Bizde maalesef her seçim önemlidir. Doğrusu bu kadar önemli olmaması gerektiğini düşünüyorum. Zira yapılması gerekenlerin neler olduğu o kadar da tartışmalı değildir. Amerika’da Cumhuriyetçi Parti ile Demokrat partinin yarışmasında seçimi kim kazanırsa kazansın temel politikalarda bir değişiklik olmaz. Örneğin, İsrail politikası hep aynıdır. Farklılıklar nüanslardadır. Bu politika da ülkeyi bir yerden alıp başka bir yere taşımaz. Bizde öyle midir peki… Birisinin on yılda kazandığını diğeri adeta yıkmak için dörtnala gelmektedir. Bunun da sebebi var elbette… Bu sebeplerin ne olduğunu tartışmak için henüz tabular yıkılmış değildir. İşte bu yüzden Türkiye’de her seçim kazanan için yeni bir milattır. “Burası Türkiye” tabiri böyle durumlar için de geçerli olsa gerek…
Basiret bağlanması diye bir şey vardır... İnsanın basireti bağlandığında burnunun ucunu göremez. Küçük dağları kendisinin yarattığını zanneder. Tenezzül bile etmez kimsenin ayağına gitmeyi… Etrafındakiler de “aman efendim isabet buyurdunuz…”, “bunu hiç akıl edememiştik” türü “statükoyu koruma” merkezli sahte ilişki kurunca, “kerameti kendinden menkul” küçük diktatörler türemekte ortalıklarda… Her şeyi kendi “küçük dünyasından” ibaret zanneden şarlatan ve ekibi, olay ve olguları yorumlamakta, anlamakta güçlük çekmektedir.
Buna dair pek çok gözlemim olduğunu hatırlıyorum. 1 Kasım seçimsonuçları bu yüzdenbasireti bağlı olanları şaşkına çevirdi. Hep hatayı başkasında ararız ya… Bir sorun varsa acaba bu sorunun kaynağı nedir ve tedavi için neler yapmak gerekir diye hiç düşünmeyiz. Statükoyu tehdit ettiği için dünyayıkendisine dar ederiz. Bunun siyasi tarihimizde de, Osmanlı tarihinde de, yakın geçmişimizde de örnekleri vardır. Örneğin, 2011 seçimlerinde, “bidon kafalı” “göbeğini kaşıyan adam” aşağılamaları yapmadı mı statükonun bu ülkedeki temsilcileri…
Bir de şöyle bir kurumsal hastalığımız vardır; bir önceki dönemde ya da bizim dışımızdakilerin yaptığını itibarsızlaştırmak. Kim bir taş üstüne taş koymuşsa teşekkür etmek, onu ileriye götürmek yerine elimizden gelse toplumsal hafızadan izlerini silmek isteriz. Siyaset dünyamız tam da böyle… Muhalefet partilerini dinlediğinizde zannedersiniz ki iktidarda olan parti hiçbir şey yapmamış ya da yapılanların hepsi yanlış…
Hangi konuda olursa olsun konuya dair temel parametrelere vakıf olmadıkça doğru sonucu elde etmeniz mümkün değildir. Bundankasdım o ki; sorunların kaynağı hakkında işimize gelene göre değil, olayın hakikatine göre politika oluşturmak… Aksi halde sorunu çözmek yerine kangrene çeviririz. Bir örnekle açıklamak gerekirse sorunun kaynağına inmemeyi hastalığı ağrı kesici ile tedavi etmeye benzetebiliriz. Zira bazen işe yarasa da ağrı kesiciler bir çok zaman gerçek hastalığın üzerini kapatarak hastanın ölümüne dahi neden olabilir.
Tıbben ağrı ya da ateş vücuttaki bir problemin varlığına delalet eder. Örneğin apandisiti patlayan bir kişinin ağrı kesiciyle ağrısını dindirmek onu ölüme terk etmekle eş anlamlıdır. Eğer böbreklerinde sorun olan bir hasta ağrı kesici ile hastaneden geri gönderilirse, iyileşmiş olmaz. Ağrı kesicinin etkisi azaldığında eski hastalığı tekrar ve daha kuvvetli bir şekilde nükseder. Oysa böbrekteki sorunu tesbit edip rahatsızlığı giderecek tedavi uygulandığında tedavi süreci nisbi olarak uzun sürecek, ancak hasta büyük oranda iyileşecektir. Siz terörün yıllarca bitmemiş olmasının nedeninin ne olduğunu zannediyorsunuz. Teşhis yanlıştı ve tedaviye cevap vermediği için kangren oldu. Teşhis doğru konunca da geri dönüşü riske girdi. Ama hiç değilse hasta ölmekten, ülke bölünme riskinden kurtuldu.
Şahsen elbette sorunların çözümüne dair bir fikrim vardır. Gerekçesiyle savunmaktan da imtina etmem. Kime karşı olursa olsun… Kimin ne dediği de umurumda değildir. Bu beni bir çok zaman yalnızlaştırsa da, gerekçemi muhafaza ettikçe arkasında durmaya devam ederim. Dünyaya “at gözlüğü” ile bakmadığınızda kimsenin göremediği bir çok şeyi görebiliyorsunuz. Bunun adı da özgürlük aslında… Ben de bunu tecrübe ettiğimi düşünüyorum. Aşağıda, seçimden tam bir ay önce yine bu sitede paylaştığım yazıdan alıntılar vardır. Ve daha sonra seçim öncesi tahminlerim… Siyasi bir analist değilim elbette. Ama bakış açısındaki sıradışılık isabet oranını yükseltiyor.
