaki ortamı bahane ederek koyduğu varlık vergisiyle, azınlıkları ülkeyi terk etmeye zorladı.

Sen ulusal egemenlik, tam bağımsızlık dedin takipçilerin bu kazanımları devretmek için yarım yüzyılı aşkındır canla-başla çalışıyor (Avrupa Birliğine giriş egemenliğin bir kısmının AB kurumlarına devri anlamına geliyor)

Sen milliyetçilik dedin ortak kader birliğini vurgulamak için takipçilerin bunu “ulusalcılık” olarak Türk ırkına indirgediler.

Sen halkçılık dedin demokrasiye vurgu için, ancak takipçilerin 1950’ye kadar, halkın özgür oy kullanmasına bile izin vermedi, vermek zorunda kaldığında ise darbe tehdidi ve açık-kapalı darbelerle sürekli önünü kesti ve Türkiye’ye üçüncü dünya ülkesi görünümü verdi.

Sen dil tarih ve coğrafya fakültesini kurdun, Türk Dil ve Tarih kurumunu oluşturdun dilin ve tarihin gelişmesi için, takipçilerin dili öztükçeleştiriyoruz diye kanatları yolunmuş kuşa çevirdiler ve farklı nesiller birbirini anlayamaz oldu. Tarihi ise koca bir medeniyeti (özellikle Osmanlı) atlayarak sanki bu ülkenin tarihi 1923’te başlıyormuş gibi anlattılar ve ülkeyi köksüzleştirdiler…

Sen kadınları özgürleştirmek istedin takipçilerin bunu sadece şekli olarak anladı ve uyguladı.

Senin ilkelerin arasında Atatürkçülük diye bir şey olmadığı halde takipçilerin bunu anayasal güvence altına aldılar (Atatürk milliyetçiliği gibi)

Seni yeni nesillere o kadar çok anlattılar ve abarttılar ki, yeni nesil, sana sadece şeklen inanır gözüktü. Senin hakkında eleştiri yasak olduğundan, iki yüzlü insanlar türedi. Atatürkçülük, siyasi ve ticari getirisi olan bir araç haline geldi.

Senin partini yönetenler halktan o kadar koptular ki halk onları seçimde baraj altında bırakarak meclis dışı bile bıraktı…

Senin kurduğun partinin lideri bile bir skandalla değiştirildi.

Kısaca sen vur dedin takipçilerin öldürdü.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bugun15.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.