Vatan her kültürde kendisine kutsallık atfedilen, dolayısıyla da uğruna ölenin ‘şehit’ kabul edildiği bir alan… Karası var, denizi var, havası var. Bir de siberi-dijitali var. Ama vatan denince sıradan insanın zihninde böyle bir şey (siber vatan) canlanmaz. İşin esasında devletin egemen olduğu, ya da egemen olduğunu iddia ettiği alanın adıdır vatan... Ancak girebilmeli, çıkabilmeli, yönetebilmelisiniz. Aksi kuru bir iddianın ötesine geçemez.
En kadim olanı kara olsa da artık ‘mavi vatan’ olarak zihinlere kazınan deniz gücü bu kara vatanının teminatıdır adeta... Deniz gücü olmayan iddialı bir ülke de yoktur zaten… Deniz hâkimiyeti sadece askeri değil ticari bir güçtür aynı zamanda… Nitekim dünya ticaretinin 80’i deniz yollarıyla yapılıyor. Bir de hava sahası var elbet… O da fevkalade önemli ama hava sahası vatan (egemenlik bölgesi) olalı yüz yılı henüz geçti. Siber vatan ise çok daha yeni… Cumhurbaşkanının söylemi ile sonunda geniş çevrelerin dikkatini çekti şükür. WhatsApp tartışmalarıyla da halka indi. Oysa o kadar önemli ki…
Bizim için dün bir bugün iki olan konu, aslında büyük devletlerce fevkalade önemseniyor. Hepsinin atası ve olmazsa olmazı olan ‘internet’ askeri amaçlı olarak tesis edilmişti haddi zatında… İşin esasında şimdi de çok farklı değil… Zira istihbarat amaçlı… Bu alan da Amerika’dan soruluyor maalesef… İsmini cismini duyduğumuz nice siber-dijital platform varsa neredeyse her biri bu ülke menşe’li çünkü… Ancak diğerleri de boş durmuyor elbette… Dijital güç bir taraftan Amerika’dan soruluyorsa da, bir diğer kanat Çin…
Rusya’nın misyonu da ortada… Sovyetlerin dağılmasıyla misyonu zayıflamışsa da Rusya iddiasından vazgeçmiş değil... Avrupa Birliği çatısı altında güç merkezi olma çabasındaki Avrupa ülkeleri de büsbütün açık değil elbette… WhatsApp yeni politikasını onlar üzerinde denemeye cesaret edemiyor mesela… Ama üçüncü dünya ülkesi saydıkları devletler üzerinde ‘siber kolonizasyon’ kurmuş durumdalar…
Bu teknolojiye sahip olan devletlerin caydırıcılığı paha biçilmez olacak… Artık savaş konseptleri değişti malum… Sistemleriniz kör edildiğinde elinizdeki silahın bir anlamı da kalmıyor. İkinci Dünya Savaşı esnasında etkin bir şekilde kullanılan radar sistemi ile artık düşman unsurlarını 1.000-1.500 km. öteden görebilen ve önleyebilen bu yeni konsept, savaşı henüz başlatmadan bitirebiliyor. İşte ‘siber vatan kalkanı’ bütün bunlara karşı yapılması gerekenleri ifade ediyor.
Bir de konunun kişisel-sosyal-siyasal yanı var elbette... Denebilir ki; ‘ben herhangi sade bir vatandaşım, gizleyeceğim hiçbir şeyim de yok.’ Öncelikle bu dijital sistemlere sızılmasının mümkünolduğu gözardı edilmemelidir. Yani mahreminiz her ne varsa bir gün önünüze konabilir. Belki siz herhangi birisi olarak küçük bir bedel karşılığında hayatınızın konforunu artırıyor olabilirsiniz. Bir ömür boyu sizinle de işi olmaz bu çevrelerin… Ama söz konusu milyonlar olunca durum değişiyor.
Şöyle bir örnekle izah etmeye çalışalım. Araç kullanırken binlerce kez kemer takarız değil mi… Bu binlerce kez kullanma karşılığı taktığınız kemer belki de bir kez işe yarayacak ama, hayatınız kurtulacak… İşte milyonlarca insan ‘herhangi birisi’ olarak bu işten faydalanırken; bu milyonlar arasında kimilerinin istihbaratı fevkalade önemli olabilir.
Burası işin kişisel tarafı… İşin bir de sosyal-siyasal yanı var. Yani toplumsal hassasiyet ve eğilimlerin belirlenmesi ve buna uygun politika geliştirilmesi… Daha açık ifade etmek gerekirse; bu platformların hiç birisi gerçekte masum bir ticari kuruluş değildir. Belki müşteri portföyü bakımından eğilim ve politika belirlediği, dolayısıyla buradan para kazandığı söylenebilir. Böyle bir şey var zaten... Bir başka deyişle bu kurumlar artık milyarları bulan üyeleri dolayısıyla para kazanmaktadır elbette... Ama ben bir başka açıdan da değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye'de 50 milyon civarında insan sosyal medyayı kullanıyor ve büyük bir çoğunluğunun da vazgeçilmezi... Gerek yaptığı paylaşımlar, gerekse de hakkında verdiği bilgiler ve uygulamalardan yararlanmak için verdiğiniz izinlerle herkes bir şekilde kendi özel hayatı hakkında ipuçları vermektedir. Oluşturulan algoritmalarla milyonlarca kişiye ait bu bilgilerin tesbiti duruma göre saniyeler içerisinde netleştirilebilmektedir.
Bu bilgiler ilgili ülke için iki yönlü sonuç doğurur. Bunlardan birincisi ticari; yani bize gösterilen yüzü ki bununla ilgili ülkenin size neyi pazarlayacağına yardımcı olur. Bir diğeri de bize gösterilmeyen, yani siyasi yanıdır. Bence asıl önemli olan da burasıdır. Bunun yanında topladıkları bu bilgileri para karşılığında pazarladıkları da çok güçlü iddialar arasında…
Malum olduğu üzere, belki istisnalar dışında, devletlerin birbirleriyle kalıcı dostlukları yoktur. Bir başka deyişle geçmişte bir şekilde çizilen sınırlara herkesin itirazı vardır. Taraflardan birisinin zayıf düşmesi halinde kâğıt üzerindeki bu dostluklar, stratejik ortaklıklar bir çırpıda unutuluverir. İşte bütün bu hazırlıklar o gün içindir. Bu hazırlık da sadece güçlü bir ordu mümkün olmaz. Size kimlerin direnebileceği, kimlerin de sizden yana olabileceğini hesabetmeden yapacağınız saldırı kısa dönemde olmasa da uzun dönemde kolaylıkla aleyhinize dönebilir.
Sadece bu kadar da değil... Eğer bir gün darbe yapma gereği doğarsa, ki bir çok örneği vardır, geniş kitleleri bu platformlar vasıtasıyla manipüle de edebilmektedir. Hong Kong’ta bunu yaptılar yakın zamanda mesela… Şimdi de Rus muhalif Navalny üzerinden Rusya’da deniyorlar. Gezi Parkı sürecinde ne kadar çapulcu varsa sokağa dökmeleri de böyleydi. Dolayısıyla bu tür platformlar büyük devletler bakımından vazgeçilmezdir. Çünkü ordular kursa bile edinemeyeceği istihbarat bilgilerini, üstelik para kazanarak ve gönüllü elemanları vasıtasıyla elde ediyor. Sözün özü şu ki; siz mışıl mışıl, adeta eski Türk filmlerinde zil zurna sarhoş eğlenirken baskın yiyen Bizans askerleri gibi olmak istemiyorsanız; dijital vatanı da koruma altına almalısınız.