“(……….) 7 Haziran seçim sonuçlarını etkileyen en önemli faktörlerden birisi de PKK’nın HDP’nin oy potansiyeli yüksek olan bölgelerde çözüm sürecinin sağlıklı yürümesi için azaltılan denetimlerden faydalanarak kurduğu baskı idi. Hükümetin kurulamayacağını, geçici hükümetin de güçlü kararlar alamayacağını öngören örgüt, bütün unsurlarıyla, ki buna iç ve dış destekçileri de dahil, harekete geçti. Çok geçmeden nasıl bir kayaya tosladığını anladı ama artık yeni bir süreç başlamıştı. Hükümetin karşı taarruzu örgütü dağılma noktasına getirdi. Türkiye’nin “devlet olarak” yürüttüğü çözüm sürecinin bir “zaaftan” kaynaklanmadığını dost-düşman herkes anladı. Operasyonlar 1 Kasım seçimlerinin daha sağlıklı zeminde yürütülmesini ve halkın iradesinin sandıklara daha doğru şekilde yansımasını sağlayacak. Bu yüzden terör operasyonlarının bir sonucu da bir önceki seçimleri etkileyen PKK baskısının minimize edilmesi ve seçmenlerin daha özgür oy kullanması olacak(….)
(.…)Muhtemel sonuçlara dair de düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Benim öngörülerime göre olağan dışı birşey olmazsa AK Parti ve CHP’nin oyları artacak. MHP ve HDP’nin oyları düşecek. AK Parti yine tek başına iktidar çoğunluğunu sağlayacak. HDP barajı geçemeyebilir. HDP barajı geçemezse AK Parti anayasal çoğunluğu (330) elde edebilir. Geçerse ihtimal dışı…
Bunu şu sebeplere dayandırabiliriz. MHP ve HDP tabanından AK Partiye kayma yaşanacak. Zira Ak Parti listeleri daha düzgün hale getirildi. MHP koalisyon sürecinde uzlaşmaz bir tavır gösterdi. Bu tavır, seçim kampanyasında gündeme gelecektir. Doğuda baskı azalacağından oylar daha özgür kullanılabilecek. Bu bölgede Ak Partinin tabanı olduğu biliniyor. CHP seçmeni de ikinci kez oylarını emanet vermeyecek bence… Dolayısıyla HDP’ye giden emanet CHP oyları da geri dönecek. Bu da % 2 kadar CHP oylarına yansıyabilir. Ancak değişik sosyalist, liberal, solcu-molcu bilumum grupçukların HDP’ye desteği devam edecek. Doğan medyası ve uluslararası destek de tüm hızıyla devam edecek.
Malum ekibin politikası da değişmez. Yüzde 1-2, her ne kadarsa ekibin oyu yine HDP’ye gider. Vicdanı elvermeyenler çıkar elbette… Bu yüzden bence HDP’nin oyu baraj sınırında ama geçememe ihtimali daha fazla… HDP bunu görürse son anda bir hamle yapabilir; seçimden çekilmek gibi… Ama meclise girmek istediğini düşünüyorum. Bir önceki seçimde olduğu gibi blok destek istiyor. Bunun için de çok sabırlı davranıyor ve dikkatli bir dil kullanıyor.
MHP oy düşüşü yaşar ama barajı geçer. Tabii bütün bunlar yukarıda da belirttiğim gibi normal koşullardaki bir öngörüdür. Unutmamak lazım burası Türkiye… Politikada bu ülkede 24 saat bile uzundur. Yine kanaatimce AK Parti yüzde 45 bandında bir oy alacak(….)
İşte böyle… Dost meclislerinde ise yüzde 44-47 arasında bir oy beklediğimi ifade etmiştim. Ak Parti bunu aştı tabii… MHP için beklediğim oran ise yüzde 3 gibi bir düşüştü. Biraz daha keskin bir düşüş yaşadı.Araştırma şirketlerinin tahmin edemediğini (bence bir çoğu tarafsız da değil, tarafsız olsalar bile bu tür çuvallamalar başka ülkelerde de olabiliyor) ben tam isabet ettirecek değildim ya... "Parti benim malım, istediğimi alırım, istediğimi atarım" demek ağır bedelleri beraberinde getiriyor. Koltuğu bırakmasını da bilmek lazım değil mi... İlla birilerinin kovalaması mı lazım.
Seçim sonuçlarına dair pek çok şey söylenebilir şüphesiz ama ben iddia edilenin aksine malum ekibin kaybetmediği, tam tersine kazandığı kanaatindeyim. Zira HDP’yi destekleyerek AK Parti’ye çelme takmayı başardı. Bunda şaşılacak bir şey de yok aslına... Öyle ya herkes üzerine düşen görevi yapacak.59 milletvekilliği bu sayede kazanıldı.Bu sonuç daiktidar olacak partiye 2011 seçiminde de 7 Haziran seçiminde de hedeflediği anayasal çoğunluğu vermiyor.